Çarşamba, Temmuz 25, 2012

günlerden bir gün...

Buraya yazmadığım zamanda neler yaptım? Hmmm, hiç. Bir şeyler oldu tabii, Serap ve Lilişka İstanbul'dan geldi, Poliş bir ara İstanbul'a gitmeye hazırlandı, bir iş geldi, sonra vazgeçti. Ben çalıştım, iş-ev, iş-ev, dolandım durdum ikisi arasında, sonra saçımın şekliyle oynadım, iyi de oldu kuaförde geçirdiğim sürede uzun süredir elime almadığım kitabımı okudum. Hatta kuaföre keşke bir yıl arayla değil de hep gelsem, burada iyi kitap okuyorum dedim. Çok güldüler bu lafıma, oysa gerçekti ve içim acıyordu aslında;p Bir ara denize gittim, böylelikle siftahı yaptım. Geçen yaz bıraktığım gibi duruyordu su, çok güzel, çok çok güzel.
Yok, bu yazı içli bir yazı olmayacak, olmasın tabii, öyle bir yazı yazacak olsaydım, dün gecenin köründe, nöbetin benim bölümümde okuduğum güzel şiirlerden birini ekleyiverirdim buraya. Yoksa eklesem mi... ?
Hadi bakalım;      
"...ben tutkunun yanındayım./ yaşamada daha iyisi yok bu duru serinlik saatinden,/ beraber uyanmanın saatinden..."
e. pound/tavan arası  
   
Kafam kayıp kayıp gidiyor, bir oraya, bir buraya. Karman çorman bir sürü şey okuyorum, iyi gelmiyor bunlar bana. En güzeli, akşam serinlik başladığında balkonda oturup şehri seyretmek. Yemek yapmak da fena değil, ama eskisi kadar mutfakla ilgili olduğumu söyleyemem, yemek yaparken de dağılıyorum. Her neyse. A, bunu söyleyince aklıma geldi, Lily çok komik, bazı kelimeleri nerede kullanacağını karıştırıyor, aksanı da var, "r"leri yutuyor. Bence sorun yok ama ablam dertli. Ne diyordum, evet, geçen gün ona neden bunu böyle yaptın Liliş diye sitem ettiğimde, üzgün bir yüz ifadesiyle "neyse ki" dedi. Hadi canım, o kelime orada kullanılmaz, dedim gülerek, takmadı elbette, o da güldü geçti;)  Bugün hepsi beraber Çeşme'ye gittiler, bir süre oradalar. Rüya, Liliş ve diğerleri. Biz Poliş'le evdeyiz, belki iki günlüğüne katılırız onlara, bakalım. Ramazan ayı sayesinde harika bir sessizlik var şehirde (davulcular hariç), bu güzel sessizliğin tadını çıkarıyoruz. Düğün dernek olayına birazcık da olsa ara vermeleri ne hoş oldu, sessizliği seviyorum. 
 -----------------  
Poliş'le uzun süredir aklımızda olan, seyretmek istediğimiz bir sürü film var, bir türlü zamanları gelmiyor. Geçen onlardan birini seyrettik. Denize gitmeden hemen önce Jaws'ı seyretmek muhteşem bir fikirdi tabii, aferin bize;p Geçen gün ise üç kız Mientras duermes adında bir İspanyol filmini seyrettik. Böylelikle harika bir konu nasıl rezil edilir görmüş olduk. Seyreden varsa bilir, filmdeki kadın saftı tamam, ama azıcık da salak mıydı ne?  Bugün.... Akşam üzeri güzel bir yemek yaptım, aşağıda fotoğrafları var. Öğlen yaptığım buzlu çay ise muhteşem olmuş, şimdi onun keyfiyle yazıyorum size. Buzlu çay için Passive ve Zerka'ya teşekkür edip hızlı bir kapanış yapayım. İki nöbetim kaldı, parmaklarımla sayıp duruyorum, ne olursa olsun gitmem gerek, yalnız ya da değil, kaçmam lazım. Çok bunaldım. 
---------------------  
Girit kabağı harika bir sebzeymiş, bunca zamandır neden tanışamadık kendisiyle bilmiyorum. Neyse, geç oldu, güç olmasın. Bu güzel yaz yemeğini Radyoz'nin seçtiği güzel coverlar'ı dinleyerek yaptım. Yukarıdaki şarkı listesi de oradan mülhem.  Tarif ise kısaca şöyle; Girit kabaklarını birkaç parçaya bölüp, fırın kabına koydum, üzerine dilimlediğim domatesleri ve bütün hâlinde sarmısakları ve İzmir tulumunu da ekledim, son olarak sızma zeytinyağını sebzelerin üzerine gezdirip ısınmış fırına koydum. Biraz fesleğen ve tuzu unutmadım tabii. Bir saat yetti bu yemeğin pişmesi için, ben yanına et kızarttım, sizin keyfiniz bilir. Tek başına da harika bir yemek bu bana kalırsa. Buzlu çayın yapılışı daha kolay; ben lipton demlik poşetlerinden iki tane ve iki tane de yeşil çay poşeti koydum çaydanlığa ve on dakika kadar demledim, buz dolu bir sürahiye üç limonun suyunu sıktım ve kabuklarını da dilimleyip ekledim, biraz taze nane koyup, çaydanlıktaki çayı koydum ve üzerine buz gibi su katıp biraz da buzdolabında demlenmesi için beklettim. Bana verilen iki harika tarifi kafamda alt üst edip bu şekilde yaptım. Güzel oldu, tavsiye ederim. 
 böyleydi,
böyle oldu,
ve en sonunda böyle.
 pek kaliteli bir foto değil ama buzlu çay olayı da budur.   

