Perşembe, Ocak 19, 2012

imkâna tutulmak ve "Human Planet"

(Foto şuradan.)

"...
Göğü gördüm imkâna tutuldum düşü sevdim
dalıp çıkmalarım "orda bir şey”e dönüktü
kaç kez bir şey, başka bir şey
sıçradım hem yittim
hem belirlendim
derin durdum, teknenin altına girdim
sarstım
sarsıldım vuruşun gitgide usta vuruşuydu
sustum düşe düştüm
senin mi kan, yaralarımdan mı
hey kaptan
ne balinayım ben şimdi inadı içinde
ne senin mavi balinan
..."

Balina/g. Akın

Bu şiir çok özeldir benim için. Yıllar önce bir gün, onlarca, yüzlerce kez okuduğumu ve çok içten anladığımı, gayet net, acıyla hatırlarım. Ağlamanın zor olduğu, bir yer ve zamandaydım, sessiz ağlamayı bu şiirle öğrendim. Geçelim.


Biraz önce Human Planet adlı belgeselin ilk bölümünü izledim; Oceans: Into the Blue. C. bir süredir bu belgeselden bahsediyordu bana, bilen zaten biliyordur ama ben geç duydum. Çok etkileyici bir çalışma bana kalırsa. Sadece ilk bölümü bile bu sözleri söyletebilecek kadar güçlü bir etki bırakıyor seyirci üzerinde. Dünya üzerinde sadece bir canlının tüm habitatlarda kendine yaşam alanı bulabildiğini söyleyerek başlıyor belgesel. Anlatıcı John Hurt, dingin ve güzel sesiyle bize "insan" denilen canlının (evet, türdaşlarımız) maceralarını anlatıyor. Anlatılan tüm hikâyeler çok etkileyici, ben aklımda karanlık düşüncelerle izledim bu belgeseli, çok şey öğrendim. Belgeseldeki bir hikâyeyi kısaca anlatmalıyım; Blais bir yerli ve yaşayan son köpek balığı çağırıcılarından biri. Köpek balığı avlama tekniği, batıl inançlarla süslenmiş, tehlikeli, zor ve fakat geleneksel bir teknik. Köpek balıklarının ruhuna sesleniriz diyor kendi diliyle (çok yakında kaybolacak bir dil), onu yakalamak için izin isteriz balıktan. Sonra upuzun, gergin bir bekleyiş başlıyor, suyu şıngırdatıp balığın kendisiyle iletişim kurmasını istiyor. Her an kötü bir şey olabilir, ikisi için de, ya balık ya da Blais ölecek. Ürkek köpek balığının ruhu sakinleşiyor, çok zorlu bir mücadele sonunda balığı yakalıyor. Ailesinin yemek ihtiyacı için kullanılacak balığı Blais serbest bırakıyor, kendi kültürünü, bu çağırma kültürü ve belki tüm yaşamını ayakta tutmaya çalışıyor. Sadece köpek balıkları değil, bizim de yaşamımız son bulacak bu gidişle diyor, daha derine, daha derine inmak zorunda kalacağız. 
........................
Geçen 19 Ocak'ta insanın kötülüğünden bahsetmiştim. Şimdi yine aynı düşünceler etrafında dolanıyorum. İmkâna tutulmak çok zor, uğraşıyorum, hepimiz uğraşıyoruz. Neo, bloğunda Hrant Dink için yazılan yazıların, düşüncelerin ya da görsellerin toplanacağı bir oluşumun (bloğun) adresini vermiş. Neo ve üç arkadaşının hazırladıkları bu blog bana kalırsa çok önemli, aynı bugün "o güzel kalabalığın" içinde olmak kadar. Unutmamak ve belki en azından bunu yapabilmek için, bloğun adresi şurada.
.......................
Human Planet'i izleyin lütfen. İnsanın karmaşık doğasını bir kez daha görecek, bu güce ve güçsüzlüğe şaşıracaksınız. Ve eminim, belgeselin sesi seyrettikten çok sonra da kulaklarınızda yankılanacak; "Tüm dünyada, hünerlerimizi halen vahşi alanlarda hayatta kalmak için kullanıyoruz."


p.s.: Belgesel BBC yapımı, orijinal sitesi şurada. Online izleme sitelerinden de izleme olanağı mevcut. Ben indirerek izledim tabii, ama şu site gayet iyi görünüyor, fotoya tıklayabilirsiniz.

