(Pixdaus sitesinden, peasant kullanıcısına ait )
"...cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü..."
a. İlhan
-Çok çok gürültü var bu evin etrafında bir yerlerde. Eski evde gürültü sorununu yaşamıştım, şimdi burada da aynı olay tekrar ediyor. Bu sefer durum daha da vahim, gürültünün kaynağı uzaklarda bir düğün salonu ya da sokağa kurulmuş bir orkestra. İzin aldılar mı onu bile bilmiyorum, öyleyse on ikiye kadar bunu çektirme hakları var millete. Uzun hava söyleyerek başlıyor sanatçı(!) mesleğini icra etmeye ve neredeyse hiç susmuyor, uzun hava, uzun hava, uzun hava, dert, kahır, çile!!! Ezan okunurken biraz duruyor ve sonra yine devam. 176 işe yaramıyor, polisle konuşmak istemiyorum. Çok sıkıldım ben.
-Attila İlhan şiiri, Ahmet Kaya şarkısı Cinayet Saati'ni çok severim, ve her dinlediğimde aklıma Cinler gelir. Dostoyevski'nin romanını ve Orhan Pamuk'un onun hakkında yazdığı nefis önsözü düşünürüm. Bu şarkı çalarken anlatılan cinayet ve Pamuk'un anlattığı Boğaziçi Üniversitesi'nde işlenen cinayet birleşir, ve kalbim iyice ağrır, kafam karışır.
-Dışarıdaki gürültüde anlayacak hiçbir "gerçek" yok. Saygısız, kaba, anlayışsız binlerce insanla bir arada yaşadığımı milyon kere hissetmek dışında.
-Geçen sabah nöbetten gelince, biraz bir şeyler yedikten sonra uyuyayım demiştim. Tv.'yi açtım, ama açmasaydım keşke. Haftanın olaylarını yorumluyorlar, gelen mailler beni o uykulu, nihilist ve boş vermiş halimle bile şaşırttı. Bir sürüye ait olmaktan memnun insanlar, yapmasaydı, çıkmasaydı, konuşmasaydı diyor hepsi. Sunucu adam (programın yapımcısı sanırım) bile şaşırdı, ben ne yapayım?
-Bugün kötü bir gün.
-----------
*Mevlana
26 yorum:
bugün taksi de ahmet kaya dinledim, can yücel şiirini şarkılamış. mahallede düğün var, sabahtan beri davul sesleri. burasıdaorasıkadarkötü. dün de kötüydü.
Öyle, Şenay. Camları açıyorum ses başımı ağrıtıyor, kapatıyorum çok sıcak, bunaltıyor. Öyle işte.
bir kara koyun gördüm sanki :)
Pişşt keyifsiz şeyler, biliyor muydunuz tenyalar bağırsakta yaşar, bağırmasakta.
Tabanları yağladım. Vınnnn..
İmza: Zibidi gonzales
justine , hep şikayet hep şikayet!
karamsar bulutlar blogunda tabi ortamla paralel olarak..ne yapabilirsin ki mutsuz olmanın dışında. bak bana, birçokları kızacak ama, gazete yok, haber yok, seçim meydanlarında ne denmiş bilen yok, balkonumda mutluyum işte :)) yazının anafikri şu cümleydi bence : Dışarıdaki gürültüde anlayacak hiçbir "gerçek" yok...herkes kendine yakını alır ya ben de bunu aldım.
bir cenderede eziliyoruz ki aslında nefes alıyor olmamız bile ne büyük birşey..
neyse asıl konumuza döneyim, yarın annemleri kahvaltıya çağıracağım, ne yapsam acaba :))
Piktobet, hoşgeldin.
Aracısız konuşuyor olmamız ne güzel, tek kötü şey bugünün gerçekten b.ktan bir gün olması. Başka bir zaman, herhangi bir yerde tekrar buluşalım, olur mu?;)
Çok sevgiler.
