Saat sekizde kalktım. C. işe giderken ben de uyandım, hep uyanıyorum -hatta ondan önce uyanıyorum, niye bilmem-. Diğer günler uyansam da kendimi uyumaya zorluyordum tekrar, bir iki soru, bir iki düşünce ve hoop uykunun kollarındasın, bu sabah öyle olmadı. Banyoya gittim, uzun uzun saçlarıma baktım. Dün akşam yıkadıktan sonra taramamıştım, kabarmamış, Poliş'in dediği gibi bukle bukle olmuşlar. Onlar, yani saçlarım, benden sonra da yaşayacak, benim koklayamadığım havayı koklayacak, benim görmediğim şeyleri görecek tuhaf şeyler. Geçen arkeoloji müzesindeyken (ne zor işti benim için orada bulunmak, kimse bilmez) bir mumyanın saçlarında oyalandım. Eski Mısır'dan bir hükümdar, bir firavunun saçları. Her şeyi ölmüş, bitmiş, sadece bir tutam saçı kalmış başında. Dirsekleri erimiş, pelvisi -bilirsiniz işte kasığındaki kemikler-, omuzları, gözleri, göz çukurları, ayağındaki serçe parmağı, her şeyi, bir tek saçları yaşama numarası yapıyor. Numara diyorum çünkü sanırım saçlar da insan öldükten belli bir süre sonra ölüyorlar. Bir müddet yaşıyorlarmış, evet ama sadece o kadar. Bir zamanlar Aşk ve Öbür Cinler'ini okumuştum Marquez'in orada da böyle bir hikâye vardı anlatılan. Çok güzeldi, unutmuşum şimdi. Hep unutulur. Neyse. Şimdi şöyle bir topladım saçlarımı, omzuma değmesinler istiyorum, değmesinler çünkü siz de bilirsiniz ki; dünya çıplak omuzlar üzerinde durur. Pek komik bir sabah değil bu sabah, gülme işaretine elim gitmedi. İhtimal, keyfiniz yerindeyse gülersiniz. Benim keyfim pek yerinde değil. En iyisi tekrar uyumak.
---------
Bu yazıya iki ya da üç saat önce başlamıştım, sekizi biraz geçerken. Bir kenarda unutmuş gitmişim. Uyumamışım da bu geçen zamanda. Kocaman aralıkta! Ne yapmışım peki? Oyalanmışım, oyalandım. Akşam yaptığım tavuk suyu çorbayı ısıtıp bir kase içtim, Blake'in şiirlerine göz attım, canım sıkıldı, maillerime baktım, yeni nöbet listesi hâlâ taslak hâlinde, ona da canım sıkıldı. Benim oralarda sokak düğünleri tüm hızıyla devam ediyormuş, bunu düşündüm ağlamak geldi içimden. Şaka değil bu son yazdığım. Ağlatacak kadar gerçek. Sonra ekşi'den C. ile yazıştık. Ona komiklik yaptım, o gülme numarası yaptı. Bu sabah kimsede gülecek hâl bırakmamış. Bu geçen bir ayın sabahı. Temmuz'un arkadaşı, Eylül'ün sırdaşı, Edip'in ağır gündüzü, kirli Ağustos'u. Bu sabah büyük bir birikinti. Uyumakla belki temizlenir. Uyuyalım öyleyse.
---------
Bu yazıya iki ya da üç saat önce başlamıştım, sekizi biraz geçerken. Bir kenarda unutmuş gitmişim. Uyumamışım da bu geçen zamanda. Kocaman aralıkta! Ne yapmışım peki? Oyalanmışım, oyalandım. Akşam yaptığım tavuk suyu çorbayı ısıtıp bir kase içtim, Blake'in şiirlerine göz attım, canım sıkıldı, maillerime baktım, yeni nöbet listesi hâlâ taslak hâlinde, ona da canım sıkıldı. Benim oralarda sokak düğünleri tüm hızıyla devam ediyormuş, bunu düşündüm ağlamak geldi içimden. Şaka değil bu son yazdığım. Ağlatacak kadar gerçek. Sonra ekşi'den C. ile yazıştık. Ona komiklik yaptım, o gülme numarası yaptı. Bu sabah kimsede gülecek hâl bırakmamış. Bu geçen bir ayın sabahı. Temmuz'un arkadaşı, Eylül'ün sırdaşı, Edip'in ağır gündüzü, kirli Ağustos'u. Bu sabah büyük bir birikinti. Uyumakla belki temizlenir. Uyuyalım öyleyse.