Cuma, Ağustos 24, 2012

hızla geçen, peçeli bir mevsim

 Galata Mevlevihanesi bahçesi/Hamuşan (sessizler-susmuşlar yeri)

Hey, güzel bir yaz gününde daha birlikteyiz. Hah ha, yok canım, o kadar da uzun boylu değil. Biraz önce takip ettiğim tüm blogları okudum, herkes yazdan sıkılmış, zorla kimseye bir şeyi sevdiremeyiz tabii, herkesin suyuna gitmeyi seçiyorum. Hadi bakalım başlayalım öyleyse; yaz bana da biraz baygınlık ve baş ağrısı getirdi, baş ağrım hep vardı değil mi, pardon... Hmmm, değiştirelim, tamam buldum, bu yaz biraz aceleci bir yaz sanki, iki ayağımı bir pabuca sokuyor. Ben mevsimlerin yavaşını severim, sakin sakin geçmeli gün dediğin. Bu yaz öyle geçmiyor.  Yazdan şikayetim budur. Kayıtlara geçebilir.
--------------
Ne yaptım?  Bugün çıkmadım bir yere, boş boş oturdum. Sevdiğim blogları okudum. Öyle tutuktum ki, yorum adına tek bir kelime bile çıkmadı parmaklarımdan. Gittim bir hap içtim konuşamayınca, Benim tahminim yarım saat sonra başımın ağrısı azalır, geçer. Öyle olmalı. Birazdan C. işten gelir, iki saatte yaptığım yemeği beş dakikada yeriz (yemek olayı böyle görünüyor gözüme, uzun uzun uğraşlar ve iki dakikada mutlu son. Aslında ben yavaaaş yavaş yerim ama...neyse) ve belki yürüyüşe çıkarız. Dün yürüyüşe çıkmayı da istemedim, oturup kitap okuduk. Film seyretmeyi düşünüyordum, geç olmuş. Benim için hiçbir saat geç değildir ya, buna da neyse;p Neyse'ler dışında ne var, bir sürü yer var gezdiğim. Camiler, camiler, camiler... Beni gören de İstanbul'a yeni atanmış müftü adayı filan sanır.  (haddimi bilirim ben, yalnız aday olabilirim evet) Durup durup cami gezisi yapıyorum.  Ve bu şehrin camileri çok güzel, artık bunu çok iyi biliyorum. Elimde bir sürü fotoğraf var, belki daha rahat bir zamanda onları koyarım buraya, hatta belki değil, kesinlikle koymalıyım.                                                                                                                                                                          Arada buraya yazmak, seslenmek iyi geliyor. Yukarıdaki fotoyu ben çektim, Galata Mevlevihanesi'nde. Oraya yıllar yıllar önce çok küçük yaşlarda (on sekiz-on dokuz) gitmiştim. Şimdi ciddi bir restorasyon geçirmiş, şahane olmuş. İlk defa bir yenileme çalışmasını bu kadar çok beğendim. Aklınızda olsun, İstiklâl'e yolunuz düşerse Tünel'e kadar yürüyün bence ve bahçesinde sessiz, çok çok sessiz bir iki saat geçirin. Bana dua edersiniz eminim;) Neyse, geç oldu, biraz daha burada oturursam iki saatte yaptığım yemek lafı yalan olacak, iki dakikada yemeği pişireceğim ve berbat bir şey olacağı için de bir türlü yiyemeyeceğiz. Hızlı bir elveda size. Gece vakit olursa Balthazar'dan dün gece okuduğum bir iki satırı yazmak istiyorum buraya, seveceğinizi düşünüyorum. Bakalım, bakalım, bakalım...
---------------
p.s.: Müzikler Café de Pass'ın sayfasından. Yıllardır takip ediyorum orayı ve beni bir gün bile güzel müziksiz bırakmadı. Üstelik Radyoz ile oranın sayesinde tanıştım, o hâlde teşekkürler teşekkürler. (ikileme yapıyorum durmadan, hiç iyi değilim bu akşam. hayır olsun. hadi, değiş tonton!)

15 yorum:

Hayal Kahvem dedi ki...

Selam Justine, Galata Mevlevihanesi'ne neden hiç gitmediğimi düşündüm. Cevabını bulamadım. Belki Justine'nin bloğundaki fotoğraftan etkilenip gideceğim ve gidince de Justin'in baş ağrısı ilelebet bitsin diye dua edeceğim içindir ne dersin:)

Gizli Not: Eğer sebep buysa.. Hımm..Justin keşke daha önce bu yazıyı yazaydın:) Sevgiler.

guguk kuşu dedi ki...

cafe de pass ı epeydir takipteyim ama radyo z yi bilmiyordum. harikaymışşş ve yaz iyiki bitiyor gerçi kabul ediyorum çabuk geçti. yaşasınnn sonbahar

Leylak Dalı dedi ki...

Bir tek şey yazacağım, headerdeki fotoğrafa bayıldım:))

justine dedi ki...

Selam Vildan!;)

Çok tatlısın sen, şimdiden teşekkürler edeceğin dua için. Şaka bir yana Mevlevihane'yi gezmeni gerçekten çok isterim. Orası İstiklâl'in kalabalığından kurtulmak için harika bir durak, çölde vaha gibi.

