Cumartesi, Ekim 29, 2011

biraz hava


Dışarı çıktım, biraz hava aldım, iyi geldi. Ev-hastane ve belki market dışında hiçbir yere gitmiyordum, Ayhan geldi onunla buluştuk. İstanbul'a uğrayıp tekrar gidecekmiş New York'a, o anlatırken ben yoruldum. Otursam otururum bin yıl, hiç gidesim yok uzaklara. A, ama bir dakika, yakında İstanbul planım var, iyileşme belirtisi sayılır mı acaba? Ben de gidebiliyorum işte bir yerlere, yaşadığımın delili olmalı bu:) Lily bana benzemiş, evden çıkmak istemiyor, yapıştı mı yapışıyoruz bulunduğumuz yere, gitmek ölüm sanki. Neyse.

Kızlar şimdi The Killing'i seyrediyorlar. Ben seyredeli oldu biraz, unutmuşum. Güzel dizi ama o bile klişe, çok çok doğal ne olabilir ki? Hayat? Belki, uykum geldi şimdi. Uyusam her şeyin cevabını bulurum ben, buna inanıyorum sanki. Belki, sanki! Hey ki hey sana Justine, bu saatlerde ne güzel saçmalıyorsun böyle.

(Ayhan'la Eko bar'da. Dışarıda görüştüğüm iki üç arkadaşımdan biriydi Ayhan ve o da gitti tam oldu. Bu arada İzmir'de, ayda yılda bir kere çıktığımda gittiğim yer ise Eko, orası kapanırsa ne olur acaba? Şaşkın ben, otururum evde mis gibi, ne olacak;p)

6 yorum:

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Hımm! Sanıyorum blogun adını yakında grikent diye değiştirmen gerekecek. İşin kötüsü bu hal bir biçimde bulaşıcı da... Artık bende yerimde sabitlenmeye başlıyorum. Bir çeşit Oblomov olma hali konuyor üzerime. Griye bulanıyorum. Garip!
:)
İyi oturmalar öyleyse...

Clea dedi ki...

bebeğim şimdi farkettim Ayhan bu fotoda içkisine ilaç katılıp uyutulmuş Ediz Hun gibi gözüküyor, ee tabii bu durumda sen de Lale Belkıs oluyorsun canım:p adam koca New York'a gitti üzerindeki uyuşukluğu atamadı, bi de sen kendine uyuşuk diyorsun!:)

justine dedi ki...

;) Vuslat griye gerek yok aslında bunalım ve hüzün için, bu kentin sarısı Gogh'un sarısı, çok parlak değil işin doğrusu;p

Teşekkürler, çay içip keyif yapıyorum şimdi.

Sevgiler çok.

justine dedi ki...

Poliş, ne Ayhan'dan Ediz Hun ne de benden Lale Belkıs olur şekerim, ama uyuşukluk konusunda haklısın, o benden de beter sanki. Yok saat farkıymış yok alışamamış faso fiso hepsi;)

zerka dedi ki...

bütün yaşamı boyunca doğduğu yerden hiç ayrılmayan Kant’ı hatırlatmak isterim hemen. adam oturduğu yerden düşünce dünyasının akışını değiştirmiş. demek ki neymiş, çok gezen değil çok okuyan bilirmiş:) lise münazaralarının değişmez sorusunu da cevaplamış olduk böylece:)

justine dedi ki...

İşte böyle; bir yanda oturduğu yerden düşünce akışını değiştiren Kant, diğer yanda benim gibi yaprak kımıldatmayan biri;)

İyi geceler, Öyküdefteri.

p.s.: Zerka, diyemedim yine, alışkanlıklarından vazgeçemiyor insan yaşlandıkça, Kant nasıl yaşlanmıştı acaba?;p)