(Eko barda, Ayhan, Serap, Poliş, Sunay, Lily ve ben nasıl olduysa buluşmuştuk. Poliş burada Sunay'a sigorta durumunu soruyor. Öyle hatırlıyorum. Biraya bile iş karışıyor, anlayacağınız.)
Sarı, o Çokgüzel, giriyor kentime.
i. Berk Ellerimiz, saçlarımız, diz kapaklarımız değişiyor**, Poliş, her şey değişiyor. Oysa bizim birbirimize seslenmemiz, her kalabalıkta, tanıdığımız, o sakin yüzü, birbirimizi aramamız, değişmiyor hiç. Biraz önce mektupları koyduğumuz kutuları çıkardım yerlerinden, yine senin hazırladığın zarif saklama kutuları, mektuplar el yazısıyla, kendi mitolojimizden, bir kalbin en ince yerinden yazılmış. Ben Gerede'deyken ne çok yazışırmışız seninle, sen daha sınavlara hazırlanan bir çocuk, ben gittiğim kasabayı anlamayan başka bir çocuk, ne güzel yazışırmışız. Şimdi otuz mu oldun sen? Tanımanın, bilmenin, bildiğinin sıkıntısını her yerde anlamanın sayıları ezen, anlamsızlaştıran bir etkisi var. Hep yaptığım gibi parmaklarımı uzatıyorum ve sayıyorum; senin yaşın "kardeşim olman", değişmiyor bu hiç. Kardeşliğin başka bir hesabı olmalı, parmaklarıma sığmayan.
Yıllar önce birine, "sarı bir anlama" benziyor diye aşık olmuştum. Hatırlar mısın, sarı bir şey derdim ona, bana verdiği duyguyu senin sarınla açıklıyordum. Gülüyordun, bir tek sen anlıyordun, bahsettiğim ne renk ne de huydu, onun için o sarıyı sadece sen biliyordun. Kapı arkalarında, inilen bir basamakta, karanlıkta, bir yola hiç girememekte ve en gidilmeyecek yere gitmelerde o bilmenin şifresi vardı.
Hiç unutmam, o aptal binanın bahçesinde, sabahın köründe, bir kuşu "senin şansınla" (hayır, böyle bu) bulduğum sütle beslerken, orada hemen yanında ben yatıyordum. Ellerini, kalbini tutuyor, kulağına tanıdığın o ılık sesle fısıldıyordum; her şey iyi olacak Poliş, geçecek ve biz yine güleceğiz. Hiç mucize görmeyen gözlerimiz, görmeye alışacak. Yalnız birbirimizden talep ettiğimiz, edeceğimiz nazlanmaya, mızmızlanmaya, ağlayan yüzümüze hiç kimsede olmayan sevecenlikle bakmaya devam edeceğiz. Birbirimizi sevmeye devam edeceğiz kardeşim. Geçecek.
Bir gün gelir, bir zemberek aniden boşalıverir. Sindirilmiş, bitmesi gereken bir zamandır o. İşte o zamana kadar sarı Temmuz yüzün hep karşımda olacak. O yüzü hep seveceğim. Seni seviyorum canım. İyi ki doğdun.
----------------
Yine bir ayrılıkta, ve yine biz küçükken bana bir mektupta şu şiiri yazmışsın. Ben After Hours'u senin için seyrederken, sen buzdolabının üstüne benim için not yazarken, o şiir o kağıtta, bir dua gibi hep durmuş, burada da dursun öyleyse;
Yine bir ayrılıkta, ve yine biz küçükken bana bir mektupta şu şiiri yazmışsın. Ben After Hours'u senin için seyrederken, sen buzdolabının üstüne benim için not yazarken, o şiir o kağıtta, bir dua gibi hep durmuş, burada da dursun öyleyse;
köşedeki minderde otur
eski günlerdeki gibi,
usul sesle bir şeyler anlat bana,
bana bir şeyler söyle
her şey eskisi gibi olsun
ben hiç gitmemiş olayım
m. Mungan/oyunlar, intiharlar, şarkılar
-----------------
*Ece Ayhan şiiri. Daha önce yazdığım bir yazıda da bu harika dizeyi kullanmıştım.
