Perşembe, Haziran 30, 2011

doggy!

 (Fotoğraf Pixdaus sitesinden, thirsty kullanıcısına ait. Ekmekler farklı olsaydı, köy ekmeği olabilir mesela, on numara olurdu bu foto, şimdi de güzel, çok güzel. Çünkü, bira soğuk ve mütevazı, kurtarıyor her şeyi. )

"...
biz de dualar mırıldandık ürktükçe bilincimizden, 
uyandıkça dünya var, iş var, pazardan pazartesiye telaş var
..."


Yukarıdaki şiir alıntısını 2004 yılına ait bir mektupta -Poliş'e yazdığım-, kullanmışım. Çok ilginçtir, kime ait olduğunu yazmamışım. Tırnak içine alıp, alıntı olduğunu belirtmişim ama şairi yok. Şimdi takıldım kaldım ona, bilen varsa yazar belki.
Neyse.

Dün kötüydü nöbet, yoğundu. Çok yorgun ve uykusuzdum ama uyuyamadım. İki kanepe var odada, nöbet arkadaşım yatıyordu birinde, diğerine de ben uzandım. Nevresimimi ve pikemi sermiştim, uyumasam bile okurum biraz uzanarak diye. Odanın ışığını söndürmüştük, masa lambasıyla aydınlanıyordu etraf, nevresime takıldı gözüm, çok saçma bir andı, anlatacağım. O nevresimi ben aldım yıllar önce, biliyorum aldığım zamanı kısaca, dün geceye kadar dikkatli bakmamışım sadece.  Üzerinde küçük küçük köpekler var, çizgi şeklinde, sevimli filan. Happy happy dog yazıyor üzerinde hepsinin. Yok, öyle basit değil işte, bekleyin bir. İki karikatür şeklinde köpek yan yana duruyor, hapyy happy happy happy dog yazısı üzerlerinde, sonra onun da üzerinde happy happy happy dog, happy happy dog, happy dog, dogy, diye azala azala bitiyor. Dogy kısmı biraz titreyerek yazılmış, el yazısı gibi zaten, dooogy! Bazı yerlerde de daha çok kullanılan şekliyle doggy. Kabus gibiydi, yattığım yerden görebildiğim tüm doggyleri okudum! Ne demek istemiş ki şimdi o nevresimi yapan, tasarlayan kişi? Delirtecek kadar happy yazısı, dog yazısı, ve bunlar farklı farklı şekillerde. Uzun, kısa, köpekler dönüyor, azalıp çoğalıyor. Hah ha, gözüme uyku girmedi o aptal nevresim yüzünden, sinirlerim bozuldu. 

Nick Cave'in yukarıya koyduğum şarkısına bayılırım ben, hastasıyım.

Veeee, çay zamanı! (bira derim, sandınız değil mi? Böyle ters köşe yaparım işte;p)

12 yorum:

Adsız dedi ki...

Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kâseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu

Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.

Edip CANSEVER....

justine dedi ki...

Hmmm... Biradan mı akla geldi bu harika şiir, yoksa benim yazdığım iki dizenin şairi de Edip Cansever mi demek istediniz, Adsız?

Aslında bence de o dizeler Edip Cansever'in tarzı, ama olmayabilir tabii, düşünürken delireceğim, o olacak sonunda;)

çello çalan kedi dedi ki...

güne sabah altıda başlamış, sonra çalışmış çalışmış, sonra babasını saç traşına gitmiş, sonra yağmura yakalanıp bir evde tanrı misafiri olarak mahsur kalıp akşam 22 sularında eve dönmüş biri olarak ben çok güldüm diyeceğim ayıp olacak Justine, sana saygısızlık etmiş olmaktan korkacağım, ama kahkahayı da bastığımı itiraf etmiş olmanın rahatlığı olacak. öyle yatağa doğru yollacağım. izninle. ha bu arada sığındığım ev yabancı değildi merak etme, öyle her zor şartla karşıkarşıya gelince kapıyı çalıp zor durumdayım filan demiyorum, ama tanıdıklarsa diyorum, karnımı da doyurup öyle ayrılıyorum:)
Tatlı rüyalar

justine dedi ki...