29 yorum:

neo dedi ki...

justinciğim,

çok teşekkürler blogla ilgili yazdıkların için. şimdi 19 ocak'ı geride bıraktık ama amacımız blogu sonrasında da hareketli tutabilmek, blog yazarlarının desteği ve ilgisinin devamını diliyoruz.

human planet'i ben de çok merak ediyorum. bbc belgesellerinin hastasıyız, o ekole alışınca başka belgesel de izlenmiyor ha, söyliyim :) daha önce bi seri vardı, kutuplar, ormanlar, akarsular, dağlar vs diye. onları izledin mi? izlemediysen onları da tavsiye ederim. bazı bölümleri iki kere izledim, o derece güzeldi.

http://www.bbc.co.uk/programmes/b006mywy/episodes/guide

öptüm çok.

justine dedi ki...

Canım Neocuğum, rica ederim ama asıl teşekkürü sen ve arkadaşların hak ediyorsunuz. Burada link yayınlamak iş değil, zaten bunu yapış nedenim de belki senin bloğunu bilmeyen, buraya gelmiş, bu yazıyı okumuş birileri varsa, onlar da bilgilensin, diyedir. Eğer İstanbul'da olsaydım, daha önce yaptığım gibi o kalabalığın içinde, yanınızda olacaktım. Bunu çok önemsiyorum ben. Sesin duyulması çok önemli, umudum yok ama kızgınım. Sana daha önce söylediğim gibi çok üzgünüm, onun için bu üzgünlüğün bilinmesi, sesimizin duyulması önemli.
Ablamın bir yazısı vardı, olayın hemen ertesinde yazdığı, onu bulup bir yerlerden, yine bir yerde yayınlayıp (buna gerek var mı bilmiyorum, yayınlamadan gönderiliyor mu acaba? sitede gördüğüm hemen herkesin kendi bloglarında yayınladığı yazılar. onun için kafam karışık.) size göndereceğim.
Bu ülkede yaşamak zor, hepimize kolay gelsin.
.............
Human Planet, çok güzel canım, ben daha ilk bölümü (Oceans: Into the Blue) seyrettim ve çok etkilendim. Biraz kafam karıştı, bir iki eleştirim vardı, fakat belgesele değil tabii, son anda farkına vardım bunun; insanlara;)
Verdiğin linkteki belgesele baktım, sanki biliyorum ben onu. Hatta bende olabilir de. Bir bakayım, söylerim sana. (Human Planet de aynı senin söylediğin belgeseldeki gibi ayırmış bölümleri; okyanuslar, çöller, kutuplar vb. gibi.)

Çok öpüyorum canım, sarılıyorum sana, sevgiler.

alkım doğan dedi ki...

justine, gülten akın'ın bu şiirini ilk kez okuyorum. çok hoşuma gitti. "imkana tutulmak"...ne hoş!
ben de neo'nun söz ettiği belgesellerden izleyip hayran olmuştum. cennet kuşları kalmış aklımda. human planet de eminim çok ilgi çekicidir. adamlar hakikaten güzel yapıyorlar bu işi.

bu arada neo'nun verdiği link paylaştığım gruplarda çok ilgi gördü. umarım yazılar bir araya toplanır bu yolla.

sevgiler.

justine dedi ki...

Alkımcığım, Türker'in şu yazısını okusana;

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=949802&Yazar=YILDIRIM%20T%DCRKER&Date=15.08.2009&CategoryID=97

Belki okumuşsundur, olsun hatırlamış olursun;) Gülten Akın'ın bu şiiriyle başlar ve herkesin bir şairi (ya da şairleri) olmalı diye devam eder. Güzel bir yazıdır.

.......
Şimdi kurabiye yiyorum, bir yandan da sana yazıyorum, un kurabiyesi olduğu için zor oluyor yazmak;) Yarın nöbetçiyim, 24 saat. Dört kişiyiz ve onlara börek yaptım, geçen nöbette muhabbetini yapmıştık, bu nöbette de kendisi olsun istedim. Kurabiye de sürprizi. Keşke bütün günler böyle sakin, huzurlu geçse. Bu şekilde donabilirim inan;)
.............
Linkin ilgi çekmesine çok sevindim, ben de aynı şeyi diliyorum Alkım, umalım öyle olsun.
Çok sevgiler.

alkım doğan dedi ki...