** Senin bir mektubundan.
19 yorum:
Kardeşinle ilgili ne güzel yazmışsın. Sanırım ikinizi de tebrik etmem gerekiyor.. Seni, böyle muhteşem bir kardeşin olduğu için; onu, bu denli harika bir kardeşi olduğu için...
Ayrıca ve en önemlisi Kardeşinin doğum gününü en içten dileklerimle kutluyorum...
Mutluluklar ikinize de...
ne güzel bir yazı, ne güzel bir hediye bu! bayıldım.
clea, çok, çok güzelsin. bakıp durdum fotoğrafa. saçını tekrar uzatıp sarışın olmalısın belki de yine. polişka bana kestane dalgalı saçlı, tombiş yanaklı bir kızı anımsatıyor. o nedenle sana sarı, zarif clea2yı yakıştırıyorum. iyi ki doğmuşsun! her şeyin istediğin gibi olmasını gönülden isterim.
ikinize de sarılıp, öpüyorum.
çok, çok sevgiler.
Teşekkürler Vuslat, sözlerin çok güzel. İnceliğin için tekrar sağol.
Çok tatlısın sen, Peri;)
Canım, anlatayım sana şu isim hikâyesini. Uzun uzun değil ama, kısacık;p (nöbetteyim şimdi, 24 saat! uzatamam yani:))
Kardeşimin isim annesi sayılırım ben, Polişka da Clea da benim ona yakıştırdığım isimler. Ben yirmi yaşındayken (belki 21, ama asla daha fazla değil), Poliş on beş filan, Polişka demeye başladım ona. O kadar benimsedik ki bu ismi, gerçek ismini arada sırada o da ağzımdan insiyaki çıkarsa ancak, kullanıyorum. Polişka'nın sana anımsattıklarına çok güldüm, bende de öyledir bu işler. Bir isim ya da bir yüz, ilk defa neyi hissettirirse kişiye, o öyle gider. Mehmet ismi bana, zarif, ince, düşünceli ve hep dinleyen bir imge sunar mesela. Hah, mesela Neo nicki, Neolitik Hanım bloğunu incelerken bir zamanlar yaşlı, ağıırrrr bir hanımın sitesindeyim diye düşünüyordum. Oysa ki gün geldi, bizim Neo'yu gördük, fıstık gibi bir kızmış;)
(seninle yazışırken hep bir iş çıkıyor;) çiçeğim ulaşmış Poliş'e, onunla konuştuk. ve cranial mr kodladım.)
Clea'ya gelirsek; bundan iki yaz önce Durrell'in Justine'ini okurken ben, orada Clea ismi bana hep Poliş'i düşündürmüştü. Hem Justine'in kardeşi, ne tesadüf;p Ona da söylemiştim bunu, çok zarif ve -kesinlikle- sarı bir imge. Hatta Poliş'le, neredeyse hiç takılmadığı, uzun süredir yazmadığı ekşi'de, nicki Clea olsaydı geyiğini bile yapmıştık. Böyleyken böyle işte. Sonra bu güzel isim aklında kalmış ve bloğunda kullanmış. Çok da yakıştı tabii, senin de söylediğin gibi.
A, bak uzamış yine! Sana daha önce biraz anlatmıştım aslında bunları. Şimdi de biraz anlattım, bakalım daha ne kadar uzatırım bu konuyu?:/
Sarı saç sorunsalını(!) ise Poliş anlatsın sana. Bunlar evde de böyle yapıyorlar, her şeyi ben anlatıyorum ve sanırım gerçek bir emekçiyim:/
Çok sarıldım canım, tekrar teşekkürler.
