Perşembe, Mart 28, 2013

izin günlerinden önemsiz havadisler

 
Virginia Woolf / Danielle Fraser

Havadan sudan haber vermek konuşmaya başlamanın en kestirme yoludur, geleneksel rutini bozmayalım öyleyse; havalar bozuk şu sıralar, yağıyor, duruyor, tekrar başlıyor. İstanbul'dayım beş altı gündür, iki gece Lilişka'nın yanına gittim, bizimkiler ile beraberdim, sonrası C.'nin evi. Dün evdeydim, bugün de evde kalmak istedim. Sonrasını planlamam lazım. Ayhan'la görüşmek istiyorum, sonra başkaları da var aklımda, bakalım. İzinlerde (elbette tatil demeliyim, deniz olmayınca da mis gibi tatil oluyor) insanın ne yapacağını şaşırması, koşturması yorucu geliyor bana. Otursam otururum bu kadar yıl daha, hiç dert etmem. Zahar'ın olmaması fena tabii, herkesin zehirli dilli bir Zahar'ı olmalı, evet.

Gelmeden Beckett okumaya başlamıştım. "Godot'yu Beklerken"i okuduğumdan beri benim için özeldir Beckett, çok severim. Bendeki kitaplardan kronolojik bir sıralama yapmıştım, ki hiç öyle bir okuma alışkanlığım yoktur, sıralama ve düzenli okumalara inanmam. Bu sefer böyle oldu ama, neden bilmem, sanırım Beckett'a "sen özelsin hayatım" demek istememin bilinçdışı bir yolu bu, pek flörtöz bir okur-yazar ilişkisi. Sonumuz hayrolsun. İzmir'de "Aşksız İlişkiler"i bitirmiştim (işin doğrusu, son hikâyeyi bitiremeden yolculuk zamanı gelince yeni kitabı çantama attım, dönünce tam anlamıyla bitmiş olacak), şimdi elimde Murphy var. Uçakta okuduğum yirmi kadar sayfa dışında tek satır okuyamadım. Net, ne çok oyalıyor beni bilseniz, tam anlamıyla saçmalık. Bir de şimdi friendfeed denen bir yere takıldım, saatler geçiyor karşısında. Orası sayesinde fena kitap arşivim olmadı değil ama oyalanma oyalanmadır, kurtulmam gerek. Aslında bu oyalanma işini de çok ciddiye almıyorum; okumak istediğim tüm kitapları bitiremeyeceğim, izlemek istediğim tüm filmleri izleyemeyeceğim için, bunun üstüne bir de ah çekmek komedi.  Her neyse, burası yıllardır tuttuğum küçük  ajandamın sağlaması ve yardımcı rehber kitabı gibi, onun için buraya yazmayı boşlamak hoşuma gitmiyor. Küçük bir notla da olsa merhaba demek istedim. Eh, dedim gideyim öyleyse. Saat kaç oldu daha duş alacağım. Neyse ki yemeğim var, dün orduyu doyuracak kadar iç pilav yapmışım, nasıl bir coşkuysa beni harekete geçiren, anlamadım. Beckett'ın azıcık dedikodusunu yapmak istiyordum, olmadı, tüm kitapları bitireyim, ya da eve döneyim o zamana kalsın madem. Zaten evde koltuğun kenarında, belki bin yıldır Morel'in Buluşu ve Beyaz Kale yazılmayı bekliyor. Yazılmasa da olur elbette, okuduğum her kitabı yazma derdim yok, ama o iki kitabı yazmak istiyorum. (en sevdiklerimi, etkilendiklerimi yazmadım daha!) Buna da bir "bakalım!" diyelim hadi:/ Hmmm, araya telefon konuşması girdi, takıldım. Peki tamam, bu yazıyı elimi alıştırma yazısı sayıyorum, eskiden daha sık yazardım o günlere dönmek dileğiyle, diye bir duayla bitirelim, tam olsun. 

Ci vediamo presto;p

p.s.: -Yazıya koyduğum resim, Clea'nın tumblr'ından, resim oradan olur da müzik olmaz mı hiç? Olur tabii, onun sayesinde şahane şarkı The Art of Suicide'ı hatırladım ve söyleyen kadının diğer şarkılarına da bir göz attım. Fena değiller sanki, ama The Art of Suicide müthiş. 
-Geçen zaman içinde çok fazla film seyrettim, keşke hâlim olsa, kısacık bahsetsem onlardan da, pek beter filmlerdi, sizi korumak isterdim, fakat sıcak bir duşa güzel bir misyondan daha fazla ihtiyacım var. Ne diyelim, tanrı sizi korusun. 

