Çarşamba, Temmuz 13, 2011

enteresan işler


 

"...
Anadolu'da uzun süren bir yolculuk ve bir araştırmayı da anlatmak istiyorum bu arada. İnsanlarımız ve bizim onlarla ilişkimiz. Bizi nasıl anlıyorlar? Biz onların içinde nasıl hissediyoruz? Ben hep kendimi onlarla yakın ilişkiler kurmuş bir insan olarak düşünürüm. Sonra, arkamdan olmadık düşmanca, hissiz, soğuk ve kötüleyici sözler edildiğini duyarım. Bu birliği -bana karşı davranış birliğini- nasıl kurarlar acaba? Hangi noktada birleşirler? Aralarında iyi bir izlenim edinmiş olanlar yok mudur? Nasıl başlarlar insanın arkasından çekiştirmeye sonra? Nasıl cesaret ederler? Ya biri karşı çıkarsa onlara? Aydın çevrede de aynı davranışlar sürüp gidiyor.
..."
o. Atay/Günlük

 -------------------

Sıcak. Evet, çok değil bir ay kadar önce soğuk diyordum. İnsan böyle işte, mızmızlanmak doğası. Biraz sonra dışarı çıksam, Eko'ya filan gitsem. Sıcağı belki savuştururum, bir günlük hiç olmazsa. İyi olur. A, akşam için bir planım var ilk defa, ona "belki" koymasam iyi olur. Bir peynir tabağı hazırlasam diyorum, ve geçen hafta ambalajına kanıp aldığım şarabı içsem. (kandım diyorum da, daha tadını bilmiyorum, güzeldir ihtimal) The Killing seyrederek ya da eski, güzel bir film, keyif yapsam. The Big Sleep mesela. Ne hoş olur. Humphrey Bogart'ın uykulu hâlini, bir tür coollukla saklamasını pek beğeniyorum. Akıllı adamın hâli başka oluyor tabii. Black Narcissus filmini seyreden var mı, burayı okuyanlar arasında? (tavsiyeleri takarım ya!) Poliş İstanbul'a gitmeden seyredecektik, araya hep başka bir şey girdi. Çok sağlam filmmiş, Deborah Kerr'i Henry James uyarlaması The Innocent filminden beri enteresan bulurum zaten. Bir de bugün iki keredir enteresan kelimesini kullanmam çok enteresan oldu ya, neyse.

Gazete okumak sağlıklı bir davranış şekli değil. Sağlığı takmam ben, ama sağlıklı değil, bunu kendime yüz kere söyleyip, takacağım bu sefer. Altınel'in bugün okuduğum düşüncelerinden çok altına yazılan yorumlara güldüm ben. Hah ha, şaka mı yapıyor birileri, birilerine acaba? Ve bu şakanın tam orta yerine mi düşüyorum ben her defasında? Ne kadar şirin bir dünya burası. Şimdi buz gibi bir bira ve buz gibi deniz olsa. Mis olur, hatta enfes! Beckett kitabının üstüne biramı koyar, yüzerim.

Bilirsiniz canım, bilinmez mi hiç, herkese serin bir duruş lazım.

14 yorum:

Vuslat AKTEPE dedi ki...

:)

metin dedi ki...

Eko+bira=??

Adsız dedi ki...

İnsan bir yazarı farklı ya da yavan bulabilir...bu karar, onun hakkıdır...hak istenildiği zaman kullanılabilinen bir şeydir...zaten faşizm dediğimiz şey tam da bir hakkın kullanma değil kullanmama özgürlüğüne vurulan darbedir ve insanlığın en kötü icadıdır...altınel de bu hakkı kullanmış olsa gerek...buna hiç kimsenin sözü olamaz...ancak adama sorarlar; sen birilerini fütursuzca eleştirdiğini sanırken başka birileri de sana bunu yapınca küsmece yok değil mi diye...Oğuz Atay Oğuz Atay"dır ne eksik ne fazla...yarınlara tüm diller içinde türk edebiyatı kalacaksa Oğuz Atay"ı Tezer Özlü gibi bambaşka ustalıkta bir başka kalemle falan yumurta gibi tokuşturmaya kalkmak komik duruma düşmektir.işgüzarlıktır...ben mesela bir Oğuz Atayla, Haldun Tanerle, Aziz Nesinle, Orhan Kemalle, Tezer Özlüyle, Sait Faikle, Necip Fazılla, Mehmet Akifle, Peyami Safayla, Cemal Süreyayla , Nazım Hikmetle ....aynı dili konuşup yazmanın onurunu ve bu onuru tüm diller içinde madalyon gibi taşımanın hazzını neye değişeceğimi bilemem...yoktur çünkü böyle bir kantar...

Siz de Justine hanımefendi, olur olmaz her şeye, yorumlara falan güleceğinize duruşunuzu daha net belli edin blogunuzda...vee lüfen şu soruya cevap verelim hep birlikte; artık kendisiyle ilgili cevap veremeyecek durumda olan deve dişi gibi ölmüş kıymetli isimlere eleştiri kisvesi altında cümleler kuranlar mı kalacak yarınlara , ismi geçen kişiler mi...

selamlar.../ umar törem...

justine dedi ki...