:):) gerçek bir emekçiyim:)
çok güldürdün yine beni.
justine, nasıl nefis bir sabah. hava öyle güzel ki. ben nasıl dinlenmiş, huzurlu uyandım. sessiz ama yaz günlerinde bir şeye tak tak vuran biri olur ya hep. öğleyin de hurdacı geçer, onun sesi katılır ona. akşamütü bizim burda bir overlekçu arabası var, onun sesi... overlekçu ayağınıza geldi; halı, kilim, paspas, yolluk... tek tek sayar, onu duyan biz ev hanımlarının overlok ihtiyacımızın olduğu doğru seçeneği bulmamızı ister sanki. ama şimdi sadece taktakçı mesaide. çok güzel bir sabah bu. çay demleyeyim, radyoyu açayım.
eğer böyle düşünüyorsan sen de sinesteziksin, justine. gerçek ismim sana beni nasıl çağrıştırıyor acaba?:)
clea öyle böyle değil, çok güzel yahu. bağlantı verdiğin o önceki fotoğrafta da öyle. derhal saçını uzatıp sarıya boyamalı. derhal! hem sükunet dolu, hüzünle dokunmuş bir olgunluk, esrar dolu bir uzaksılık görüyorum ben onda. çok şairane konuşuyorum ama hep bu sabah yüzünden:)tüm insanlık olarak onun bu güzelliğini sürdürmesi için elbirliği ile çalışmalıyız. biz kusurlu ölümlüler bu göreve yürekten gönüllüyüz:)
öpüyorum çok seni.
canım canım canım benim, ne güzel bir hediye bu! defalarca okudum ve her okuyuşta daha da güzelleşiyor. bugünün en güzel hediyesini almış oldum, doğumgünü bundan başka nedir ki? seni seviyorum, seni çok seviyorum.
vuslat, çok teşekkürler
periciğim, canım çok mutlu oldum, çok tatlısın! saç olayı için birazdan bir şeyler yazacağım, şimdi kahvaltı yapmam lazım, çok öpüyorum.
Çok açım ben! Kahvaltı yapmadım daha, keşke yapıp gelseydim, buradaki arkadaşlar iş işten geçince söylüyorlar. Yapsaydın canım, etseydin canım, biz burada neyiz ki, senin için varız, filan falan;p
Öğle yemeği tam on üç dakika sonra, saniyeleri sayıyorum. Kahvaltı işi geçti, yemek yiyeceğim kısaca.
Periciğim isim konusunu konuşalım gerçekten, bir de yaz günlerinde duyulan o "tak tak" sesini. Gölgesizler bile geldi aklıma, düşün artık!;) Ben yaz sabahlarında (ve hatta gecelerinde) rüzgârın estiğini kendi müzikli sesiyle bana duyuran çanları da çok severim. Rüzgâr çanı, candır;)
Sen güzelsin, Poliş güzel, ben güzelim, eee pelikan da güzel, mutlu olalım öyleyse. (bu çoook eskiden devamlı yaptığımız bir espriydi, hızla geç:/)
Sarıldım, buradayım ben unutma. 24 saat!
Rica ederim canım, ablalar doğum günleri ve gizli köşede kalmış şeyleri anlatmak için vardır hem:/ Ben de seni çok seviyorum, tekrar kutlu olsun doğum günün.
Poliş sakın aç kalma! Sarıldım çok, çok.
canım, canımın içi justine, şimdi geldik ev! şaka gibi di mi:p seni çok sevdiğimi söylemiş miydim? hemen gelsene buralara, özledim seni.
peri, sen ne güzel söylüyorsun bana canım ya, adın gibisin, insan senin yanında kendini kötü hissedemez. yalnız şu saç meselesi biraz zor:p yani belki yine daha sarı tonlara dönerim ama şimdi olmaz. ne kadar oldu bilmiyorum geçen yaz sonu olabilir,radikal bir değişiklik yapayım dedim. herkes sarı oluyor bana neden olmasın dedim baya bir sarı yapmaya karar verdim. birkaç aşamada tam sarı gibi oldu ama bana çok yapma sarı geldi, pek alışamadım. sonra onu biraz kırıp doğal tonlara döneyim dedim, daha yumuşak bir sarıya geçiş yaptım( senin beğendiğin o dönem işte:p) aslında güzel oldu, hoşuma da gitti, ama saçlar uzadıkça dipler gelmeye başlıyor ve beni (başkaları sevebilir bilmiyorum) çok rahatsız ediyordu. dolayısyla biraz daha bakımlı olmayı gerektiriyordu, dip boyalar, biraz makyaj falan:) sonra iş geldi, çok yoğun çalışıyorduk, çok yorgundum, bir süre kullandım onu ama sonra uğraşmamı gerektirmeyecek bir tona dönmek istedim. kendim boyadım otelde:p biraz koyu oldu ilk başta ama şimdi açıla açıla doğal saç rengime yaklaştı sayılır. belki dönerim yine daha sarı tonlara ama 7/24 çalışırken değil. yakında set başlayacak, o yüzden daha sonra yani. ama beğendiğine çok sevindim. sürekli kuaföre giden tiplerden değilim ya periciğim herşey ondan yani:) aaa sizin gibi oldum bak, ne kadar uzun anlattım. neyse böyleyken böyle çok öptüm!