;))
Çok hoş bir yorum bu Çello Çalan Kedi, ayıp filan etmezsin ayrıca, aksine mutlu olurum gülümsediysen. Hatta kahkaha attıysan çok çok mutlu olurum;)
Yalnız anlattığın olaylar bana, bir korku filminin içindeymişim duygusunu yaşattı biraz, ne yalan söyleyeyim. Sabahın köründe kalkan bir kadın, saç tıraşı, yağmura yakalanıp, bir eve sığınma... Texas Kasabı!;p Hah ha, daha yeni bir korku filmi seyrettim de, ondan böyle saçmalıyorum;)

Çok sevgiler ve sana da iyi geceler.

endiseliperi dedi ki...

"happy happy happy dog" nakaratı bana lilly allen in fuck you şarkısını anımsattı da ondan güldüm ben (http://www.youtube.com/watch?v=nULKw8s061E). bir de bira içmeni beklerken çay içerek beni şaşkınlığa düşürüdğün için:)

benim de mavi bulutlu bir nevresimim vardı, yıllar önce. bir kapıcı dairesinde kaldığım, avukatlık stajı yapıp sabahın köründen akşama kadar deli gibi çalışıp hacze macze gittiğim o günlerin gecesinde, yorgunlukla üstüme çektiğim o mavi bulutlu nevresim bana huzur vereceğine kabus dolu geceler yaşamam neden olurdu.

ben sabah mesaime başladım gördüğün gibi:) öpüyorum çok.

justine dedi ki...

;)
Komiğim değil mi Peri, hadi komik olduğumu söyle, belki çıkıp stand up filan yaparım, sen de beni izlemeye gelirsin, güzel olmaz mı ha, ne dersin?;p

Yarım saat oldu uyanalı, saçma bir şekilde geç yatmışım yine. Kendime gelmek için oyalanıyorum şimdi.

Sen Lili filmini izlemiş miydin? Karakoç'un şiirini elbette biliyorsundur da, filmi konuşmadık sanki seninle. Passive'e yorum yazmıştım, o da Lili hakkında (film ve imgesi) çok güzel bir yazı göndermiş bana. Onu okudum, uyandım, uyandım, uyandım, kendime geldim güzelce;)

Şimdi patates kızartması istiyor canım, kahvaltı zamanı.
Çok sarıldım.

Adsız dedi ki...

bence gözünü kapatıp çitten atlayan köpekleri saymalıydın:)

alıntıyı ben de merak ettim şimdi biraz bakındım ama bişiy bulamadım, o zaman bi çay alırım ben:)

justine dedi ki...

Haklısın, fakat ben öyle çit filan yapamıyorum, çit devriliyor, hayvanlar kaçıyor, bir sürü fazladan bela yani;)

Evet ya, alıntı kaldı öyle, ben biliyorum aslında o dizeleri çok tanıdık ama...
Neyse, çok sevgiler Öyküdefteri, hoşçakal.

endiseliperi dedi ki...

mektubunu okuyup buraya geldim. justine, illa bir şey yazıp, yapmıştır sitede. öyle boş boş ekranın karşısında durmaz, dedim:)

header fotoğrafı çok hoş. çok şeker çıkmışsın. bir şeye hafifçe de utanmışsın sanki, justine'ciğim. o da yüzüne öyle gizlice yansımış. mavi giysilere uygun mavi yüzük de pek yakışmış.

öpüyorum seni.

justine dedi ki...

