Cumartesi, Haziran 08, 2013

oldu

 
Bu böyle olmaz dedim, bu kadar sıkıntıyla olmaz. Uzun süredir müzik dinlemediğimi fark ettim, laptop'ı mutfağa taşıdım, müziği açtım, yapmayalı yıl olmuştur; kalktım kabak mücver yaptım. Bu şarkıyı belki yüz kere dinledim, balkondan kalabalıkların içine hapsolduğu şehri seyrettim. Başka bir şehrin taslağını çizdim kafamda, yüzüm gülmedi. Bir film seçtim, ne anlatıldığını bilmiyorum ama oradaki kadın ağlarken ben de ağladım, kadın intihar etti, ben öldüm. Film dramadan entrikaya saptı, "aslında kadın intihar etmemiş, dolandırıcıymış" çıktı, ben hâlâ ağlıyordum. Filmi unuttum, ağladığımı unutmadım. İçimi kararttım, C. ile kavga ettim, tekrar ettim, tekrar, tekrar. Bu kadar sıkıntıyla bu kadın yaşamaz sandım. Yaşadım, mücveri kızarttım, etrafta yazılanlara bakıp kızdım, güldüm, sıkıldım. Dün hep bekledim. Aynanın karşısına geçtim, hazırlandım. Bir bira açtım, film koydum. Tüm bu olanlardan uzak, öylesine bir film olsun dedim, içimdeki bekleyen kadınla oturdum filmin karşısına. Film bitti, gelen olmadı. Filmi değil, beklediğimi hatırlıyorum sadece. Sonra başka bir film. Şenay'ın izlediği filmi atmışım bilgisayara, ona başladım. Abartılı karakterler, ergen karanlığı, bağımsız ukalalığı, olsun yine de güldüm, üzüldüm. Sanki saat çok geçti, hava aydınlandı ve ben yine iki birayla sarhoş oldum. Güzel bir şey okuyup uyusam dedim, elim hiçbir kitaba gitmedi, kitaplığın önünde sallanıp durdum. Bergman'ın Büyülü Fener'i "sanki"ydi, onunla yatağa girdim. Yönetmen ilk cinsel deneyimini ve bir zamanlar beraber kaldığı alman ailenin etkisiyle nasıl nazi sempatizanı olduğunu anlattı. Şaşırdım, gülümsedim, beklemekten vazgeçtim. Düşünerek uyudum. Düşünmeden uyumayı bir türlü öğrenemeyişime üzüldüm. Uyumak uyumaktır, sevişmek sevişmek, "düşünmek ise başka iş" lafını bininci kez -acıyla- hatırladım. Sabah oldu. Aynı karanlığa uyandım. Gülünecek şeylere güldüm, şaşılacak şeylere en çok ben şaştım. Domatesli makarna yaptım, dünkü müziği açtım, Alıklar Birliği'ni tekrar elime aldım, yemek yapmak sağaltırmış bunu bir kez daha anladım. Bu kadar sıkıntıyla..? Oluyormuş, oldum.

(işte kendisine çok şey borçlu olduğum o mücver, sağ olsun var olsun. mis gibiydi üstelik)

23 yorum:

guguk kuşu dedi ki...

midlake i ben de çok severim. filmi unutum ama ağladığımı unutmadım demişsin ya, zaten ağlamak için seyrederiz filmleri, dinleriz müzikleri...haa bir de midlake in mountain li bir şarkısı vardı aklıma gelmişken onu dinleyeyim.

justine dedi ki...

Merhaba Guguk Kuşu, nasılsın, uzun zaman oldu görüşmeyeli, ne haldesin, neler yapıyorsun?

Filmleri ve müzikleri ağlamak için izlediğimiz fikrine katılmıyorum, hatta bırak katılmayı, yanından bile geçmiyorum bu fikrin;) Bazen, canım çok sıkkınsa keyifli bir film koyayım da neşeleneyim dediğim olmuştur, ya da romantik bir film ya da erotik bir film izlemek istemişimdir ruh hâlime göre, ama hiçbir zaman aman şu filmi izleyeyim de ağlayayım dememişimdir, demem. Duygu durumuma göre sanat eserlerini kullanmam kısaca;p

Midlake çok iyi, ben geç bile keşfettim sayılır, bulduktan sonra etrafa şöyle bir bakmıştım da, herkes biliyormuş bu grubu. Diyeceğim; güzel müzikler, güzel yemekler -ve elbette birkaç şey daha;)- eksik olmasın hayatımızdan, amin.