Ah evet, okumuştum o yazıyı ama şiiri hatırlamıyorum nedense.

Un kurabiyesi yerken sadece un kurabiyesi yenebilir. O yüzden tebrik ediyorum seni:) (Hele bir de pudra şekeri varsa üzerinde!)

İyi nöbetler, dördünüze de afiyetler şimdiden.

justine dedi ki...

Pudra şekerini şimdi serptim üzerine, servis kabına koyunca;)

Teşekkürler, umarım iyi bir nöbet olur Alkımcığım.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Sevgili Justine,

2000'den sonra belgesellerin kalitesi çok yükseldi. Microcosmos ve Baraka belgeselleri benim favorilerim. Görüntüler hakkında bilgi veren bir ses yok, herşeyi izleyicinin yorumuna bırakıyor. Baraka, dünyanın çeşitli yerlerinden öyle görüntüler içeriyor ki onlarca kez izleyip, bolca da ağladım. İnsan belgeselleri arasında BBC çok iyi projeler yapıyor, çok sevindim yazmana, beğenmene. Yaşasın belgesel sevenler klanı! :p

Sevgimle.

justine dedi ki...

Atzeciğim, Microcosmos ve Baraka'yı iyi biliyorum, Microcosmos'u sinemada Poliş, ben, abim ve onun bir arkadaşıyla seyretmiştik. Bizim için harikaydı da abim ve arkadaşı için çok ağır bir deneyim olmuştu;) Hah ha, çok net hatırlıyorum, bir daha sizin önerdiğiniz filmlere gitmeyeceğiz bile demişlerdi. Bekir'di sanırım çocuğun ismi (yanlış hatırlıyorsam Poliş düzeltir), aaa altyazılı yahu, diyerek ilk hoş ve anlamlı tepkisini göstermişti Microcosmos'a;p
İstiklâl'de bir bar vardı Atze, biliyor musun onu? Bundan 17-18 yıl kadar önceydi, çok giderdik oraya. Hâlâ açık mı bilmiyorum, Baraka belgeselinden fotoğraflar asılıydı duvarlarda, öyle hatırlıyorum.

Hmmm, daldım yine. Aralarda da hasta geliyor, dört sevk yaptım ve arkadaşlarla konuşuyoruz. Nöbet böyle böyle geçiyor işte.
Öpüyorum seni, sevgiler.

p.s.: Yaşasın tabii!;)

Ayça Yaşıt dedi ki...

Microcosmos'u altyazılı izlemedim sanırım. Çevirisizdi, İngilizce de bilmiyorum ama sanki gerekte yoktu o az ve öz sözlerin çevirisine. Niçin öyle bir tepki verdi acaba Bekir, belgesel mantığıyla mı çelişmişti. Salyangozların sevişmesini müstehcen mi buldu, sivrisineğin o aağııır ağırrr yumurtasından çıkması mı sıktı. Olabilir tabii, ne düşündüğünü anlamadım.

İstiklâl'deki o barı bilemedim. İstanbul'da beş yıldır mı bulunuyorum ne, fazla sayılmıyor ama eeen uzun süre kaldığım şehir burası. Bardan bara atlayan bir arkadaşım buna "baraton" derdi. Baratona çıkmayan biri olarak belki hala açıktır ama girmemişimdir. Adını anımsıyor musun, araştırayım seniniçün. :)

İyi nöbetler.

justine dedi ki...

Sıkılmıştı, öyle gizemli bir açıklaması yok. Çok severdim onu ben, herkes bir yerlere dağıldı gitti, konuşurken özledim bak.

Barın adı Baraka'ydı Atze, belgeselden aklıma geldi zaten. Sakin, hoş bir yer diye hatırlıyorum. Araştır bakalım, belki giderim eskiyi anmak için;)

Teşekkürler, sevgiler.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Evet, hiç gitmemişim. Hâlâ açık olduğu yazıyor, fotoğraflar duruyor olabilir, resimlerde göremedim. Gider ve resimleri görürsem yazarım.

http://www.barakabar.com

Sevgiyle. :)

justine dedi ki...

Tabii ya, net diye bir şey var şu dünyada, bir de kendime, fena araştırmacı ruhluyum ben filan derim, ayıp bana;p

Teşekkürler, çok sevgiler.

Mehmet dedi ki...