Cuma, Temmuz 13, 2012

mükemmel bedene akılla dokunmak*

(John Singer Sargent/A Siesta)


"...gök ışıklı, yer karanlık
ama duman uçup gidiyor göğe
gök yitirdi bütün ateşlerini

duman yeryüzünde kaldı..."
p. Eluard/feniks (phenix,1951)
  
Yaz günleri uzundur, bu uzun ve sıcak günlerde aklı oyalamak mühim iş, bilirsiniz; düşünceler sıcakta buharlaşır. Bu oyalanma işi çetrefilli, eğer mevzubahis kişinin eli okuduğu kitaba gitmiyorsa zorlamamak gerek, bırakın dağılsın, kulağınızda yazın incelttiği mırıl mırıl sesler, hayalinizde erotik hikâyeler uzanıverin bir boşluğa. Ben de öyle yapacaktım, ama....


olmadı tabii. Poliş harika yemekler yaptı; peynirli ravyoli ve susamlı tavuk salatası. Ve ben şimdi çoook çoook uykulu bir hâlde size yazıyorum. Bir saat kadar sonra nöbet olmasa uyurdum ya, olmuyor işte, sayılı vaktim var. Öyleyse bu zamanı değerlendirelim, hadi. (yok, sakin... başka bir şey yapacağız;p) 