Keyifler yerinde Vuslat, ne güzel;)

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Yok keyifden değil de Eko dediğin yer Eko bar ise İzmir de en sevdiğim mekanlardan biriydi hem ona gülümsedim hem de şu yazının başında yaptığın Atay alıntısı ile onun dilinden eleştiriye cevap olmuşsun ya biraz da ona elbette... Eleştirme demişken benim haddim değil ama söylemeden geçemeyeceğim; Sevgili Adsız "faşizm dediğimiz şey tam da bir hakkın kullanma değil kullanmama özgürlüğüne vurulan darbedir ve insanlığın en kötü icadıdır..." diye ne güzel belirtmişsin. O halde bir insanın bir eleştiriye cevap olma yahut gülme seçeneklerinden hangisini kullandığı seni neden bu denli ırgalıyor acaba... Yoksa sende mi o tarif ettiğin ideolojiye meylediyorsun?
Ps: Yorumlara ben de güldüm. Bu arada tamamı ile olmasa da ben de Atay'ı biraz yapma bulurum.
Sevgiyle...

justine dedi ki...

Metin, bugün de olmadı Eko işi, haftaya artık:/

justine dedi ki...

Adsız,
demek duruşum yazının başına koyduğum Atay alıntısıyla bile belli olmamış. Hmmm, ne yapmalı o zaman? Buna da gülünür, ama olsun anlatayım ben; Atay'ı çok severim, Altınel'in lafını anlamsız ve tuhaf buldum. Olur tabii, onun fikridir, burada sorun yok. Ben yorumlardan birinde; "Atay çok değerli bir yazar olsaydı tv'ye çıkarırlardı" gibi bir laf edilmesine şaşırdım ve güldüm. Eee, ben böyle şeylere gülerim valla. Ya da şöyle yapalım; ben gülmeden size bir sorayım, burada gülünür mü diye, ne dersiniz? Siniriniz yatışır belki.

Size de selam ve sevgiler.

p.s.: Bahsettiğim yorum aşağıdaki linkte, Freon12 nickine ait. Okuyun, gülün, gülelim. Bir de sizin için o yorumu bulup linkini koydum, biraz kıymet bilin tabii.

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=TumYorumlar&ArticleID=1056056&PAGE=3

justine dedi ki...

Vuslat, Eko candır;)
Açık, ferah ve sade. Ne havalı koltuklara sahip ne de artist garsonlara. Ahşap masa ve sandalyeler, gülümseyen çalışanlar, açık havada sohbet edip, bir şeyler içmeye gelmiş insanlar. Kimsenin kimseyi kesmediği nadir barlardan Eko. Orada bira içmeyi seviyorum ben.

Clea dedi ki...

Nam-ı diğer clea yani ben; Oğuz Atay'ı, Eko bar'ı, sıcaklarda bira içmeyi ve denize girmeyi çok severim! Bak Justine okuyucuların için böyle açık ve net yazacaksın işte, kardeşinden öğren:p sarıldım çok.

justine dedi ki...

Poliş, sen benim canımsın.

Şimdi balkonda oturuyorum, çok güzel esiyor. Saçım ıslaktı, hemen kurumuş. Başım ağrıyor biraz. Ne yapacağım ben bu ağrıları bilmem. Bu gece şarap içmek istiyorum bir de. A, şarabım tasarımını görseydin keşke, tam senlik. Pembe, zarif bir şişe ve üstünde hoş bir kelebek deseni. Tadı nasıl acaba?
Seni seviyorum canım, bakma telefondaki sıkıntılı konuşmama, sıcaklardan oluyor hep bunlar;) Sarıldım sımsıkı.

pelinpembesi dedi ki...

justine, gerçektende soğuklardan şikayet ediliyordu, nerde kaldı bu yaz , ısınamadık diye.şimdide yapılırmı bu ?
beni sorma tatile gitmeme 5 gü kaldı, öncesi güzel bir mutluluk içindeyim.şimdi de tüm gün evde bir film izliyorum, bir kitap okuyorum, bahçeyi suluyorum, akşamda arkadaşlar la sahile iniyoruz ..hayat çokkk güzel :))

Adsız dedi ki...

Sayın Justine, hayatımda ilk defa bir bloga yorum yaptım ama herhalde sizi biraz kızdırmışım...ben de gelmem bir daha davosa, pardon bloglara...saygılar..ayrıca freon 12'ye iletmek gerekir ki Oğuz Atay 13 aralık 1977'den beri televizyona çıkmamaktadır ve Selim Işık'la mütemadiyen tavla oynamaktadır....soranlara da selamı falan yoktur... umar törem....

justine dedi ki...

Buket, tatile gitmeme az kaldı diyorsun ama, sen şimdi de tatildesin yahu! Mutlu azınlık arasındasın, keyfini çıkar şekerim. Sevgiler.

justine dedi ki...

Ya işte böyle Adsız, yorum komikmiş değil mi? Ayrıca kızgın olan ben değil, hayatında ilk defa bir bloğa yorum yapıp blog sahibine neye gülüp gülmeyeceğini salık veren sizdiniz. Hem kim olduğunuzu maille bana söylediniz artık, kızmam kolay kolay size. Davos yolları açıktır, güle güle gidin gelin, ben karışmam.