"...Yabancı bir yere ilk defa inip, hiç lüzumsuz, manasız bir his duymadan, toğrağa -varsa bir battaniye atıp- yıldız seyretmeden, memleket, sevgili ıvır zıvır düşünmeden uyumak...
Belki böyle şey, iyi insanlara nasip oluyor. Belki biz; zayıf ,karışık, kötü insanlar, yabancı bir yerde ağlamaklı oluyoruz..."
Sait Faik - Birtakım İnsanlar
Nasıl bir yağmur gelecek, ama nasıl! diyordum, geldi işte. İzmir'in yağmurunu bilen bilir, hem birden gelir, kandırır hem de deli gibi yağar. Sabah şehir öyle çıplaktı ki, öyle net. Gözlerim kamaştı, gece çok yağdı ondandır, dedim. Tertemiz olmuştu sanki, yıkanmış. Hava mis gibiydi, tekrar yağacağını düşünemedim. Sonra işaretini verdi, sesi ve ışığı önceden geldi ve ben yağmuru bekledim.
Eski mektupları okuyorum bugün, yukarıdaki alıntı da o mektuplardan. Zayıf, karışık ve kötü insan!, diye seslenmiş bana kardeşim. Öyle ya, biz her şey karşısında ağlamaklı oluruz. Yağmur eskisi gibi yağıyor, binlerce yıl yağdığı gibi, biraz hızlı biraz yavaş ama yağıyor işte. Yağar. Peki, neden manasız bir his duyuyorum?
Gece yatarken; ona neden kötü davrandılar, niye hasta, onun niye yatacak yeri yok, sevgilim niçin uzakta, köpekler nasıl böyle yorulmadan havlıyor, o filmdeki siyah, mutlak karanlık mı, dışarıdan yatağıma vuran ışık, bir meleğin işareti mi (bkz; berlin üzerinde gökyüzü:)), aynada duran aydınlık, onun bıraktığı mı, bu bütün ıvır zıvırlar, kötü olduğum için mi beni takip ediyor? Kalbim nasıl şiddetli atıyor, o şiiri okurken, o şiiri tekrar okurken, tekrar okurken. Herkes anlasa diyorum, belki şarabı içmeden.
Paul Klee'nin aşağıdaki resminin adı, "Siyah, Hâlâ Yerinde". Ah, nasıl seviyorum, bu zayıf ve kötü insanları, bilmeden sorunlu bir klan oluşturduğumuz:) Felaket, asıl felaket bu; yağmur ve siyahın suyu bulandırması. İlhan Berk'i anıyorum;
"küçük bir suydu kadın"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder