Cuma, Ağustos 31, 2012

sabah sabah




Saat sekizde kalktım. C. işe giderken ben de uyandım, hep uyanıyorum -hatta ondan önce uyanıyorum, niye bilmem-. Diğer günler uyansam da kendimi uyumaya zorluyordum tekrar, bir iki soru, bir iki düşünce ve hoop uykunun kollarındasın, bu sabah öyle olmadı. Banyoya gittim, uzun uzun saçlarıma baktım. Dün akşam yıkadıktan sonra taramamıştım, kabarmamış, Poliş'in dediği gibi bukle bukle olmuşlar. Onlar, yani saçlarım, benden sonra da yaşayacak, benim koklayamadığım havayı koklayacak, benim görmediğim şeyleri görecek tuhaf şeyler. Geçen arkeoloji müzesindeyken (ne zor işti benim için orada bulunmak, kimse bilmez) bir mumyanın saçlarında oyalandım. Eski Mısır'dan bir hükümdar, bir firavunun saçları. Her şeyi ölmüş, bitmiş, sadece bir tutam saçı kalmış başında. Dirsekleri erimiş, pelvisi -bilirsiniz işte kasığındaki kemikler-, omuzları, gözleri, göz çukurları, ayağındaki serçe parmağı, her şeyi, bir tek saçları yaşama numarası yapıyor. Numara diyorum çünkü sanırım saçlar da insan öldükten belli bir süre sonra ölüyorlar. Bir müddet yaşıyorlarmış, evet ama sadece o kadar. Bir zamanlar Aşk ve Öbür Cinler'ini okumuştum Marquez'in orada da böyle bir hikâye vardı anlatılan. Çok güzeldi, unutmuşum şimdi. Hep unutulur. Neyse. Şimdi şöyle bir topladım saçlarımı, omzuma değmesinler istiyorum, değmesinler çünkü siz de bilirsiniz ki; dünya çıplak omuzlar üzerinde durur. Pek komik bir sabah değil bu sabah, gülme işaretine elim gitmedi. İhtimal, keyfiniz yerindeyse gülersiniz. Benim keyfim pek yerinde değil. En iyisi tekrar uyumak. 
---------

Bu yazıya iki ya da üç saat önce başlamıştım, sekizi biraz geçerken. Bir kenarda unutmuş gitmişim. Uyumamışım da bu geçen zamanda. Kocaman aralıkta! Ne yapmışım peki? Oyalanmışım, oyalandım. Akşam yaptığım tavuk suyu çorbayı ısıtıp bir kase içtim, Blake'in şiirlerine göz attım, canım sıkıldı, maillerime baktım, yeni nöbet listesi hâlâ taslak hâlinde, ona da canım sıkıldı. Benim oralarda sokak düğünleri tüm hızıyla devam ediyormuş, bunu düşündüm ağlamak geldi içimden. Şaka değil bu son yazdığım. Ağlatacak kadar gerçek. Sonra ekşi'den C. ile yazıştık. Ona komiklik yaptım, o gülme numarası yaptı. Bu sabah kimsede gülecek hâl bırakmamış. Bu geçen bir ayın sabahı. Temmuz'un arkadaşı, Eylül'ün sırdaşı, Edip'in ağır gündüzü, kirli Ağustos'u. Bu sabah büyük bir birikinti. Uyumakla belki temizlenir. Uyuyalım öyleyse.

14 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

Unutmak güzel aslında...
Eskiden gittiğim yerlerden anılar toplamaya , güzel anları fotoğraflamaya çalışırdım. şimdilerde elim varmıyor, kayıp gibi geliyor, yük gibi....o anı hücrelerimle emmeye çalışmak daha güzel gerçi sonrasında anlamsız bir pişmanlık peşimi bırakmıyor değil:)
Unutmak güzel... unutup unutup yeniden okumak. Eski algılarını bir kenara bırakıp şimdiki senle okumak:)
sevgiyle kal.

pelinpembesi dedi ki...