Canım, söylemiştin, olsun yine söyle;) Ben de seni çok özlüyorum ve yakında geleceğim tabii.
Ben tüm gün nöbet tutuyorum, sen şimdi tekrar dışarı çıkıyorsun (hatta belki çıktın bile, ve umarım benim söylediğim elbiseyi giyerek!), bu ne biçim adalet?;p Böyle vicdan yaparım işte;))
Umarım gecen güzel geçer canım, iyi eğlenceler sana.
Nöbeti bölme işlemlerine başlayayım şimdi:/
Sevgiler çok.
clea'nın doğum gününü kutluyorum.
bence de sarışın olması daha iyi:)
sevgiyle.
clea,
koyu dipli sarışınlık özellikle sevmediğim bir şey. eğer saçınla uğraşmaya vaktin yoksa, evet, kahve tonlarına boya gitsin. eminim o da çok yakışıyordur. o zaman deriz ki, "clea güzel bir kız". ancak fotoğraftaki sarışını görünce nutkumuz tutuluyor, konuşamıyoruz:)
ve çok tatlısın; "belki başkaları sevebilir gibi" bir parantez açıyorsun ki, öyle sevenler kırılmasın sözlerinden. böylece justine'nin başlığındaki sözü hak ediyorsun asıl.
şu an uyumakta olan justine, bu yorumu uykusunda hissedip gülümseyerek uykusunda öbür yana döndü. sana iyi uykular justine'ciğim.
ikinizi de sarılıp, öpüyorum.
sevgiler.
Uyandım. Hmmm, ne kötü bir şey sabah uyumak, kendimi hasta gibi (aslında salak gibi daha doğru burada) hissediyorum.
Uykumda gülümseyerek öteki tarafa döndüğümü tam hatırlayamadım da sinir ve nefretle döndüğümü gayet iyi hatırlıyorum Periciğim. Birileri arabalarının kornasına öyle çok bastı ki, uyku filan kalmadı o saatten sonra tabii. Uyandıktan sonra annem söyledi, pikniğe gidiyorlarmış iki araba ve çoluk çocuk fena mutluymuşlar. Annem çok üzülmüş ben uyanacağım diye, seslenecektim aşağıya 24 saat nöbetten çıkan, uyuyan birileri var burada filan diye, yapmadım dedi;p Biz kolay kolay bağırmayız da;) Türk'ün kornayla imtihanı diye bir şey yazmalıyım, garip. Şenay'ın duygusal bir hüzünle bahsettiği takımın da (ve elbette diğer sınıfın da) ne olduğunu iyi biliyoruz yani, kimse kendisini kandırmasın. Çok çok gençken ben de "ahhh" diyordum, -kısa keseyim- artık demiyorum. Hatta bir ara hatırlat, dün gece nöbette iki kere cerrahi yoğun bakıma gidip, saçma yaralanmasından dolayı orada yatan bir kızın filmini çekerken düşündüklerimi anlatayım sana. Akıllı, çok tatlı bir kızdı, ve ne şans ki aileyi seçemiyor insan. Sadece oyun oynuyormuş. İlginç.
Uzattım yine, biraz gülelim o zaman.