Sevgiler.

Mehmet dedi ki...

Bir film önerim var:

Filmin adı şu:Svecenikova djeca

İnsanı neşelendirip, yer yer hüzünlendiren, acıtan bir film. Ben çok beğendim. Rahibin çocukları adında. iki cümleyle konusundan söz edeyim, bir sahil kasabası rahibi, kasabadaki düşük doğum oranlarına kafayı takar. Derdi doğumları arttırmak. Bunun için kasabadaki büfeciyle el birliği, (büfeci kasabaya prezervatif satmaktadır) tüm satılan prezervatifleri delerek satmaya başlarlar. Sonrası komedi ve acı.

http://www.imdb.com/title/tt2395421/?ref_=fn_al_tt_1

http://divxplanet.com/sub/m/39177/Svecenikova-djeca.html

pelinpembesi dedi ki...

merhaba justine, mücveri seviyorsun sen galiba. sanki bir kez daha yapmıştın. dediğin gibi hayat güzel yemekler, güzel filmler, güzel müziklerle güzel. Ağız tadımız bozulmasa bari..

guguk kuşu dedi ki...

Neler mi yapıyorum? Ben de bilmiyorum bambaşka bir boyuttayım sanki. Tek bildiğim bu. Sanırım yeni boyut anımaya çalışıyorum. Sevgilerimle.

justine dedi ki...

Mehmet, sağolun. Çok önemli bu film önerileri benim için. Her zaman, ama en çok böyle dar zamanlarda, filmlerden ve kitaplardan başka sığınacağımız şey yok çünkü. Filmin konusunu ilginç buldum, bir de dramdan çok güldürüyorsa harika olur. Tekrar teşekkürler, sevgiler.

A, bir de, uzun hikâye sitesine bugün yolladığınız yazıyı çok sevdim. Herkesin okumasını isterim; kısa, derin, etkili ve en önemlisi tüm süslerden uzak, çok sade; şurada

justine dedi ki...

Buketciğim, hoşgeldin. Mücveri severim evet, hele beyaz peynir katılırsa içine bayılırım;) Ben öyle yapıyorum, kabak, beyaz peynir, biraz un, yumurta ve baharat. Muhteşem oluyor, üstelik inanılmaz hafif. Şimdi düşündüm de sen yapıp fotoğraflasaydın bu mücveri kesin çok daha güzel bir görüntü çıkardı ortaya, hem süslü de olurdu senin sunumun;) Yemek fotolarını cep telefonuyla çektiğim için çoğu kötü çıkıyor, sayfa renklensin diye koyuyorum ben yine de, ama itiraf edeyim yemek fotolarımı sevmiyorum.;/

Allah allah, nereden geldim ben buraya?
;)

Nöbetteyim, kafam bir milyon, dağılıp gidiyorum hep yaptığım gibi.
Uzun süredir hiçbir bloğa uğramıyorum, şimdi sen seslenince senin renkli, yemekli ve elbette gezili bloğun geldi aklıma. Bir dolaşayım bakalım, hem içim açılır, kafam dağılır biraz. Gündem üzerime üzerime geliyor.

Çok sevgiler, güzel kızını öpüyorum.

Mehmet dedi ki...

Teşekkür ederim. yazıyı beğendiğinize sevindim. red hack'in ytubdaki programını izlerken esti bir şekilde. Uydurdum. Uydurduğum çoğu yeri daha gerçek oldu. Bugün oğlum köyden geldi. babamı sordum. Bu olanlarla ilgili ne düşündüğünü, yüzünde geniş, her yere uzanan bir gülümsemenin gezindiğini söyledi bana.

Mutlu oldum.

justine dedi ki...

Hmmm, canın sıkkın senin Guguk Kuşu, ya da ne bileyim dediğin gibi bambaşka yerlere gitmişsin oralardan sesleniyorsun bana. Sesin yabancı geliyor çünkü;) Umarım gittiğin yerler ferah ve ışıklıdır, yeni boyutunda bol şans diliyorum sana, çok sevgiler;)

justine dedi ki...