Merhaba.
Komik bir şeyle karşılaştım. Paylaşmak istedim.

İskenderiye Dörtlüsü'nün yazar adına dikkat lütfen.

http://kutuphane.omu.edu.tr/seslikitaplar.pdf

Selamlar.

justine dedi ki...

;))
İlk kitaptaki Justine öyle etkilemiş ki insanları, Lawrence Durrell beyefendi unutulmuş gitmiş. Ne denir buna, karakterin yazarı sollaması mı?;p

Paylaştığınız için teşekkürler Mehmet, benden de sevgiler, selamlar.

piktobet dedi ki...

human planet (2011) x8
life (2009) x10
planet earth (2006) x11
home (2009)
earth (2007)
secret life of chaos (2010)

izleme ve önerilerim.

justine dedi ki...

Çok teşekkürler Piktobet. Şimdi hepsine baktım imdb'den, bazılarını hiç bilmiyordum. Tekrar sağol.
Sevgiler.

Tolga dedi ki...

imkana tutulmak için aşağıdaki yazıyı sanal alemde ve face de çoğaltmak amaçlı veriyoruz. iyi pazarlar. tolga
***
Van Devlet Hastanesi'nde hemşire olan bir arkadaşın verdiği habere göre, Van'da çadırda tecavüz olayları çok sıklıkla karşılaşılan bir durum olmuş son zamanlarda!

Öyle ki, bir anne ve iki kız kardeşe tecavüz edilmiş ve haftada 5 tecavüz 'vaka'sı gerçekleşiyormuş!
Tecavüze uğrayan üç kadın intihar etmiş!

Gazete-medyada hiç rastalamadığımız haberleri araştırmak, deprem bölgesine gidip olayların peşine düşecek, bunu internet basınına özellikle duyuracak gazeteci/duyarlı arkadaşların yardımını rica ediyoruz.

(Bu konuda yapılabilirleri bize yorum bırakabilirsiniz)

justine dedi ki...

Umarım sadece iddiadan ibarettir bu anlatılanlar Tolga, aksi takdirde çok kötü, berbat bir haber.
İyi pazarlar.

Tolga dedi ki...

maalesef gerçek justine. üyesi olduğumuz bir siteye, güvenilir bir arkadaştan geldi. sevgiyle.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Belgeseli izleme şansı yakalamıştım. Aslında bir serinin parçası o fakat seriden yalnızca iki tanesini izleyebildim. BBC belgesellerini severdim. Ama bir ara izlediğim bir bölümünde bilimsel açıklama diye önümüze koydukları bir akıl dışılık yüzünden kızmıştım ne yalan söyleyeyim. Olur arada öyle :)

Hrant Dink anısına yapılmış çalışma çok değerli. Umarım benzerleri çoğalır, Metin Göktepeler, Mumcular, Dursunlar ve daha adını sayamadığım diğerlerini de içine alacak kadar çoğalır. Bu ülkeyi bu denli kanlı kılanın suskunluklar, uzlaşmalar, evetler olduğunu anlayacak ve anlatacak kadar çoğalır. Umuyorum...

Şiir çok hoşmuş, bilmiyordum. İşin aslı ben kötü bir edebiyat izleyicisiyim. Bu alanda o kadar geriyim ki karşıma çıkan her güzellik beni mest ediyor bir o kadar da dağınık ve başıboş kılıyor. Sistemli değilim bu alanda. Ama fırsat buldukça ilgimi ve dikkatimi daha iyi bir edebiyat izleyeni olmaya odaklamaya çalışıyorum. Bakalım...
Sevgiyle...

justine dedi ki...

Hoşgeldin!;)

Biraz önce, izlediğim film bitti; Bizim Büyük Çaresizliğimiz. (adı ne kadar hüzünlü, çok güzel.) Alkım'a film hakkında yorum yazdım, onun sayfasına. Filmin başında bir kadeh şarap koymuştum biraz ağrım olduğundan çoook yavaş içince kalmış öyle, şimdi de onu bitirmeye çalışıyorum. Sana yazdıktan sonra da bitmezse şansı yok, lavaboyu boylayacak;p

Nasılsın Vuslatcığım, iyi misin? Özlemişim seni, çoook oldu buralarda konuşmayalı. Yorumlardaki konuşmaları çok önemsiyorum ben, bazen öyle hoş sohbetler oluyor ki, yazılardan daha kıymetli sayıyorum onları, daha keyifli oluyor okuması.

