Cumartesi, Aralık 25, 2010

yavaş... sakin ve gülerek oturuyorum işte, daha ne olacaktı?

hayır hayır, bir de C.'nin hâlleri var!


"mufassal kıssa başlarsın garip efsane söylersin"
                                                        bakî 

Poz vermek çok zor.  Konu bununla ilgili değil ama ben söyleyeyim dedim. Baştan söyleyeyim de sonra papaz olmayayım kimseyle. Evet, delirdim:) Nasıl bir mücadele sürüyor kafamda, kimse bilmez. Böyle bir şarkı vardı ayrıca, bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye. kimse bilmez, kimse bilmez. Güzel. Olur yani. Bugün elim kaç kere telefona gitti, olmadı. Bıraktım tezi artık, bir sorumluluk filan yok içimde ama yine de olmuyor. Onca yıl, yaz yaz, sonra, bitti gitti, bir bardak soğuk su.  Bunu geçelim, geçiyorum hızla tamam, fakat aklımda başka bir şey var benim. Aylak Adam, nasıl da havalıydı değil mi? Çok biliyordu, çok. Şu kısmı anlıyorum; kendini toplumun dışında görebilirsin. Ben öyleyimdir. Çok farklı, çok karışık, çok acınası (bakın sadece olumlu şeyler yok farklı olma derdinde), çok hassas vs. vs. Ötesi var mı peki? Yok.


"Bu caddenin elbet tenha olduğu zamanlar da vardır.  Hiç görmedim ben. Kim bu insanlar? İşten mi dönüyorlar,; eğlenceye mi gidiyorlar? Şu adamın burnu Gide'in burnuna benziyor. Ama nasıl da kasvetliler. Bunların içinde 'meçhul denizlerde balık' olmayı isteyen var mı acaba? Belki şu hep önüne bakan adam... Ne güzel okumuştu bu şiiri. Gözleri sulanmıştı. Yoksa kız mısın? Ya karşıki şaşı kadın, durmuş kimi bekliyor? Koş, bayım, koş; kaç bu caddeden. Yetişemeyecek. Evet, tramvay kalktı. Neyse, üzülme, bir başkası gelir alır seni. Ama şimdi koştun diye içinde bir utanma var değil mi?"

C'nin bilinçaltını yöneten sinemadır. Sinemanın karanlığında herkesi görür. Şaşı kadın, orada babasının hayaliyle iç içedir. Aylaktır, işi yoktur ama paralıdır, aylaklığının savunusu, babasının parasıdır. Kitabı okurken, yüzümde hep müstehzi bir ifade vardı. Elimin ucuyla tutuyordum romanı, ben de farklıydım çünkü! Neden ve nasıl bu kadar kibirliydi? Kadınları niçin küçük görüyordu?

Fakat, tutamak konusunda çok haklıydı C.

"-Ya içmediğin zamanlar?
-O zaman ararım.
-Hep arayacaksın sen. Ya resim, ya kitap...
-Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
-Anlamadım.
-Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez. Kağızman köylerinden birinde bir çift öküzüne tutunan bir adam tanıdım. Öküzleri besiliydi, pırıl pırıldı. Herkesin, "-Veli ağanın öküzleri gibi öküz, yoktur," demesini isterdi. Daha gülünçleri de vardır. Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi! Bir kadın. Birbirimize yeteceğimizi, benimle birlik düşünen, duyan, seven bir kadın!"

Arkadaşı C'ye öyle bir kadının dünyada olmadığını söyler, C izafiyet teorisine dayanır, ayrıca "o olmasaydı ben olmazdım" bile der. :) Bulamaz kadını tabii, Ayşe de Güler de yetmez ona. Tutamağı kendisidir zira.

Bugün markete gittim, gitmek zorunda kaldım aslında. Duştan yeni çıkmıştım, bir şey oldu, hızla dışarıya attım kendimi. Planlı(!) biriyimdir, dışarıya fırlarken dönüşte marketten domates ve ekmek de alırım diye kredi kartımı, ve birileri beni ararsa diye telefonumu da aldım yanıma:p Neyse, saçlarım ıslak hasta olursam yandım, düşüncesiyle dertlene dertlene, kasaya yürüdüm. Bir kadın vardı benim önümde, yaşlı, kapalı biri. Aldığı şeyi beğenmemiş herhal (saniyesinde, nasıl oluyorsa) ben bunu almayacağım dedi. İade işlemi de uzun sürer, bilirim. Kasadaki kız, ben tek kelime konuşmadığım hâlde müşterimi bekletemem, sizin işi sonra yaparım dedi. Saçımdan su damlıyor muydu acaba? Espri tabii, geçelim. Kadın bunlar olmadan da sakız çiğniyordu, sonrasında kıza "benim acelem var ama" derken de! Demek ki dedim, kadının tutamağı da sakız. Bildiğin sakız. Geçen gün işe giderken, otobüste iki genç kız önümde oturuyordu, bol makyajlı, bol öz güvenli, bol dedikodulu, onların da tutamağı sakızdı eminim. Nasıl zevkle çiğniyorlardı, nasıl, sesli, tutamak o değilse şaşarım ve hatta üzülürüm! 

