Yukarıdaki küçük sehpadan başımı çevirip odaya bakıyorum, ı ıh aradığım şey orada değil, şehre çeviriyorum yüzümü, kış ayında bahar sıcağıyla gevşemiş, biraz şaşkın sanki, nedensiz ifrata kaçan ergenler gibi başıboş ve sorumsuz görünüyor. Hoşuma gitmiyor bu görüntü, kitabıma dönüyorum. Şair, "odaları şarkı tutan ev" diyor,
biri mistik biri güncel biri öyle eski
pancursuz, yeşile gizli, çekilmiş yarışmalardan
melâli hüzünden ayıran ev
işte o ev"
Gülten Akın'da kalıyorum.
Onun dizelerinde duran başka bir kadının olduğu bir film var, onu izlemeliyim. Sıkıntımın hafiflemesine değil anlam kazanmasına yarar belki, apansız eylüle giren bu evi ısıtmalı, bir şeyler yapmalıyım. Ve gittim, sonunda izledim dün akşam. Yıllar yıllar önce çok güzel filmler izlediğim Desem sineması'nda gösterimdeymiş, oraya bunca zaman sonra geri dönmek benim gibi ottan boktan etkilenen (!) alık bir kadın için ağırdı, yine de omuzlarımı dikleştirdim, kalbimi karartıp girdim içeri (ahah). "İşe Yarar Bir Şey", muhteşem bir film değil, hatta çok güzel bir film de diyemem ama ben sevdim filmi. Filmdeki kadınların sözsüz iletişimini (yönetmen dahil), Leyla'nın hüzünlü ama sıcak bakışlarını, tren yolculuğunu ve özellikle Gülten Akın okunmasını çok sevdim. Film daha yeni vizyondaydı, konusunu herkes duymuştur bir yerlerden, seyreden de seyretmiştir zaten (ben çok geç kaldım!) anlatmak anlamsız fakat çok hoşuma giden bir sahneden bahsetmek istiyorum kısaca. Yemekli vagonda kendi kendine (kimse eşlik etmediği için) içip türkü söyleyen adama Leyla'nın eşlik etmesi nefisti. Ben de içimden onlarla birlikte söyledim türküyü, çok güzel bir sahneydi. Bir de Leyla akşam yemeğinden dönerken İzmir'in tenha sokaklarında yürüdüğü sahnede gözlerim yaşardı. Bu bende klasiktir, hele son zamanlarda "patetik" ama gerçek bu, duygularımı saklayamıyorum. Neyse geçelim. Aaa, bence komik bir şey daha var film ve benimle ilgili, onu da yazayım; filme gitmeden özellikle film hakkında bir şey okumak istememiştim. Yönetmen, senarist, oyuncular ve tren yolculuğu dışında pek bir şey bilmiyordum. Trende iki kadın karakter konuşurken gidilen yerin deniz kıyısında olduğundan filan bahsettiler sanırım ama ben nedense ısrarla doğuya -Kars'a mesela- gidiyorlar diye kodlamışım, karşıma birden İzmir çıkınca şaşırdım, mutlu oldum. Yüzüm aydınlandı birden, İzmir öyle güzelsin ki..
Eve döndüğüm gibi çay koydum, canım ne şarap ne de başka bir şey içmek istedi, çay içip bir film daha izleyecektim. Hiç aklımda yokken ve pc'de onlarca film sırada beklerken sanki hipnoz olmuş gibi gidip o filmi seçtim. Şimdi düşününce bana büyük bir tesadüfmüş gibi geliyor; yine bir kadın yönetmenin filmi, yine hikâyesinde iki kadının ana karakter olduğu bir film; Tereddüt. Tereddüt, İşe Yarar Bir Şey gibi eksiklerle dolu bir film, oyunculuklar abartılı, bazı sahnelerde 'sanki' yanlış oynanmış fakat çok önemli bir film. Ben sevdim ve filmi izlerken çok düşündüm. Yeşim Ustaoğlu'nun filmindeki iki kadın karakter yaşam tarzı ve kişilik olarak birbirlerinden oldukça farklı iki kadın, Elmas küçük yaşta kendisinden yaşça büyük bir adamla zorla evlendirilmiş sessiz bir kız, Şehnaz ise kendi ayakları üzerinde duran, modern bir hayat yaşayan bir psikiyatr. İkisinin yolu bir trajedi yüzünden kesişiyor. Buraları geçelim, bana kalırsa yönetmenin derdi kadın olmak, kadın cinselliği ve elbette erkek tahakkümü. Şehnaz'ın kocasıyla sevişirken yaşadığı tatminsizlik, adamın erken boşalması, sadece kendi bedenini düşünmesi ve Şehnaz'ın seks bittikten sonra kendini ağlayarak tatmin ettiği sahneler ve Elmas'ın her gece inandığı ve sığınabileceği tek şey olan tanrıya yalvarıp "bu gece gelmesin, lütfen bu gece gelmesin, bu gece olmasın" haykırışları, sonunda tabii kocasının tecavüzüne uğraması, yatağın içinde sessizce ağlaması Şehnaz'la çok benzer. İki kadın da cinselliği bir cehennem gibi yaşıyor. Şehnaz'ın sevişmeyi isteyen, arzulu ve seksi başlatan kadın olması farklı anlamda cinsel şiddet yaşamasına engel değil.
Ooo, kaptırmış gidiyorum, burada keseyim. İki filmi de izleyin, gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum. Ben kadın gözüyle çekilmiş ve oynanmış iki filmi de çok önemli buluyorum yerli sinema açısından. Ve kendi adıma önemli tabii, iki filmi de izlerken etkilendim ve çok düşündüm. İmdb puanlarını yedi! versem de izlediğim için memnunum. ;) Şimdi buraya güzel bir müzik koyup şarabımı tazeleyecek, sonra da hafif (olmasını umduğum) bir film seçeceğim, hadi hadi, gece bitmeden buradan kalkmalıyım. (kendimle konuşmalar volume yüzbinmilyon)
(yazının müziği de bir kadından gelmeliydi tabii, Eleni Karaindrou - eternity and a day, nefis. )
--------------
* Gülten Akın / Sonra İşte Yaşlandım (kısa şiir - on iki)