Seni gördüğüme sevindim, böyle uzun aralar verme lütfen.

Şimdi yatağıma gideyim ben, yarın bir arkadaşımla buluşacağım -sanırım-. Biraz okurum, belki uykum gelir, ama önce ağrı kesici almalıyım, derinden yoklayan ağrılar, fena huzursuz eder ve ilaçlar en iyi müsekkindir;)

Çok sevgiler.

justine dedi ki...

A, şiir elbette şahane, Gülten Akın'ın şiiri, aksini düşünemiyorum ben. Şimdi yine yeniden okudum, müthiş.

aglea dedi ki...

merhaba justine,

umarım şimdi iyisin ve tamamen kurtulmuşsundur baş ağrısından.

gülten akın'ın bu şiirini ilk kez okuyorum. tanıştırdığın için teşekkürler... belgesel konusunda da bir öneriyle geldim, tabii izlememişsen:) qatsi üçlemesi. anti-sinema diye adlandıranların karşısında; bir derdi olan, anlatan, uyandıran, gidişatı tüm gerçekliğiyle, iyiliğimiz için yüzümüze vuran saf sinema örnekleri bence. her bölümün kızılderili dilinden anlamlı bir adı var. koyaanisqatsi, powaqqatsi, naqoyqatsi. yönetmen godfrey reggio; her bölümde farklı konulardan yol bularak, gezegenimize yaptığımız kötülükleri, el birliğiyle katledişimizi ve gittikçe yaklaşan karanlık sonu anlatıyor. nefis müziklerle bezeli bir şiirsellikle hem de. şimdi senin için hatırlarken benim de yeniden izlemek geldi içimden:)

sevgiler.

justine dedi ki...

Merhaba Aglea, şimdi biraz kötüyüm. Canım çok sıkkın, oysa seni burada görmek çok güzel. Seninle konuşacağım daha sonra, yarın olsun bir. Teşekkürler, sevgiler.

aglea dedi ki...

tamam, hiç dert etme. şimdi dinlen. sana iyi gelecek bir şeyler yap lütfen. sabaha her şey daha iyi olur umarım. sevgiler çok.

aglea dedi ki...

justine, lütfen iyi ol...

justine dedi ki...

Sevgili Aglea, çok incesin, dileğin için sağol. Biraz daha iyiyim şimdi, tekrar teşekkür ederim.


Qatsi Üçlemesi'ni biliyorum, bende uzun süredir var onlar. Ama her zamanki gibi, izlenileceği o kutlu günü bekliyorlar tabii;) Hatırlatman iyi oldu, yakın zamanda seyretmek için söz verdim kendime. Bakalım.

Sevgiler çok.

aglea dedi ki...

ohh! çok şükür sonunda, sesin...

bugün yapacak ne çok iş var justine, bazen hayatın getirdiklerini bu kadar hızla güncelleyip, yine kendinin unutturması iyi de oluyor. o sıkıntıda takılıp kalamıyoruz bile... anlattığın durum, o "acaba"lar; hep var, her an onlarlayız sevgili justine, sanırım sendeki farkı her an hastaların içinde olmandan dolayı, kendi sağlığının sağlamasını her gün yapıp durman ve böylece daha güçlü hissederken bir dr. arkadaşının kalkıp dürter gibi acabayı yüzüne hatırlatmasındaki sevimsiz durum belki. ne bileyim...

ama sesini duyduğuma çok ama çok sevindim. bir derin "oh"la kahve içeyim şimdi ben. kar da yağdı hep justine, temiz bi soğuk var buralarda, kahve molasının tam zamanı. iyi nöbetler, sevgiler çok.

justine dedi ki...

;)
Evet Aglea, çok haklısın. Sıkıntılarda takılıp kalmıyoruz bu koşuşturmalar sayesinde, ve bu pek de iyi oluyor. Bir konuda daha çok doğru söylemişsin diyeceğim sana, ben hep sağlama yaparım, bilmişsin;)

Ben de kahve içeceğim birazdan, ilk önce güzel bir kahvaltı yapayım, sonra mis gibi kahve. Böyle küçük şeylerle kendimizi sağaltmasak hayat nasıl olurdu acaba? Kabus!;p

Teşekkürler ve çok sevgiler Aglea.