Atze, şekerim;)
Buket, haklısın. Balkondaki mutluluk her şeye değer ve çek şu fotoğrafı artık;)
Sevgiler.
ben de dün gürültüyle ilgili bir şeyler karalamıştım, sonra senin yazdıklarını okudum, başka bir şehirde bir başkasının benim hissettiklerime benzer şeyler hissetmesi, düşünmesi nedense rahatlattı beni, ortalık biraz aydınlanır gibi oldu, sonra dedim ki, ee mutlu mu olunmalı yani bir başkası da senin yaşadığın sıkıntıları yaşıyor diye, sonra hava karardı tekrar. şimdi yorumları okuyunca bi balkona çıkmakta fayda olabilir diye düşündüm ama balkon yok evde napcam ben şimdi?:)
"...
Çocuk düşerse ölür çünkü balkon
Ölümün cesur körfezidir evlerde
...
Bana sormayın böyle nereye
Koşa koşa gidiyorum
Alnından öpmeye gidiyorum
Evleri balkonsuz yapan mimarların
..."
Karakoç, içimi acıtan nefis "balkon" şiirinde böyle demiş öyküdefteri, hepimiz biliyoruz. Ama ben Berk'in sesini daha çok duyuyorum; "balkon çocukluğumuzdur" ve ona inanıyorum; kimse çocukluğundan kopamaz.
Balkonun olmalı mutlaka, herkesin olmalı üstelik. Hiç olmadı, balkon yerine kullanacağı bir "nefesliği" insanın.
Düşündüğün şeyler hiç yabancı değil, ben de bazen mutsuzluk kaynaklarından sevinç yaratırım, sırf sevdiğim kişi aynı şeyleri düşünüyor diye. Anlıyorum ben seni, hem de çok iyi anlıyorum.
Sıkıntın dağılmış olsun lütfen, umarım öyledir.
Sevgiler çok.
umarım bugün daha iyi bir gün olmuştur justineciğim...
bira içiyorum, sen seversin :) bomonti, tavsiye ederim, yerli biraların o acı tadı yok bunda. dün erkenden kalkıp kuaföre gittim, hem boya, hem kesim. geçen seferki kesimden memnun kalmadım, zaten her zamankinden farklı biri kesmişti, genç biriydi, şans vermek istemiştim ama olmadı işte :) dün esas kuaförüme anlattım biraz sitem ederek, anlayışla gülümsedi, hallederiz dedi. halletti de, hem küt gibi hem katlı gibi, hoş bir kesim oldu. memnun çıktım kuaförden. eve geldim, fönlü yeni saçlarımla temizlik yaptım :) bezelye pişirdim. oyaladım yine kendimi.
bu gürültü meselesi yazın bizim de problemimiz, yakındaki otelin terasında cuma-cumartesi akşamları coşuyo millet. şikayet falan hak getire. bi ara kulak tıkaçlarından almayı düşünmüştüm, işe yarar mı acaba?
biraz gevezelik edeyim dedim, uzattım. cumartesiler kötü geçmesin dileklerimle bitireyim :)
sevgiler çok
Canım Neo, yarın uzun uzun sohbet etmek istiyorum seninle. Kısacık cümlelerle olmaz, saç geyiği yaparız hem biraz;)
Şimdi çok yorgunum, sesine karşılık vereyim dedim, hemen yine koltuğa uzanıp Behzat Ç. izlemeye döneceğim. Bugün sabah nöbet vardı ve akşam eve dönüp duş alınca iyice gevşedim. Şimdilik böyle.
Çok sarıldım.
yarınki sohbetimize altlık olsun: bundan önceki işimde koca bir plaza katında tek başıma çalışırdım pazar günleri. kimse olmazdı, o koca katın tek hakimi olurdum. pazar çalışmanın tuhaf bir duygusu var, zaten melankoliye eğilimliysen cuk oturuyor :) ama ben pek prim vermezdim o melankoli eğilimine, öğlene doğru neşeli müzikler koyup tek başıma dans ederdim masaların arasında :)
"Kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür.."