Justinecm,
yaz geldi yazmaların arası uzadı, ne zamandır görüşemedik..neyse sonbahar geliyor,daha sık yazarsın belki. uyumak diyorsun ama bam telime dokunuyorsun. yatak odamızın tam karşısına yeni bir kreş açıldı. her sabah çocuk ağlamaları eşliğinde uyanıyorum. işimden dolayı en son duymak istediğim ses bunlar :(

Adsız dedi ki...

gülmelerin ahusuna böyle bir sabah ... ımm, sanırım aklımda canlanan tasvir, saçlarını kafanın tepesinde öylece toplamış bir halde beyaz duvarlı bir odanın içinde ayakta duruyorsun ve bir o koltuğun ayağına bir bu masanın köşesine bakıp unuttuğun bir şeyi hatırlamaya çalışır gibi yapıyorsun. "hiç kimse başkalarını tam anlamıyla tanıyamaz. yapabileceğinin en iyisi onların kendisine benzediğini varsaymaktır." belki de öyle yapıyorum, senin de benim gibi yaptığını var sayıyorum. varsaymak bitişik yazılırdı değil mi? ahh, oğuz atay bıyıklı bir matematik hocasının yan etkileri ;)

yaz bitince, bu yaz bitince.

saçlar garip hakikaten. bir yerde görmüştüm, kadın saçlarını örüp kesiyordu ve minik bir bohçanın içinde saklıyordu. babannem de mesela, çok dikkat eder saçlarına, hep kınalıdır, parmaklarıyla tarar, dökülmüş tellere baktıkça ela gözleri buğulanır. ben de öyleydim, sonra bir makas.

yaz bitince, evet, umut. -"yazın biteceğine inanmıyor gibisin?"- iyi olasın, bol tavlalı akşamlar uzansın eylüle.
öpüyorum canım, özlemle.

justine dedi ki...

Haklısın belki de Guguk Kuşu, unutmak bir yöntem, hayır daha güzeli, bir kurtuluş olabilir. Hangi hafıza alabilir ki içine onlarca görüntüyü, binlerce güzelliği, anıyı, her şeyden önemlisi hatırlamanın bile tüylerimizi diken diken ettiği çirkinlikleri. Biraz önce bir habere rastladım, uzun süredir tv seyretmiyorum, aylar oldu, gazeteleri de elime almadım günlerdir, kim bilir nereden gittim o röp.e, hiç bilmiyorum inan. Bildiğim yüzüne kezzap atılan kadının acısını çok ciddi kendi vücudumda hissetmem. Ayağa kalktım, yüzümü yıkadım, evin içinde dolaştım (ev öyle küçük ki, oturdum kaldım yine burada), bakındım durdum etrafa. Niçin? Unutmak için, haberin izleri beynimde kalmasın diye, okuduğum tüm çirkinlikleri unutmak için.

Unutmak güzel tabii. Fotoğraf konusunda da seninle aynı düşünüyorum. Ben her şeyi fotoğraflayan insanlardan değilim, sevmem "buradaydım" belgelemesini. Ama ne zaman ki hayatıma blog girdi, işte o zaman sanki gördüklerimi size de göstermem gerekiyormuş düşüncesine kapıldım;) Komik, ama böyle bu. Eh her şey sarı kent için;p

Sevgiler çok.

justine dedi ki...

Seni çok çok iyi anlıyorum Buket, gürültüden nefret ediyorum çünkü. Burası (C.nin evinin bulunduğu mahalle) çocuk seslerinin eksik olmadığı bir yer. İnanılmaz gürültü yapıyorlar. Sabahın köründe başlayıp, gece birlere ikilere kadar çığlık çığlığa bir kakofoni. İlk akşam epey şaşırdım, gürültünün rahatsız etmesi dışında bir de küçücük çocukların yaptıkları tartışma çok çirkindi. Birbirlerinin kıyafetlerine laf söyleten, din, ahlâk söylemine giren bir ağız dalaşıydı. Biz böyle oynamazdık, "eski güzeldi" ağlaklığı yapmıyorum, gerçekten böyle değildi oyunlarımız. Kavgalarımız bile daha terbiyeli, daha masumdu. Neyse, öyle çok şaşırıp üzüldüm ki çocukların durumuna, sevgilimle kavuşmamız bile bir tuhaf oldu, öpüşler yarım kaldı senin anlayacağın;)

Şimdi ise çocuk seslerine alıştım birazcık, ben de senin gibi -evet, işimden dolayı- bayılmam çocuk ağlamalarına, ama İzmir'de sokak düğünleri yüzünden çok çektim, onun için bu ses ehven-i şer kalıyor onların yanında.

-----
Bırakalım hadi bunları, Farid Farjad'ı dinledin mi sen, -özellikle- buraya koyduğum iki parçasını? Kaç gündür onu dinliyorum ben, eskiden de dinlerdim ama bu kadar değil. C. Ferit diyor ona, ve Ferit tüm gürültülü mekânları kemanıyla cennet yapıyor;) Bayılıyorum ona.

