Cumartesi, Nisan 09, 2011

ey ruhum! dur biraz

(Eskiden, Kaş'ta. Vitrin bakıyordum, takılar, şu, bu. Dün geceki rüya ise bu kadar normal değildi.)


"Yarı karanlık mahzende, gölgeler içinde birbirlerine ve bize bakan yüzlerce anlamlı göz  ve yüz vardı."

o. Pamuk/kara kitap-bedii usta'nın evlâtları

Çok ağır, sıkıntılı bir gün bugün.

Dün gece, kitaptan son okuduğum bölüm Bedii Usta'nın Evlâtları'ydı. Çok şaşırdım, çok etkilendim. Cansız, vitrin mankenlerini anlatıyordu yazar -yok Celâl-, Bedii Usta'nın oğlunun aktardığı hikâyeyi kendi kurgusuyla evirip çevirerek.

"...soluk lambaların abarttığı korkunç gölgeleriyle birlikte bana kaybettikleri saflıkları yüzünden acı çeken tanrıları, bir başkasının yerinde olamadıkları için kendilerini yiyip bitiren çilekeşleri, birbirleriyle sevişerek yatamadıkları için birbirlerini öldüren mutsuzları hatırlatıyordu. Onlar da, benim gibi, bizler gibi, içlerine rastlantıyla düştükleri belirsiz bir varoluşun anlamını cennette kalmış kadar uzak bir geçmişte bir gün sanki keşfetmişler, ama sonra unutmuşlardı bu sihirli anlamı. Unuttuğumuz bu hatıra için acı çekiyorduk..."

Saat 4:45 gibi uyumuştum, gözlerimi kapadım aslında, hemen uyku gelmiş. Kötü bir rüyayla tabii. Birisiyle -arkadaşımmış-, takı vitrinlerine bakıyoruz. İki mağaza, dükkân, aydınlık ve sorunsuz. Sonra, başka bir pasajı gösteriyorum, "oraya girelim", diyorum. Daha pasajın başında beni uyarıyor, kolumdan tutuyor(?), arkamızdan gelen biri, bir el. Koridorun o kısmı çok karanlık. Korkunç. Nefesini duyduğum biri var ve çok yakınımda. Birden gözlerimi açıyor, hemen uykuyu kontrol ediyorum. Arkamda kimse yok, şükür. Saate bakıyorum, 05:08. Kısacık bir uyku yine. Geçenlerde olduğu gibi ve çok kötü, korkunç bir rüya. Gece lambasını söndürüp yatmışım, neredeyse sabah oldu diye, hemen onu açıyorum. Elim suya gidiyor, üşeniyorum uzanıp içmeye. İki satır bir şey yazıyorum, uyandığımı o pasajda olmadığımı kanıtlamak için. Diğer yastığa başımı koyuyorum. Biraz soğuk, üzerine düşen herhangi bir başın düşüncesiyle ısıtılmamış. Eskimemiş ve o serinlik şimdi, hâlâ, ayağının yere bastığını hatırlatıyor. Evet, yalnızken düşünmek korku verici. Bildiğim tüm dualar, Kara Kitap'ın kolajı gibi içimden geçiyor. Anlamsız, karmakarışık ve başka türlü "yanlış".

Aklımızda kalan, hatıramızda yer eden herhangi bir nesne, bir "şey", tek başına bir anlam ifade etmez. Onun eskide bulunduğu yer, bizim için oradaki anlamı, gerçektir. Mâna -varsa eğer-, işte orada saklıdır.

9 yorum:

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Benim buna benzer rüyalarım vardı bir zamanlar. Bir ara o kadar bunaldım ki oturup bunları ve sebeplerini tahlile koyuldum. Ve hayatımın yerli yerine oturmamış bir yap-boz biçiminde karşımda durduğunu farl ettim. Ben bu yap-bozdan anlamlı bir resim oluşturamadkıça arkamdaki sesler daha bir yaklaşıyordu geceleri. Sonra bir biçimi ile sorunu çözdüm. Umarım sendeki durum benzer değildir.

endiseliperi dedi ki...

çıkışlar hediyelik eşya dükkanından, filmini izlediysen, belki ordan düşmüştür. hayra yoralım. bu arada çok geçmiş olsun, umarım en kısa sürede iyileşirsin. sevgiler.

justine dedi ki...

Bilmiyorum ki Vuslat, ne olup bitiyor o alemde. Hiçbir sorunu çözemiyorum hem ben, valla öyle;)

Teşekkürler ve sevgiler.

justine dedi ki...

Yok seyretmedim canım o filmi. Sen söyleyince baktım, yokmuş bende. Sağol geçmiş olsun dileğin için ama hasta sayılmam ben. Biraz boğazım kaşınıyordu, sprey filan geçirdim sanırım. Bugün iyiyim, belki biraz sonra film seyrederken şarap bile içerim. Bira için ise çoook erken. (miş anladım;p)
Sarıldım.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Canım.

justine dedi ki...

Atze canım, bugün çalışıyorum! Gerçek kabus bu işte;p

yagmur dedi ki...

Ruya gormedigimde mutlu oluyorum.)
Senin ruyani hayra yordum hayri gorelim canim Justine!

justine dedi ki...

Sağol Yağmurcuğum, hayır mı olacak şer mi, göreceğiz bakalım?;p

Adsız dedi ki...

neden olmasin:)