10 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Demek içpilav pişti sonunda , hem de bir kazan :) Afiyet olsun. Boşlama tabii buraları, okumaya alıştığım biri gidince fena oluyorum, her ne kadar twitterde takırdaşsak da buranın yeri ayrı, seni okumayı seviyorum hem.
Şu resim süpermiş, sen Clea'dan, ben senden aşırayım da Vircinyasever bir arkadaşıma yollayıp mutlu edeyim. Ben bugün leylaklı ayraçla mutlu oldum o da Vircinyayla sevinsin bari.
Tanrı seni de korusun :)

Ebru dedi ki...

Bir günün izin günü olarak adlandırılması benim için havadislerin en güzeli.
Okuduğun kitapları aktarmandan ben çok hoşlanıyorum not alıyorum. Gerçekleşme tarihleri, anladığım,anlamadığım diye rapor sunacağım bir gün:)
Çok keyifli seni okumak.
Sevgiler

justine dedi ki...

Evet Leylak Dalı dayanamadım yaptım pilavı (daha ben İzmir'deyken malzemeleri almaya heveslenmiş ve yapmamı istemişti sevgilim;)) çok yapınca da haliyle bu akşamın menüsünde de pilav vardı;p Allahtan bitti!

Ne bileyim, dediğim gibi friendfeed, twitter filan gibi daha hızlı ve eğlenceli iletişim yolları olunca insan dağılıyor tabii. Çok yere dağılınca da toparlanmak zor oluyor. Neyse, burası benim ilk göz ağrım, ne olursa olsun dönerim bloğuma, bırakmam;)

Tanrı hepimizi korusun, öptüm;)

justine dedi ki...

Ebrucuğum hâlâ çok yoğunsunuz değil mi? Üzülüyorum senin gibi nefessiz çalışanlar için. Umarım Nehir İda ile doya doya vakit geçirecek kadar boş vaktin olur yakında, hayır daha da arttırıyorum, umarım işi tamamen bırakır ve rahat edersin;) İnan, çok isterim bunu.

O raporu sabırsızlıkla bekliyorum;p

Çok sevgiler, oğluna ve eşine selamlar.

TheSaint dedi ki...

Uzun izin yapmayı özlüyorum bazen, sonra uzun izin yaparken çalışmayı...hafta sonları ışık hızında geçiyor...sonra böyle izin yazıları okuyup kıskanıyor insan...

p.s : bu sefer güldürmedi :)

justine dedi ki...

Uzun izin yaparken çalışmayı özlüyorum mu dedi birisi!? Duymamış olayım;p Tembellik iyidir Saintciğim, ve tembelliğe izin veren tüm boşluklar, tatiller şahanedir. Biliyor musun, ben birazcık hasta oldum yine. İzmir'de iki buçuk ay boyunca hiç hasta olmayan ben, buraya gelince farenjit olup duruyorum. Soğuk iki bira içtim diye böyle cezalandırılmam çok saçma;) En büyük endişem ise C.'nin de hasta olması. Çünkü ben hastayken, hastalığımı gayet keyifli ve ayakta geçirirken onun hastalığında dünya üzerimize yıkılmış gibi bir durum oluyor, korkunç!;p

Neyse, antibiyotiğe erken başladım, şimdi eh işte bir hâldeyken, pazartesi bomba gibi devam edeceğim tatilime. Böyle küçük küçük umutlar işte;)

Çok sevgiler, selamlar.

Elektra dedi ki...