Çok sevgiler Buketciğim, Pelin'e öpücükler.

justine dedi ki...

Hey kimler gelmiş, canım Zedkacığım, hoşgeldin;) Tatilin nasıldı, istediğin kitapları okuyup, güzel müzikler eşliğinde dalıp dalıp gittin mi?;p Dün gece baktım ben sayfana, yeni yazını gördüm bir şeyler yazmaya niyetlendim, ı ıh olmadı. Bir tuhaf hâllerdeyim, anlarsın sen.

Bir yaz bitsin, bu yaz güzelce bir bitsin, olacak ne olacaksa.
-------

Biliyor musun, benim saçlarım da örülüp saklanmış duruyor temiz bir bohçanın içerisinde. Uzun upuzun saçlarımız vardı bizim; kız kardeşlerimin ve benim. Onları kestirmeye kıyamazdı annem. Hâliyle atmak da yürek acıtıcı bir eylem olurdu. Şimdi bir yerlerde benden bağımsız ama benim bir parçam olan saçlar var, ve bekliyorlar kaderlerini;)

Büyü diye bir şey varsa eğer, saçlar olmalı büyünün en önemli malzemesi. Saçlar büyülüdür.

---------

A ha, nasıl da bilmişsin görüntüyü! Saçlar yukarıdan toplandı ve beyaz odalı bir evde bakınıp duruyorum bir şeylere;)

Bu akşam tavla oynamak istiyorum, evet. İki gece dışarı çıkmadım, çok rahatsızdım, bu akşam hava almalıyım artık.

Çok sarılıp, öpüyorum seni, sevgiler Zedkacığım.

guguk kuşu dedi ki...

yıllardır televizyon izlemiyorum(belgeseller, sünger bob ve animasyon filmler hariç). ve bu istemsiz, planlaadan oldu. radyoda sadece konuşmasız müzik programlarına takılıyorum. haber okumuyorum. ancak bazen önüme çıkıyorlar ve donup kalıyorum. hatırlıyormusun yeşil yoldaki o iri zencinin söylediklerini: bırak öleyim diyordu adama, evrenin heryerindeki acıları hissediyorum, beynimde cam parçaları dağılıyor, beynimi kesiyorlar sanki.....işte ben de öyle oluyorum bu olanları görünce duyunca. en son samsundaki sel haberini duyduğumda bu hale geldim kontrolsüz bir çarpıntı başladı ve ilaç içmek zorunda kaldım. büyük kızım: anne haberi sadece dinleyeceksin, empati yapmayacaksın dedi, güldüm...ben ve empati yapmamak:)

Adsız dedi ki...

Justine, hazır buralar tenhayken tekrar geleyim dedim :) Hoşbulduk! :) Tatil tatil gibi değildi, bir yerde emanet olmak nasıldır bilirsin, bilmemeni çok isterdim. Birkaç istisna güzel gün dışında bulutluydu. Müziklerim ve kütüphaneden binbir rica aldığım kitaplar olmasaydı gerçekten zor bir zaman olacaktı.

Anlıyorum elbette, bazen olmaz, zaman dolmamıştır, bilirim :)

Size başka bir mevsimden yazıyorum leydim, bunu belirtmeyi durgun kalbinize, kasvetli ruhuma bir borç bilirim! :)

Sanırım saçlarımı hiçbir zaman uzatamadım. Yani öyle upuzun saçlarım hiç olmadı, en fazla sırtımın ortasına kadar ve kırt! Böyle olunca büyünün olduğu yere çekildim, büyüden ayrı ama büyyüe inanan bir mahluk olarak.

Tavlada iyi şanslar.
Çok çok sevgiyle, içtenlikle.

alkım doğan dedi ki...

justine, sessizlik ne güzel şey! buradayken daha iyi anlıyorum ne güzel olduğunu (yazsonuna sakladım ben tatili, güneyde ücra bir köşede, tatildeyim şimdi.) rüzgarın hışırdattığı yaprakların sesiyle uzaklardan gelen bir rüzgar çanının sesinden başka ses yok. bir de senin seçtiğin müzikleri dinliyorum. bu rüzgarlı geceye çok yakıştılar.
sessizliğin özlenesi bir şey olabileceği önceden hiç aklıma gelmezdi. ama gitgide daha da özlediğim bir şey.

yaz sessiz sakin, güzelce bitsin. çok şikayet ettik ama seviyoruz onu, rüzgarlı yaz gecelerini;)

çok sevgiler.





justine dedi ki...