Tolga ya da Ahmet, yukarıdaki yorumu yazan hanginiz? Ya da hangi burç? Ona göre değerlendireceğim yorumu;)
Herkese sevgiler.
ben günleri karıştırmışım, justine. bugün pazar imiş. kaçak, dedi. inanamadım niyeyse. burası dağın başı ve ev de kartal yuvası gibi 9. katta olduğundan ve pazar da olduğundan çıt çıkmıyor. sıcak. deniz artık buharlaşıp uçacak gibi pastel bir mavi. çam ormanı fotoğraf gibi kımıltısız. kahvaltıda karpuz ve peynir yedim.
burası karma bir yer; şenay'ın anlattığı iki sınıf d avar gibi görünüyor. hem kapısının önünde oturup çekirdek çitleyen hanımlar, hem de şık arabasının kapısını, bu sahnede yeri olmadığını göstermek için çarpıp evine çıkan hanımlar. ben her iki sınıfla da karşılaşınca aynı mesafeden bir fransız selamı verip geçip gidiyorum. konuşsam iki sınıfı da anlarım. ama bunaldım ben bu anlama memurluğu işinden de.
neyse tatlım, günaydın sana. güzel bir kahvaltı yap. öpüyorum çok.
not: o yorumu yazan tolga'dır. ahmet yazmaz öyle şeyler. tolga da bildiğin koç. marlon brando, van gogh, charlie chaplin, tenessee williams, henry james, fatih sultan mehhmet, elton john burcu yani:p
bunların ortak noktasını bulup, de bakiim:)
Hemen! Ortak noktasını bilemedim de bağlayıcı unsur Tolga:p Çok güldüm notuna, komiksin sen;)
Aslında Ahmet de çok ince biri, C.'nin doğum gününü kutlamıştı diye hatırlıyorum, o ne burcuydu acaba?
Neyse;)
Laptop'ın gidecekmiş, hay allah. Ben de geçen yıl, bir ay servise vermiştim. C. ile çok çok yazışıyorduk o sıralar, ne zor olmuştu. Evde desktop vardı ve ben yalnızdım ama yine de kucağındaki bilgisayar gibi olmuyor. Arçil'in bilgisayarına geçersin öyleyse. I ıh mı?;) Ne diyelim, sağlık olsun.
Nöbet, sabaha karşı yoğun olunca (tek tek geliyor hastalar bir de söylediğim gibi cer. yb.a gittim haliyle uyku filan kalmıyor, onun için yoğun diyorum.) açtım The Killing'i iki bölüm daha seyrettim kanepede (bak o kanepeydi işte;p). İyi oldu, laptop gibisi yok. (servise çabuk yapmalarını söyle!) Şimdi de meyveli yoğurt, elmalı gazoz(!) ve kuruyemişimle karşısındayım yine. Neo'yu filan okuyup hemen diziyi açacağım, günü ilk defa iyi kullanacağım sanırım. Yani, ihtimal, belki?;p
Çok öpüldün. güzel Brando'nun burcundan güzel Peri;)
ben koç,ahmet kova burcu.ben en iyi
koç ve yay insanlarıyla anlaşabiliyorum.başkaları beni anlamıyor:)
kadının sarışın veya esmer olması
önemli değil,anlamlı olması önemli bence:)
ps.:evet marlon brando yu bana benzetiyorlar.şaka tabii ki:)
sevgiyle.
tolga
Aynı fikirdeyim sevgili Tolga, beni de bir tek koç ve yay burcu insanları anlıyor ama tek farkla; yanlış anlıyorlar;p
Kötü bir espri tamam, ben kendimi bilirim, susuyorum. Yarın nöbetçiyim yine tüm gün, onun için hemen yatmaya gitmeliyim. Bir iki sayfa uykumu getirirse ne âlâ, yoksa dolaşacağım yine evin içinde uyurgezer gibi.
Sevgiler, selamlar.
Döndüm işte! Gerçi döneli birkaç gün oldu. Ancak okuyabildim yazını ve bir de baktım ki Clea'nın doğum günü, senin de döktürdüğün bir yazı varmış ortada. Ne güzel, ne içten, aynı zamanda da edebi olarak da keyif verici bir yazı olmuş bu!
O zaman bana da okumak bir de Clea'nın doğum gününü kutlamak kalıyor.
Hepinizi kucaklıyorum...
Hoşgeldin!;)
Teşekkürler Cüneyt, çok sevgiler.
Yorum Gönder