Bu baslık tek basına herseyi anlatıyor aslında.. çok güzel bir paylaşım olmuş, eline yüreğine sağlık..
mevlana'nın sözünde işitme duyusunun çok pis hakkı yenmiş gibi geldi bana yalnız, indirgeyici bir tutumla.
@piktobet; işitme duyusununmu hakkın yenmiş sence görme duyusununmu?
şimdi yeniden düşününce; tatma, dokunma ve koklama duyularının aslında.
:)piktobet çok güldüm. ben de okuyunca öyle düşünmüştüm. bu zihniyet bizi tek partili bir sisteme kadar götürmez mi! göz gözlüğünü bilsin, kulak kulaklığını... her organın kendi yetenek ve perspektifinden bizi gerçeğe götürme yeteneği vardır. özellikle mevlana'nın buna dikkat etmesini beklerdim. şaşırdım:)
sonra söyleyince ben kötü kişi oluyorum.
Neo, geldim ben.
Biliyor musun ben hiç Bomonti içmedim. Ya da içtim de bir kere filan, onu da hatırlayamıyorum. Varsa yoksa Efes. Gönül bağım var sanki, çok beğeniyorum tadını, şeklini, tarzını, havasını;) Ama sen beğeniyorsan denemek isterim, nerelerde satılıyor ki Bomonti, en çok? Ben bizim buradaki marketlerde hiç rastlamadım, görsem -hiç değilse denemek için- alırdım.
Saç işi şansa gelmez. Ne havalı laf bu;p Oysa tam da biraz önce anneme; "kestir işte saçını o kıza, ne kadar kötü olabilir ki", dedim. Evin karşısına bir kuaför dükkânı açıldı da, bilmiyoruz, nasıl, iyi mi diye. Bakalım, gidecek mi?
Kuaförüne hayran kaldım, ilk defa bir kadının kuaförden memnun ayrılmasını sağladı adam;) Saçının yeni halinin güzel olduğuna eminim canım, güle güle kullan ve bir fotoğrafını paylaş bir ara bizimle, Conrad haftası da bitti ama;p
Gürültü herkesin sorunu sanırım, ne kötü bir durum bu. Çok üzülüyorum böyle küçük küçük sorunların büyük dertler yaratmasına. Kulak tıkacı işe yaramıyor, ayrıca kulakları acıtıyor Neo, aklında olsun. Belki uyumak için kullanılır ama diğer zamanlarda kulağımda duymamı engelleyen bir şeyle dolaşmak çok saçma değil mi? Bizi buna zorlayanlar utansın!
Cumartesiler kötü geçmesin tabii, ben çok severim cumartesi günlerini. Ortak dileğimiz bu olsun o zaman;)
Diğer yorumunla ilgili çoooook uzun bir yazı yazmak istiyorum, aklıma neler neler getirdin bir bilsen. Fakat şimdi sadece, benim için tatil günlerinde çalışmak kötüdür, diye bir durum hiç olmadı diyeyim, yeter. Ben on yedi yıldır nöbet usulü çalışıyorum canım, c.tesi, pazar, hafta sonu, hafta içi karışıyor birbirine. Sadece belli günlerin, çocukluktan kalma bir iyi-kötü hissi var. C.tesi, iyidir, pazar kötüdür gibi.
Çok sarıldım canım, sevgiler.
Geziyorum, hoşgeldin ve teşekkürler.
Sana ve Piktobet'e aynı anda sesleneyim; kimse kimsenin hakkını yemiyor dostlar, bir sakin olun önce;) Piktobet, cümledeki "eğer" kısmına vurgu yapma lütfen. Yumuşak bir şekilde ve virgülsüz oku bakalım. Hah, değişti mi şimdi bir şeyler?;p Kulağa nasıl ciddi bir önem verilmiş burada, düşünsene. Gözle kıyaslayarak değil, hem kendi hakkını vererek hem de "anlama" yetisine sahipse gözün görevini de üstlenir diyerek.