 
Havadan sudan konuşalım yine. Yemekten önce kafamdaki düşünceler dağılsın diye oradan buradan bir şeyler okuyordum, erotik mitlerle ilgili bir kitaba gitti elim. Çeviri kötü, anlatım da hâliyle berbat ama önemli olan anlatılan şeydir dedim ve okumaya başladım. Yazar önsözde, erotik öyküleri toplayıp, yazmaya başladığında kızının ve oğlunun nasıl tepki verdiğini anlatıyor, kızı kitaba "annemin sapık kitabı" adını vermiş, oğlunun tepkisi ise evlere şenlik; "bu çok saçma sen pornodan bile hoşlanmazsın!" ;) Böyle bir şey vardır değil mi, ya da ben bu yaşıma kadar hep bunu gördüm; kadınlar porno sevmez, ama erotizm başka, erotik bir film, hikâye onlar için harikadır. Gülmeyin, ben bu prototipe pekâlâ uyuyorum, porno sevmem, erotizme ise bayılırım;p Her neyse, size oradan erotik bir öykü yazacaktım, fakat son anda durdum, sıcaktan erimiş cisminize bir eziyet de benden gelmesin istedim. Edepli uslu ve hatta edebî takılalım, oradaki kısa bir öyküyü anlatayım, yok yok, zaman sınırlı o da kalsın, öyküdeki bir karakterin dedikodusunu yapalım. Kitapta "Hera'nın Düzenbazlığı" başlıklı hikâyede Hera ile Zeus'un fırtınalı ve pek vahşi seks hayatları konu ediliyor. Hera'yı sever misiniz siz? Yekten sordum biliyorum, ama benim kafamı meşgul eder bu. (tek derdim bu olsun) Ben sevmem, ne bileyim, bana hep kutsal evlilik (biz hieros gamos derdik bu olaya;)) perdesinin arkasına sığınmış figür gibi gelir. Sinirli, düzenbaz, entrikacı (aynı şey mi?, peki;)), fettan bir kadın (buraya da hatun kelimesi uyardı ama nefret ederim o kelimeden) olduğunu düşünürüm. Haksızlık etmek istemem (eh, koskoca tanrıça) bir tek şey kafamı kurcalar; bu kadar çok aldatılan, inanılmaz güçlü rakipleri olan bir kadın nasıl bir şey yapmalı ki sevdiği erkek onu terk etmesin? Sadece aklına güvenmek, hiç uyumasına izin vermediği zekasıyla bir tanrıyla baş etmek, çok, çok zor. Öyleyse şunu demeliyim; Hera sana acıyorum. Güçlü, güzel, havalı ve pek bir kudretlisin ama aklın sınırları bellidir, senin elinde tuttuğun ayna Zeus'u tatmin etmez. Senin yanındayken gösterdiğin görüntüyü sever, içtenlikle sevişir de seninle, fakat akıl şeytanları yorulur. Yorulan beden ise düşünmemek ister, başka bir bedende daha var olduğunu bilmek ve gevşemek. Hera, herhangi bir hemcinsinden (ölümlü maalesef)  cılız bir tavsiye olarak al bunu; senin aklın Zeus'un libidosuna yetmez bebeğim, çok yorma kendini.
------

He heey, nasıl da dağıtmışım! Neyse, boş verin bahsettiğim kitaptaki öykü çok sıkıcıydı zaten. Kitap da uyduruk ayrıca. Pakistanlı yazara da laf attığıma göre, hemen duşa girip nöbete gideyim ben, erotizm, tanrı ve tanrıçalar bekler ama hastalar beklemez;p

p.s.: O kadar laf, o kadar parantez içi, o kadar cinsellik var, yine de bir kere bile kösnül kelimesini kullanmamışım, çok ayıp bana. Oysa çok severim bu kelimeyi. Sözüm olsun, ya da hatırlatın, bir dahaki yazıda kullanayım;p
------------------
*Elbette, Cohen'in pek meşhur şarkısından. Bülent Somay'ın, Suzanne için yazdığı harika yazıda (Suzanne'in Aynası/Şarkı Okuma Kitabı) bu cümle şöyle geçer; çünkü zihniyle dokunmuştur senin kusursuz vücuduna.

Pazartesi, Temmuz 09, 2012

en sevdiğim temmuzdu aylardan...*



Canım Poliş, canım kardeşim, iyi ki, iyi ki doğmuşsun sen, doğum günün kutlu olsun. Sarı, sıcak, şairin dediği gibi; "kendiliğinden iyi olmanın" ayı, Temmuz'un Clea'sı, güzel kardeşim benim, seni seviyorum. Yukarıya koyduğum şarkıda, öylesine hüzünlü bir günde neden güldüğümüzü, neden ağladığımı ve tüm nedenleri hiç sorusuz bilirsin sen, konuşmadan anlamanın güzel yüzüsün, umarım her şey istediğin gibi olur, şimdi ve her zaman. 

p.s.: Nöbetteyim, sabahın köründe alacakaranlıkta bir şeyler yazmaya çalışıyorum, tüm bu imkânsızlıklar içinde elimde sadece bu foto vardı, şarkı da birden karşıma çıktı, eskiyi hatırlattı. Eh iyi de oldu, sen anlarsın;) 
-----------
* söylenir/t. Uyar