Yazı, hem gerçek hem de yalandır.;) Bazen gerçek diye inanır, sığınır, bazen de yalan diye kendimizi ondan korur kollarız.

Bir gün hepimizin yüzünde babanızın o geniş, kâmil gülümsemesi olması dileğiyle, çok sevgiler.

şenay izne ayrıldı dedi ki...

heyyy, izlediniz mi sonunda. ama benim gibi çıldırmamışsınız belli, ezildiğini düşünen ve ezmeye çalışan biri değilsiniz belli.
neyse, canı sıkkın insanları seviyorum ben, istiyorum ki kavga esinler, olmaz böyle desinler (yarısı şaka :))
çok sevgililer.

justine dedi ki...

Ezilmek ve ezmek nedir bilmiyorum ki Şenay, acı çekmek hakkında konuşacaksak sonsuza kadar konuşurum ama. Şimdi içiyorum, çok mutsuzum. Bu kadar yaşlı bir dünyanın neden bir türlü ölmediğini merak ediyorum, ölüp gitmediğini. Nereye, nasıl adım atacağımı, ölçüsünü, şiddetini bile bilmiyorum. Nasıl büyük bir yoksunluk. Tanrı varsa eğer bir yerde çok büyük bir hata yaptı. O hatanın söküklerinden biriyim. Mutsuzluk hakkında konuşmak istersen burdayım.

anton çekov dedi ki...

iyi misiniz

justine dedi ki...

Sağolun Anton, iyiyim.

Sevgiler, iyilikler size de.

Tolga dedi ki...

bugünlerde hüzünlü filmler yerine, polisiye filmler tercihim. zaten sokaklar çok sıkıcı,sisli ve gazlı:)
sevgiyle.

justine dedi ki...

Hoşgeldin Tolga, uzun süredir sesini duymuyordum, nasılsın?
Polisiyeleri severim, kitap ya da film fark etmez, ikisi de gayet iyi kafa dağıtır, hele usta bir kalemden çıkmışsa tadından yenmez.

Sokakların gaz, toz ve sıvı hâlini bilemem de direniş hâlini çok sevdim ben, hep böyle kalsın istiyorum;)

Çok sevgiler.

Mehmet Osman Çağlar dedi ki...

Tolga oğlumdur ve baba sözü dinlemeyip, devamlı direnişçilerin arasında... Size şikayet etmiş olayım.:)

Sevgiler

justine dedi ki...

Ne güzel bir yorum bu Mehmet Bey, güldüm;) Madem bana şikayet ettiniz oğlunuzu, ben de; iyi ki Tolga sözünüzü dinlememiş öyleyse, aferin ona diyeyim.;p

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

Alıklar birliği çok güzel bi kitap...ali şu pantoloncu kısmına öldüm ya

justine dedi ki...

Aaa, okudun mu kitabı Ali? Harika, çok sevindim. En sevdiğim romanlardan biridir Alıklar Birliği, onu okurken güldüm, üzüldüm, çok çok çok düşündüm. Hep söylerim; bu kitabı herkes okumalı, okumadan ölmek büyük kayıp.
Hmmm bir dakika... hah buldum, Alıklar Birliği'ni okumamanın entelektüel bir suç olduğunu söyleyecek kadar ileri gidenler bile vardı, yıllar öncesinden hatırlıyorum o yazıyı;) Buyrun şurada; Her on yılda bir okunmalı

Haksız sayılmaz, ne dersin?;)

Çok sevgiler.

justine dedi ki...

Mehmet Bey, anlamadım. Telefon numaranız olduğu için yorumunuzu yayınlamıyorum.

Sevgiler.

Adsız dedi ki...

hikayesi güzel di mi, hani yayınevi önce burun kıvırır ama annenin ısrarı..ve harika bir kitap..günaydın...ali

justine dedi ki...

Sanki gerçek hayatla roman örtüşüyor değil mi, kurguyu -şimdi yaptığım gibi- gerçek hayatla birebir eşleştirmeyi sevmem, ama insanız sonuçta, bir acaba dememek de çok zor.;/

Geç bir günaydın olacak, olsun hiç dememekten iyidir; günaydın!;)