Periciğim, çok tatlısın;) Mevlana'nın kemikleri sızlıyor şimdi;p
Piktobet, son olarak sözüm sana; bu yazıya bir kara koyun gerekliydi. Sen oldun o, tebrikler;p
Hepinize çok sevgiler.
o "kötü kişi" olayı şakaydı tabi. eğlenerek yazmıştım aslında. öte yandan, gerçeğe ulaşma konusunda duyular iyi bir referans olmasa gerek :)
Tabii tabii Piktobet, biliyorum şaka yaptığını. İşin doğrusu, duyuları filan bırakalım bir kenara, gerçeğe ulaşma konusunda yazı hiçbir şey, ben bunu anladım en sonunda. Ben buralarda yazıyla hiçbir şeyi anlatamadığımı ve anlaşılamadığımı görüyorum valla. Ya şakam anlaşılamıyor, ya başkası şaka yaptığının anlaşılamadığını sanıyor, ya, ya ya;)
Ben seni anlıyorum, sen de -sanırım- beni, bu gerçeği bilelim yeter.
@endiseliperi: mevlana'dan bunu ummazdım kör oldum. bazı organlar bizi gerçeğe ulaştırır, bazıları kendi gerçekliğine.
not: yorumunu ilk okuduğumda kendimi senin blogunda sanmıştım. justine'den ayarı alınca kendimi buldum.
@justine: ben edebiyatçıyım, "eğer" gördüğüm yerde dururum. bu cümle dışında. klasik koşullanma.
not/2: rengi fark etmez aslında koyun olduktan sonra.
Piktobet, koyun "eğer" sürüye dahil değilse iyi, tatlı, harika bir hayvandır aslında;) Bak o fotodaki kara koyun üstelik! Ben olabilirim pekâlâ.
Lilişka en sevdiği hayvan sorulduğunda "koyun!" demişti bir zaman. Koyun nereden çıktı şimdi, diye düşünmüştük. Babası, Yeni Zelandalı ya, kan çekti sanırım, yeni yeni fark ediyorum;p Yeni Zelanda'da insandan çok koyun varmış, ne güzel. Hem buradaki gibi, sürüye bağlı insana benzeyen koyun değil, koyun gibi koyun, gerçek hayvan.
Sevgiler çok.
koyun candır. insan suretinde olmadıktan sonra. insan koyunu evcilleştirdi uysallaştırdı aptallaştırdı sürüleştirdi; etinden sütünden yününden sonra. koyuna benzemeye başladı yaşam tarzıyla. koyundan da evrimleşmiş olabiliriz pekala. maymun zeki hayvan sonuçta.
yüzüklerin efendisi serisi yeni zelanda'da çekilmişti sanırım, çekiliyor hala. bu güzel ülke yeryüzünde bir cennet olsa gerek, cennet illa olacaksa.
Merhabalar,
Konuya bodoslama dalacağım. Lily'nin annesi olmam hasebiyle:)) "Hasebiyle" yi cümle içinde kullandım ya, inanmıyorum! Lily geçen gece uyumadan önce benden hikaye dinlerken, maymunlar filan geçti. "Ben maymunları hiç sevmiyorum!" dedi ciddiyetle. Ben "neşeliler işte kızım, niye sevmiyorsun?" gibi laflar zırvalayınca, neredeyse ağlayacak gibi oldu, tabi uyku çökmüş bedene, saat 9'u geçiyor ve sabah 7.30 dan beri uykusuz. "Sevmiyorum ben maymunları, en çok kuzuları seviyorum ben, kuzuları! dedi. Tamam dedim, uzatmadım, ağlayacak maymunlara devam edersem:)) "Sen de benim kuzumsun kızım, ben de en çok seni seviyorum" dedim ve bitirdim. Yani dostlar Lilişka hala en çok koyun, kuzu seviyor, maymunlara da gıcığı varmış veya yeni oluşmuş onu anladım. Justine canım, siz de bu olanlar içinize doğmuş gibi koyun, kuzu konuşuyorsunuz ve üstelik resimli resimli:)) İyi muhabbet dönmüş burada ve sözkonusu fotoğraf çok güzel!
serap
Yorum Gönder