Tatil bitti. İşin kötüsü nöbetle başladım İzmir günlerine:(

Neyse, yarın nöbetten sağ salim bir çıkayım, duş, kahve, vs. vs sonra sohbet edelim. Özledim burayı ve sizleri. Herkese sevgi ve selamlar.

zerka dedi ki...

ben de bu sıralar durup durup “şairin seyir defteri”ni karıştırıyorum, mevsim geçişlerinde bir edip cansever okuma ihtiyacı hasıl oluyor sanırım:)

bizden sonra yaşayacak ne çok şey var, bir an ürperiyor insan bunu düşününce, yazın ardından yine sonbahar gelecek, ağustoslar eylüller olacak bensiz, bunları yazarken bir yandan da farid farjad’ı dinliyorum, öyle güzel ki, susayım öyleyse.. şimdi de unutmak kolay başladı ki ne çok severim bu şarkıyı da, bak susamıyorum işte:)
biz de seni özledik justineciğim, çok sevgiler, selamlar.

justine dedi ki...

Hey!
Uğrayamadım bir türlü, çok çok yoğun çalıştım bu hafta, tatilden döndüğüm gibi arka arkaya nöbet tuttum. Yarın da 24 var, bu ay zorlu bir ay olacak, düşündükçe sinirlerim bozuluyor.

Her neyse.

Guguk Kuşu, geçen gün nöbetin birinde açık tv.de Yeşil Yol filmini gördüm biliyor musun, ve aklıma sen geldin tabii;) Uzun bir süre tüm haberlerden uzak kalmıştım, çok keyifli bir süreçti, inan, hiç ama hiç abartmıyorum, harikaydı. Şimdi döndüm haliyle, ve ne kadar görmek, duymak istemesem de yine her türlü saçmalığın etkisi altına girmeye başladım. Geçen sabahın köründe gazetelerin korkunç haberlerini okuyordum mesela.

Böyle böyle yaşayacağız işte, fakat ben kendime söz verdim bu sefer, eskisi kadar çok okumak istemiyorum günlük gazeteleri ve aynı şey tv. için de geçerli. Bakalım, tutabilecek miyim sözümü, göreceğiz;)

Sevgiler sana.
-------------

Zedkacığım, bir yerlerde emanet olmanın ne kadar zor bir durum olduğunu anlıyorum. Olsun, geçmiş bitmiş. Müziklerin ve kitapların varmış en azından yanında, bu güzel haber.

Senin yazdığın her mevsimi severim ben, durgun kalbime iyi gelen sözcükleri her mevsimde bulursun, bundan eminim;)

"Büyüden ayrı, ama ona inanan", güzelmiş, sevdim bunu.

Tavlada hep iyiydim (bir iki istisna dışında elbette;p), şans dileği etkili oldu herhalde;)

Öpüyorum seni, sevgiler.
----------

Alkım, ne güzel şimdi, şu anda tatilde olman. İnan, öyle çok isterdim ki senin yerinde olmayı, insan denilen şey tatile doymuyor sanırım, ya da benim ciddi bir tatil açlığım var;) Güneyde ücra bir köşedeyim demişsin ya, bir de rüzgâr çanının sesini fonuna koymuşsun, bayıldım, bayıldım!

Sessizlik, tek istediğim ve en çok sevdiğim şey bu kesin. (bu cümleyi arka arkaya sayfalarca yazabilirim, anla artık durumun ciddiyetini)

Rüzgârlı yaz geceleri candır, hiç bitmesin, hiç.

Çok sevgiler, sarılıyorum.
-----------

Zerkacığım benim, nasıl da haklısın;) Sadece şunu ekleyebilirim, yalnız Edip Cansever değil, diğer tüm harika şairlerin şiirleri mevsim geçişlerinde ve aslında her zaman kurtarıcımız bizim.

Bizden sonra yaşayacak şeyler... Bu konuda söyleyecek çok şey var. Aslında belki de son günlerde en çok düşündüğüm konu bu. Neyse, bunu büyük bir ihtimal konuşacağız yakın zamanda. Bir şeyler yazmak istiyorum, elim titremez, kalbim deli gibi atmazsa yazarım ihtimal yakında;)

Çok çok sevgiler Zerkacığım, benden de selamlar.

guguk kuşu dedi ki...

ve biliyormusun, seninle bu filmi konuştuktan hemen sonra filmin o karakteri vefat etti:(

justine dedi ki...

Evet, kalp kriziymiş nedeni, şimdi okudum. Ölüm yaşamak kadar tuhaf. Neyse.