C., benim tarafımdan anlaşılamadı. Neden Salinger karakterlerini anlıyorken C.'ye sinir oldum bilmiyorum. Oğuz Atay'ın o çok bilmiş erkek! karakterlerinin izi vardı C.'de. Sevişirken bile düşünen. Ben de düşünürüm! Hah işte, insan aynaya sinir olur, şaşmayın. Eli bacağında kadının, hâlâ konuşuyor beyni, ne büyük acı. Tabii çok oldu ben Aylak Adam'ı okuyalı. Belki tekrar okumada farklı düşünürüm. Belki, "olur mu, müthiş bir romandır o" diyen birisine hak veririm. Yaparım bunu. Hiç canınızı sıkmayın. Sizin yerinize de ben sıkarım canımı. Belki de C.'nin kadınıyım ben, neden olmasın?


Poz vermek zordur demiş miydim?:) Yukarıdaki fotoda o aptal nesneye bakmıyorum tabii, poz veriyorum gizli gizli. Fakat, şimdi onun ne olduğunu düşünüp duruyorum, postmodern bir şey ama, ne? Justine bunalımda anlayın.

10 yorum:

endiseliperi dedi ki...

justine,
geçer, sıkma canını. yani tez meselesi ise canını sıktığın, düşündün, taşındın, karar verdin, artık gerisini boşver. bu başarısızlık filan değil, aman ha, sadece tercih meselesi, öyle bak, olur mu?

ben yine yoğunum çok da, bir merhaba diyeyim dedim mutfakta milyon tane yemek pişirirken.

aylak adam mevzusuna bakışına çok güldüm. anlıyorum çok seni. biliyorsun, oğuz atay, yusuf atılgan kahramanları kutsaldır, öyle haklarında ileri geri konuşulmaz pek:) şimdii, ordaki erkek karakterleri niye sevmediğini çok iyi anlıyorum ben; açıkçası hak da veriyorum. kadına aldırmayan bir tavır var doğrusu, ama dışlayan bir tavır da yok. buna insan biraz içerliyor;)

ablam elimde fotoğraf makinesini görünce poz veriyor hemen. hayır, diyorum, sen işine gücüne baksana, ben çekerim bir ara. ama elimde makina oldukça o, kendisi olamıyor:)

bir süredir çok dalgınım, hastalık derecesinde, aklım içerde ne olduğunu bilmediğim bir odada kilitli kalmış sanki. bilsem içerde ne olduğunu çözüp rahatlayacağım. az önce kahveyi karıştırmak için peçete aldım mesela, elimde peçete, önümde fincan, öylece durdum, nerdeyim, ne yapıyorum, şimdi ne olacak?... şöyle zihnimi raptiyeyle tutturmak istiyorum. yerinde dur! ama yok, derin derin bir yerde o, ben bekliyorum boş boş. geçsin çabuk.

böyle canım. üzme kendini, lütfen. öpüyorum çok.

sevgiler.

justine dedi ki...

Nöbetteyim!!!
Hoh ho ho, ne güzel değil mi?:p
Ne yemek yaptın, valla merak ettim. Dün de ben mutfağa girip yemek kokuları arasında kaybolmuştum. Terapi gibi bir şey, herkes denemeli:))
Şimdilik bu kadar, sarıldım.

p.s.: Hoh ho ho nidası, Noel geldi diyedir, şaşırma sakın ve bir de nasıl uykusuzum!:p

endiseliperi dedi ki...