Küpe de maviydi;p
Hah ha, oldu öyle bir hata, aslında ben kıyafet ve takı uyumuna sinir olurum, bizim kızlarla dalga geçerim, uyum arıyorlar diye ve ütülü kıyafetten nefret ederim! Pardon, bunun konuyla ilgisi yok, bir tek sen anlarsın beni, ütü işinde.
Ya orada aslında, pişmiş kelle gibi sırıtmışım biraz, saçma geldi fotoğrafa bir süre bakınca ama, beğenen beğensin, beğenmeyen almasın dedim;p
Kısaca, teşekkürler, teşekkürler teşekkürler... O sizin güzelliğiniz, efendim;p

p.s.: Üç kere dil çıkartma işareti yapmışım, dur ben bir bira açayım;/

endiseliperi dedi ki...

ben de pek sevmem o uyumu. hani, çok basit bir yaratıcılık, saplantılı bir uğraş sanki.

şortu çok beğendim. bu şortun üstüne yazlık ceket hoş oluyor. gerçekten. inanmıyorsan, sor clea'ya. açık renk, rahat bir tişört içine de. sıkmasın yani tişört. saçların da dağınık kalması önerilir. e, sor clea ya...

şaka yapıyorum. çok tatlısın. mavi de çok yakışmış. ayakkabı neydi, onu da alalım:)

canım, öpüyorum çok. dil filan çıkarmıyorum, bir süre alkol yasak. beni depresif yapıyor alkol, uyuşturuyor. tadını da sevmiyorum (sen bira dedin ya, olsa da içsek, diye geçirdim içimden. ama evde yok ve içki marketi uzak, gidemem valla. ondan yani içki aleyhine atıp tutmam, kendimi ikna etmeye çalışıyorum:p hmmm hayır hayır, bira kötü :p amanın bu hal hiç iyiye işaret değil, son dili çıkarmadan kaçayım ben:)

öpmüş müydüm seni? öptüm galiba ama, bu ikinci veda olsun.

justine dedi ki...

Tabii, Poliş'e sorsam -pardon tamam- Clea'ya sorsam çıplak kalırım ben yahu!;p

Yazlık ceket şık olurdu, haklısın canım, ama bence sıcak bir şıklık olurdu bu;) (bundan sonra böyle, her cümleye bir işaret, ahh ne çok değiştim ben, bir zamanlar tüm sembollere karşıydım. C. görüp, gülüyordur halime;p)

Sana hemen o tişörtün hikâyesini de anlatayım; ben bazen giysi alırken -ama en çok gecelik, bikini üstüne giyilen basit tişört gibi şeylerde- Lily'yi düşünürüm. O üzerimde görse beğenir mi acaba diye. Bir zaman Bugs Bunny baskısı olan bir tişört almıştım, Datça'daydı onlar ve Lily çoook küçüktü. İki üç günlüğüne gitmiştim yanlarına ve o iki üç gün giyemedim tişörtü, yapıştı Lily çünkü. O kadar seviniyor, seviyor ki öyle şeyleri. Bebek işte. Bu İstanbul'a gidişimde de bu tişörtü giydim üstüme bir gün, Lily hastaydı ve uyuyordu. Uyandığında bana baktı ve gülümsemeye başladı. Bana değil tabii, Hello Kitty'ye!;) Kendi kendine konuşuyordu; A, Hello Kitty ne güzelmiş, Serap bir yandan yemek veriyor ya da ilacını içirmeye çalışıyordu, ne kolaylık;p

Sıcak, buralar çok sıcak Peri, benim saçlar hep toplu artık. Hatta sabahtan beri enseme düşen saç varsa diye elimle yoklayıp duruyorum. Şıklık kim, biz kim kısaca;p

Fotoğraf özel isteğin üzerine gelecek. Şimdi bloğa bir yazı yazıyordum, onun altına ekleyiveririm. Konuyla alakasız olacak ama olsun, benim sayfam değil mi ya?;p

A, o kadar bira dedik, ben koca bir bardak suyla geldim mutfaktan! Hemen açıyorum bir bira;p Kaçtım!