Sevgiler Vildancığım, İzmit'e selamlar.

justine dedi ki...

Soğuk kış günlerinde de yazı özlüyoruz ama Guguk Kuşu, ne büyük dilemma bu değil mi?;p Her neyse, bence hepimiz biraz romantik ve bulutluyuz, içimize Dosto karakterlerinin ruhu kaçmış ondan bu hâllerimiz;)

Ben de şöyle bitireyim; sıcak ve soğuk ayarının şaşmadığı tüm baharlar yaşasın, hatta yaşasın güzel radyoların hepsi;p

justine dedi ki...

O fotoyu Poliş çekti Leylak Dalı, C.'nin çektiği fotoları koysam buraya, korkup kaçardınız, durumlar o kadar vahim yani;p

Teşekkürler, çok sevgiler.

zerka dedi ki...

fotoğraf harika! galata mevlevihanesi’ne çok uzun zaman önce bir kez gittiğimi hatırlıyorum ama şimdi yeniden görmek istedim. bu arada, şu kedilerin umarsız, aldırışsız hallerine hastayım, baksana nasıl da kurulmuş tam orta yere:)

ben de evime geldim bugün, bir uğrayıp sesleneyim dedim sana:) cami fotoğraflarını bekliyorum sabırsızlıkla. ben de bol miktarda kedi ve çiçek fotoğrafı var tatil sonrası, yükleyeceğim inşallah yakında, çok merak ettiniz değil mi?:) aslında eski ev fotoğrafları da vardı planlarımda ama sıcağın getirdiği rehavet engeli nedeniyle çekemedim onları.

ikilemeyle bitirelim öyleyse; sevgiler sevgiler:)

matias dedi ki...

o yee..
:))

justine dedi ki...

Zerkacığım, Matias hoşgeldiniz.
Ben, bu sabah biraz kötü uyandım, sanırım midemle ilgili bir sorun var, ciddi bir bulantı yaşadım, hâlâ da tam anlamıyla geçmiş değil. Şimdi nane-limon yaptım kendime. İyi ki taze nane almışım dün pazardan diye şükrederek;) Güzel bir film bulup, seyredeyim diyorum. Çok halsizim, çok, çok bitkin.

Zerkacığım, sesini duyduğuma öyle sevindim ki, çektiğin fotoları elbette merakla bekliyorum. Evine hoşgeldin, tatil havasından çıkıp, tekrar evinin şekline girme, o havaya uyma çabaları içindesindir sen şimdi. Çok kolay gelsin sana, sevgiler, sarılıyorum.

Matias, sevgiler sana da;)

Must. dedi ki...

Yaz elbet bitecek de, tatil bitmeseydi iyiydi.

justine dedi ki...

Sorma, Must., tatil bitecek diye rüyalarım bile kabusa döndü, geriye doğru sayıp duruyorum. Ama nafile, Eylül 3 ve nöbet vakti;/

Sevgiler.

Londoner dedi ki...

Bilmem seninle kesişebildik mi? :)Ağustos'un son haftasında oradaydım. Kütüphaneden arta kalan zamanlarda İstanbul'un en sevdiğim yeri olan tarihi yarımadada gezdim. [Tabii ki camileri de... :) Yavuz Sultan Selim Cami'ne hiç gittin mi?] Neyse ki kütüphanede tam orada. Bir de ayağım beni Galata Mevlevihanesi'nin oraya sürüklüyor. Oralardaysam Mevlevihane açık olsun olmasın bir kapısına kadar gidiyorum, bilmiyorum niye?
Selamlar...

justine dedi ki...

Hmmm, demek aynı zamanlarda aynı yerlerde dolaşıyormuşuz seninle... Keşke bu yorumu daha erken atsaydın, keşke haberim olsaydı. Tarihli, saatli buluşmaları sevmem, zaten çok çok yabaniyim o konuda, bunu hemen geçelim de, tesadüflere bayılırım. Ya da şöyle demeliyim; tesadüfün bile olmadığı tahmin etmeleri, acaba demeleri, belki hayal etmeleri severim.

Eski İstanbul'a, Suriçi'ne hayranım, çoğunlukla oralardaydım ben de. Yavuz Selim Camii'ne gitmedim ama inan bana adı geçti Londoner;) Bir dahaki gidişimde uğrayayım öyleyse, unutmayayım.

Nasılsın Londoner, hâlâ İstanbul'da mısın peki? Kendinden haber ver bana.

Çok sevgi ve selamlar.

A, Mevlevihane müthiş bir yer, ayağının neden oraya sürüklendiğini anlıyorum sanırım, çok mantıklı bana kalırsa;)

Londoner dedi ki...

Ben de atmak isterdim ama ne zaman gittim, ne zaman döndüm inan tam olarak kavrayamadım. Çok hızlı ve yoğun geçti zaman. O arada Londra'ya döndüm. Londra'da da bir duramadım. Anlamadım bu hız neyin nesi, bu kadar hızlı yaşamayı sevmem ben halbuki.

Başka bir tesadüfü bekleyeceğiz artık...:)

Selamlar...

justine dedi ki...

Peki, öyle yapalım;) İyi geceler sana Londoner.