Merabaaa:)) ben internet oyalanmalarından sıkılan ve senin gibi bu nedenle kendisiyle didişen bir hayranınızım :) instagramı kapadım ben de yine. elimi en çok o oyalıyor gibiydi. benden akıllı telefonuma wordpress eklentisi yükleyip gün içinde twitter'a attığı ruh sabuklamalarımı elimin altındaki telefonum sayesinde bloguma taşıyıp hafiften twitter'a da ihtiyaç duymama kıvamına geldim. Feyzbık'a instagram yerine foto blog muamelesi yaparak orayla olan bağımı da kendi aklımca işlevsel hale getirdim falan filan. haha, yalnız hala internetin içerisinde kalmışım onu fark ettim yazarken. ama en azından dağıldığım yerleri toparlamışım di mi? :)))kitaplara filmlere yetişemeyeceğimi düşünüp içimden geldiğince takılıyorum onlarla da. ohhh miss. friendfeed'e bir ara ben de dadanmıştım. ilginçtir, hakkı yenmiş bir platform orası bence. gayet yarayışlı paylaşımlar var aslında. ama nedense ben ısınamadım. ha, bir de tumblr var . gece bir fincan çay eşliğinde güzel fotoğraf bakma terapisine yarıyor benim için :)) yuh bana ya, ben ne ara yaşıyorum ki?

justine dedi ki...

;)) "Yalnız hâlâ internet içinde kalmışım" demişsin ya, çok güldüm ona;) Toparlamak da bir şeydir tabii, tüm tebrikler sana gitsin Elektracığım;p Friendfeed hakkında sana katılıyorum, hakkının yenip yenmediğini bilmiyorum ama çok, çok faydalı paylaşımlar olduğu kesin. Daha şimdiden küçük fakat harika bir arşivim oldu. İlginç ve her zaman akla gelmeyen kitaplar, belgeler paylaşılıyor, bunu seviyorum. Sevdiğim yazarların romanları filan da düşüyor ama ben kitabı elimde severim. Daha çok nöbette net başında oyalanırken ya da evde kitap okumadığım zamanlarda kesik kesik tematik kitaplar (çalışmalar) okumak güzel.
------------

Bugün çok güzeldi değil mi hava, senin oradan güneşin sesi gelmişti zaten;) Gezdik, çayımızı kahvemizi içtik, eve geldik. Tek sorun benim hasta olmam. Antibiyotiğe erken başladım, yine de etki etmedi henüz. Neyse, bu güneşli günlerin hatrına iyileşeceğim Elektracığım, belki hep söylediğimiz gibi buluşup bir çay içeriz beraber, yapabilsek keşke, ne hoş olur.

Çok sevgiler, selamlar.

alkım doğan dedi ki...

Tembellik iyidir ve hakkımızdır diyorum ben de! Tembellik yapamamak üzüyor beni. Haftada bu kadar saat çalışmak zorunda olmamız, bu kurgu hep saçma geldi. Hele birilerinin işsizken birilerinin bu kadar çalışması iyice saçma. Neyse...

Güzel geçmiştir umarım iznin Justine. Geçen yıl da bu zamanlarda gelmiştin yanılmıyorsam İstanbul'a. Bana kalırsa İstanbul'un en güzel zamanları.

Murphy'yi okumuştum yıllar önce ama hiç hatırlamıyorum. Odanın ortasında bir sandalyede oturup duran ve hiç bir şey yapmayan o muydu:) Böyle bir resim kalmış aklımda!

Müzikler de resim de harika! Sana ve Clea'ya sevgiler.

justine dedi ki...

Alkım, biraz önce İzmir'e geldim. Oyalandım biraz, duş aldım filan ve ancak koltuğuma oturdum. Ben bu uzun yolu katetmiş, tüm bu oyalayıcı işleri yapmışken sevgilim daha iş yerine varamamıştı bile. Buna ne dersin!:/ Yorucu şehirler, işler, kalabalık, kalabalık, bazen neden, niye yaşıyoruz diye soruyorum kendime.

İlk paragrafa kelimesi kelimesine katılıyorum. Az iş, çok keyif insanıyım ben de;) Tatilim harika geçti, doyamadım hep olduğu gibi. Evet, haklısın hemen hemen aynı zamanlarda gidiyorum İstanbul'a, eh tabii C. orada olunca her şey düzenli bir alışkanlığa dönüştü. Bir çeşit rutin diyelim;p Seviyorum ama ben bu rutini, bir de ayrılıklar acıtmasa.

Hmmm, tamam dağıtalım bu hüzünlü havayı, gece nöbet var;( (ortam nöbet deyince daha da hüzünlü oldu sanki;/)

Selamını Clea'ya söyledim, hatta sanırım C.'ye de söyledim. Selamın gittiği kişileri çıkarım yoluyla buluyorum artık, eminim ona da selam yollamışsındır Alkımcığım;p

Şimdi biraz dinleneyim. Çok sevgiler, öpüyorum seni.