şu yemekleri yaptım: sebze çorbası, zeytinyağlı yeşil fasulye, etli biber dolma, kuru köfte. daha önce de sosisli milföy çörek ve kek yapıp dondurucuya attım. ayrıca sandiviçleri de hazırlayıp attım. cips, kuruyemiş, bir sürü meşrubat, bir sürü çikolata ve de meyve alıp mutfakta sepetlere koydum. evi süpürdüm, bulaşıkları makinada, tencereleri elde yıkayıp yerlerine kaldırdım. dün de ütüleri bitirdim. yüzümde yosun maskesi var şu an, ama korkunç olanlardan değil, sürüyorsun krem gibi, cilt onu emiyor. onu bekliyorum, kalsın biraz daha duşa gireceğim.

dilin dilonggg (arkamdaki çam ağacındaki çanı alıp çaldım, sesi nasıl diye. yaklaşık böyle, biraz daha pes. yılbaşı olduğundan yani:p)

öpüyorum çok. sevgiler.

justine dedi ki...

Oh mis gibi, hatta harika!
Biz de arkadaşlarla acıktık ve beni tavlada yendiler tabii (ikisi de beceriksiz aslında ama erkek oldukları için acıyorum:p) A, yakalandım! Neyse, pide istesek mi acaba?
Sen köfte sevmezsin ama ben çok severim, canım çekti!

endiseliperi dedi ki...

isteyin, derhal. ben de isterim. hay allah, tost mu yapsam? valla bir koşu mutfağa gittim, tost yapıyorum:) şöyle tereyağ filan da süreceğim... istediniz mi pide, ben burda pislik yapıyorum böyle:) köfte çok güzel olmuştu justine. ben galeta unu ile yapıyorum, nefis kızarıyor öyle yapınca. öpüyorum çok.

Clea dedi ki...

ne güzel, ne güzel. çalışan beyinler aynı zamanda hünerli de:) belki böyle olmasaydık değerimiz daha çok bilinirdi ama neyse konumuz bu değil.(hanımlar bu konuya edebi manada bir el atarsınız artık bir ara, benim bloğumun konseptine uymuyor, stili bozmayalım!) neyse, yazışmanızda köfteler, pideler havada uçuşuyor, ben de acıktım ama bir an yoğun bir mutsuzluk geldi;iştahım kapandı. biraz yemek bloglarını gezeyim bari.

C'nin sorunu tuzunun kuru olması. ama en azından boş adam değil, içi dolu, hem de çokça.
( tüm yazı boyunca fonda çalan müzik: jingle bells,
jingle bells, jingle all the way! )

justine dedi ki...

Of, pide filan yalan oldu bak! Çok yoğun bugün, ilk bölümü aldım bir de ben. Eve gideceğim, "hush hush" tabii:p

Peri ben de köfteyi galeta unu ile yaparım ama senin başka tüyon vardır kesin. Bir ara yazarsın bana. Çıtır çıtır kızarması harika olur.

Çok yoruldum çok terledim ama yine de öpüyorum çok, kaçma sakın.p

justine dedi ki...

Canım Polişka, nasıl güldüm yorumuna bilsen!:))
Bloğuna tapıyorum şekerim, hatta ba-yı-lı-yo-rum!
At o yoğun mutsuzluğu üzerinden çabuk. Biraz sonra yanına geleceğim, park yeri ararken kullanırsın çok istiyorsan:p Ya, şaka bir yana, sen İstanbul'a gittiğinde ben ne yapacağım bu park sorununu? Biber gazı ile gece gezintileri, vayy!:))

C'yi boş ver yemek bloglarına bir şey olmasın, löplöpçüler ne güzeller, ne doğal ve ne iştahlı tabii!:))

Fon müziğine bayıldım, ama burada inan cenaze marşı çalıyor; Chopin piyano sonatı no. 2! Hah ha, berbat yerler hastaneler, burada olmadığın için şükret ve mutlu ol lütfen.

Seni seviyorum hayatım, ve Peri'ye nasıl sarıldıysam sana da bütün yorgunluğumla sarılıyorum. Seven katlanır:p

cenk yada hickimse dedi ki...

Vitrine bakan pozunuzu cok begendim. Onu siyah beyaz yapip yayinlarsaniz da hos olabilir. Yasinizi cok merak ediyorum ama her kibar erkek gibi bu sorum icimde kalacak ve tahminler yurutup heyecanla ipuclari aramaya devam edecegim'ˆˆ'

selamlar,cenk

justine dedi ki...

Cenk bey,
teşekkür ederim ama her kibar erkek gibi içinizde kalmamış sorunuz, söyleyivermişsiniz:p Ben 76'lıyım ve bunu daha önce yazmıştım. Doğum günü yazımda yaşımı söylemiştim yani, tahmin yürütülecek kadar sır filan değil.

Sevgiler.