hayır hayır, bir de C.'nin hâlleri var!
"mufassal kıssa başlarsın garip efsane söylersin"
bakî
Poz vermek çok zor. Konu bununla ilgili değil ama ben söyleyeyim dedim. Baştan söyleyeyim de sonra papaz olmayayım kimseyle. Evet, delirdim:) Nasıl bir mücadele sürüyor kafamda, kimse bilmez. Böyle bir şarkı vardı ayrıca, bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye. kimse bilmez, kimse bilmez. Güzel. Olur yani. Bugün elim kaç kere telefona gitti, olmadı. Bıraktım tezi artık, bir sorumluluk filan yok içimde ama yine de olmuyor. Onca yıl, yaz yaz, sonra, bitti gitti, bir bardak soğuk su. Bunu geçelim, geçiyorum hızla tamam, fakat aklımda başka bir şey var benim. Aylak Adam, nasıl da havalıydı değil mi? Çok biliyordu, çok. Şu kısmı anlıyorum; kendini toplumun dışında görebilirsin. Ben öyleyimdir. Çok farklı, çok karışık, çok acınası (bakın sadece olumlu şeyler yok farklı olma derdinde), çok hassas vs. vs. Ötesi var mı peki? Yok.

"Bu caddenin elbet tenha olduğu zamanlar da vardır. Hiç görmedim ben. Kim bu insanlar? İşten mi dönüyorlar,; eğlenceye mi gidiyorlar? Şu adamın burnu Gide'in burnuna benziyor. Ama nasıl da kasvetliler. Bunların içinde 'meçhul denizlerde balık' olmayı isteyen var mı acaba? Belki şu hep önüne bakan adam... Ne güzel okumuştu bu şiiri. Gözleri sulanmıştı. Yoksa kız mısın? Ya karşıki şaşı kadın, durmuş kimi bekliyor? Koş, bayım, koş; kaç bu caddeden. Yetişemeyecek. Evet, tramvay kalktı. Neyse, üzülme, bir başkası gelir alır seni. Ama şimdi koştun diye içinde bir utanma var değil mi?"
C'nin bilinçaltını yöneten sinemadır. Sinemanın karanlığında herkesi görür. Şaşı kadın, orada babasının hayaliyle iç içedir. Aylaktır, işi yoktur ama paralıdır, aylaklığının savunusu, babasının parasıdır. Kitabı okurken, yüzümde hep müstehzi bir ifade vardı. Elimin ucuyla tutuyordum romanı, ben de farklıydım çünkü! Neden ve nasıl bu kadar kibirliydi? Kadınları niçin küçük görüyordu?
Fakat, tutamak konusunda çok haklıydı C.
"-Ya içmediğin zamanlar?
-O zaman ararım.
-Hep arayacaksın sen. Ya resim, ya kitap...
-Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
-Anlamadım.
-Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, "-Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur," demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!"
Arkadaşı C'ye öyle bir kadının dünyada olmadığını söyler, C izafiyet teorisine dayanır, ayrıca "o olmasaydı ben olmazdım" bile der. :) Bulamaz kadını tabii, Ayşe de Güler de yetmez ona. Tutamağı kendisidir zira.
Bugün markete gittim, gitmek zorunda kaldım aslında. Duştan yeni çıkmıştım, bir şey oldu, hızla dışarıya attım kendimi. Planlı(!) biriyimdir, dışarıya fırlarken dönüşte marketten domates ve ekmek de alırım diye kredi kartımı, ve birileri beni ararsa diye telefonumu da aldım yanıma:p Neyse, saçlarım ıslak hasta olursam yandım, düşüncesiyle dertlene dertlene, kasaya yürüdüm. Bir kadın vardı benim önümde, yaşlı, kapalı biri. Aldığı şeyi beğenmemiş herhal (saniyesinde, nasıl oluyorsa) ben bunu almayacağım dedi. İade işlemi de uzun sürer, bilirim. Kasadaki kız, ben tek kelime konuşmadığım hâlde müşterimi bekletemem, sizin işi sonra yaparım dedi. Saçımdan su damlıyor muydu acaba? Espri tabii, geçelim. Kadın bunlar olmadan da sakız çiğniyordu, sonrasında kıza "benim acelem var ama" derken de! Demek ki dedim, kadının tutamağı da sakız. Bildiğin sakız. Geçen gün işe giderken, otobüste iki genç kız önümde oturuyordu, bol makyajlı, bol öz güvenli, bol dedikodulu, onların da tutamağı sakızdı eminim. Nasıl zevkle çiğniyorlardı, nasıl, sesli, tutamak o değilse şaşarım ve hatta üzülürüm!
C., benim tarafımdan anlaşılamadı. Neden Salinger karakterlerini anlıyorken C.'ye sinir oldum bilmiyorum. Oğuz Atay'ın o çok bilmiş erkek! karakterlerinin izi vardı C.'de. Sevişirken bile düşünen. Ben de düşünürüm! Hah işte, insan aynaya sinir olur, şaşmayın. Eli bacağında kadının, hâlâ konuşuyor beyni, ne büyük acı. Tabii çok oldu ben Aylak Adam'ı okuyalı. Belki tekrar okumada farklı düşünürüm. Belki, "olur mu, müthiş bir romandır o" diyen birisine hak veririm. Yaparım bunu. Hiç canınızı sıkmayın. Sizin yerinize de ben sıkarım canımı. Belki de C.'nin kadınıyım ben, neden olmasın?
Poz vermek zordur demiş miydim?:) Yukarıdaki fotoda o aptal nesneye bakmıyorum tabii, poz veriyorum gizli gizli. Fakat, şimdi onun ne olduğunu düşünüp duruyorum, postmodern bir şey ama, ne? Justine bunalımda anlayın.