Pazartesi, Ekim 17, 2011

hamurun kıvamı, insanın özü

The Wounded Angel/Hugo Gerhard Simberg
"Hayatında terk edemeyeceği hiçbir şey yok... Yüzünden bile vazgeçebilir. Varlığını besleyen, ona böylesine kesin, ama tanımsız, keşfedemediğim bir kimlik veren giz ne? Bilmiyorum, ama beni yavaş yavaş yok eden bu giz. Bunu biliyorum, giz kimliğinde gizli ve bulaşıcı. Emin olduğum tek şey bu."
                                                                      Yüz: 1981/m. Eroğlu

Böyle bir resme bakıp geçemezsiniz. Bazı seslere yüzünüzü dönemezsiniz. Gelir sizi başka bir zaman, dar bir zaman, bulur. Poğaça yaptım, browni, herkesin beş dakikada oluyor dediğinden, mikrodalgada, oldu gerçekten, patates salatası sonra. Tüm bunları unutmak için yaptım, kendimi, kafamdaki her şeyi, hiç işe yaramadı. Hamur yoğururken, unutmazsan tadına geçiyor mu acaba yaptığın yemeğin? Güzel olmuş, yumuşak.  Tadını bilmiyorum.
Bir kitaba başlayayım dedim geçen gün, elime Yourcenar'ın Zenon'unu ve Fowles'ın Büyücü'sünü aldım. İkisi de heyecanlandırıyordu beni, iki yazarı da çok severim. Fowles'ı iyi tanıyorum zaten, Büyücü kalmıştı okunmadık. Düşündüm, bekledim, göz attım, sonuçta ne oldu dersiniz? Başka, hiç ilgisiz bir kitap geldi beni buldu. Günaha Son Çağrı romanını gördüm ve okumaya başladım. 98 yılında almışım sanırım o romanı, öyle yazıyor üstünde. Daha önsözde başlıyor insan sevgisi, şu bu diye. Yani nasıl bir komedi bu anlamadım; ben bu kadar kötüyken şu sıralar, insanlardan ciddi ciddi kaçarken, kimseyi yanımda istemez, kötülük üzerine düşünürken üstelik. Bir kitap İsa gibi kurtarıcı olmak istiyor. İsa'nın özünü, içindeki çatışmayı, kötülüğü, karanlık güçleri yenmeyi anlatıyor. Cuma günü mesaideydim, uykulu uykulu okudum; İsa mesih olmak istemiyor, ben uyumak istiyorum. 
Resimdeki çocuğun bakışı melek için üzülmeyi çoktan geçmiş, başka bir yerde o. Bir şeyi tanımaya çalışıyor, o şey güçlü ve belirsiz. Dostoyevski okumamış biri, kötülüğü tanımamış biri, beynine bir endişenin (hep aynı) gölgesi hiç ama hiç düşmemiş biri  bakabilir mi bu çocuğun gözlerine? Ne çok sıkıntı.

10 yorum:

metin dedi ki...

üstünede bu şarkı tam olmuş gel takıl bunalımdaş ol.

justine dedi ki...

;)
Beraber takılan dertli insanlar, kulağa hiç hoş gelmiyor inan.

endiseliperi dedi ki...

bu sorunlar uzun sürdü sanki, justine. umarım kısa zamanda halleder, eski neşene kavuşursun. kitaplar hakkında büyücü dışında bir fikrim yok. o konuda konuşmuştuk.

ben de soğuklarla baş etmeye çalışıyorum. bugün epey soğuktu ve biliyorsun bizim ev ısıtılamıyor.

sevgiler.

justine dedi ki...

Evet canım, hem uzun sürdü hem de daha fazla süreceği kesin. Başka sorunlar ve saçma sapan olaylar da oldu son günlerde. Düşünmemeye çalışsam da olmuyor, bıraktım ben de.

Kış geldi, tüm ağırlığıyla. Donuyorum evde, doğal gaz yok burada, bu yaz gelecek diye umdum ama öyle olmadı. Seneye artık. Klimayı açıyorum, onun sesi ve rüzgarı rahatsız ettiğinde ısıtıcıya geçeceğim. Isıtıcı güzel ısıtıyor salonu, ama yatak odası ve mutfak soğuk tabii.

Büyücü'yü illaki okuyacağım, çok seviyorum ben Fowles'ı.
Sarıldım canım.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Kişisel gelişimi salık veren kitapları oldum olası itici ve anlamsız bulmuşumdur. Sorunlar ne yazık ki paylaşıldıkça çözülebilen süreçler olmaktan çok uzak oluyor sıklıkla. Hatta en net ifadesi ile gerçek bir sorun gerçek bir yalnızlık tasviridir de... Ne yazık! Umarım yalnızlığın olumla nihayete erer. Yahut en azından bu süreci daha az zararla atlatabilirsin.
Bence ressam orada oldukça üzgün bir yüz çizmeye çalışmış Ne garip becerememiş. Aksine senin yorumuna daha yatkın bir sonuç olmuş. Ama ısrarla belirtiyorum ressamın niyeti oldukça bayağı... Ben bu yorumu daha çok sevdim.
ve aklıma Nasıralının "ona ilk taşı...." meseli geldi. Ne komik! Sevmiyorum bu herifleri o kesin!
İyi olman dileğim ile...

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Pardon atlamışım. Bir de şu şarkı; bir çok Ermeni şarkısında olduğu gibi Türkçeye çevrilmiş. Türkçesi Turnam Gidersen Mardin'e... Çok sever ve sürekli söylerim ben. Hüzünlüdür...

TheSaint dedi ki...

Justine bunalım önemli değil de (nasılsa geçer) poğaça, browni, patates salatası+senin mutfak marifetlerin iyi kilo almıyorsun valla..

justine dedi ki...

Vuslatcığım nereden aklına geldi allah aşkına kişisel gelişim kitapları?;) Çok güldüm, harikasın sen;p Bahsettiğim kitap Kazancakis'in daha çok Scorsese'in filmiyle bilinen, Günaha Son Çağrı adlı meşhur romanı. Öyle kişisel gelişim gibi taraklarda bezi yok, İsa'nın iç çatışmasını çok etkileyici bir dille anlatıyor.

Sorunlar ve yalnızlık arasında kurduğun ilişki çok doğru, bana göre tabii. Aynı fikirdeyim; sorunlar paylaştıkça azalmıyor.

Ve resim; bu konuda aynı düşünmüyorum işte. Ressamın niyetini küçümsemişsin canım;)

Ah Nasıralı! Haklısın, "o laf" bahsettiğimiz resme çok uyuyor ve komik değil bana göre. Valla dindar biri değilim ama seninle konuşurken kendimi pek bir inançlıymış gibi hissediyorum Vuslat;p En beğendiğim sözlerden biridir.

Yorum ve dilek için teşekkürler, moralim yerine geldi, çok sevgiler sana canım.

justine dedi ki...

A, az sonra çıkacağım ama şarkıyı kesin dinleyeceğim. Merak ettim, tahmin ettiğim mi?

justine dedi ki...

Sevgili Saint (bir azizle konuşuyorum tanrım, ne heyecanlı!;p), yapıyorum ama çok yemiyorum ben. Hastaneye ya da Rüyalara götürüyorum çoğu zaman.
Çok sevgiler.