(gün ışığında manzarada gecekondular var. akşam biraz daha yumuşak bir görüntü ve gece şehir güzelleşiyor. üçüncü foto öylesine, onu koymasam düzenleyemiyordum yazıyı. okeye dört işte;))
Her mevsim geçişinde bana bunu yapıyor vücudum. Ne güzel sağlıklı sağlıklı oturuyordum. Şimdi boğazım yanıyor biraz, az ateşim var, bakalım neler olacak?
"Dünyanın böyle dev konuları vardır. Ne kadar çok tahmin yapılabiliyorsa, meseleyi o ölçüde büyük ve derin görmek lazım. Bu teşkilatın gücü benim fikrimce, beynimizin işleyişi kadar yaygındır. Hayal yeteneğimizi serbest bırakırsak temeli onlar olan dedikodunun günahı dahi olmayacaktır. Çünkü Allah bunun hesabını tutamaz, kaçırır. Gönlümüzün izinde biz kafamızda kurduğumuz şekle inanacağız. Felsefenin icabıdır. Onlara 'Forus' dersek, Forus olmaya mecbur kalırlar. Zaten de Forusturlar!"
Buzdan Kılıçlar/Metis yayınları-sf:103
Biraz Tekin'in Buzdan Kılıçlar'ına baktım bugün. Oyalanıyorum ya, başladığım kitaba dönmüyor, etrafında gezinip duruyorum. Buzdan Kılıçlar'dan doğru düzgün bir şey kalmamış aklımda. Üzerine tarih atmamışım kitabın ama küçük bir not düşmüşüm. Oradan, Gerede'ye tayinim çıkmadan, daha İzmir'deyken okuduğumu çıkarttım. 94 yılında büyük ihtimal. Unutuluyor tabii. Bu unutulan kitaplardan olmuş. Pılık pırtık adamları anlattığını hatırlıyorum. Gogi; bilgili mermiyi, sonra Halilhan'ı. Bir Volvo vardı, üzerine titriyorlardı. Fikrimin İnce Gülü'nde olduğu gibi. Müslüman bir kızı seviyordu Ya Gogi ya da Halilhan, hatırlayamadım şimdi. Kız isteklerini sıralıyordu buna. Madde madde, akıllı, kültürlü bir kızdı. Zaten kültürsüz kızla evlenmem, yapamam ben diyordu adam:) Berci Kristin... ise gecekondulardan bahsediyordu. Çiçektepe mahallesinden ve çöp toplayan insanlardan. Oradan da bir alıntı yazayım, haksızlık olmasın:)
"... Çiçektepe kondularına çöp tepelerinin karton süsleri ve 'Ay döner hışır hışır, kondular ışır' diye başlayan Çingene türküleri yayıldı. Kâğıt yorgan altında/Romanlar üşür.
Ay hışır hışır döndü. Fabrikalar ışıdı. Fabrikalarda işçiler uçaktan daha hızlı çalıştı. Ay çekildi güneş çıktı..."
Çok eskide kaldı Latife Tekin. Berci Kristin Çöp Masalları, Buzdan Kılıçlar, Gece Dersleri hepsi silindi gitti. Aşk İşaretleri ve Sevgili Arsız Ölüm'ü biraz daha iyi hatırlıyorum. Severdim dilini o zamanlar. Zaman olsa, tekrar okusam iyi olur. Aynı tadı alır mıyım bilemem tabii. Bazı şeyler bazı zamanlara ait aslında.
Kitabın başına şunları yazmışım;
"Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir." Kasas Sûresi, 56
Sonrasında ne oldu ne bitti bilmiyorum. Ben mi hidayete erdim, yoksa başkaları mı yükseldi göğe. Unuttum Unuttum! Unutmak ne güzel adalet;)
----------------------------
Boğazım iyice yanmaya başladı, yazıyı yazarken. Yemek yapmayacaktım güya, vazgeçtim yapacağım bir şeyler. Canım dünkü yemeği yemek istemiyor. Kalkıp bir şeyler yapayım, o pişerken de duş alayım. Belki sıcak duş ve ilaç iyi gelir. Böyle valla, ne desem boş.
*Berci Kristin Çöp Masalları romanından.
Buzdan Kılıçlar/Metis yayınları-sf:103
Biraz Tekin'in Buzdan Kılıçlar'ına baktım bugün. Oyalanıyorum ya, başladığım kitaba dönmüyor, etrafında gezinip duruyorum. Buzdan Kılıçlar'dan doğru düzgün bir şey kalmamış aklımda. Üzerine tarih atmamışım kitabın ama küçük bir not düşmüşüm. Oradan, Gerede'ye tayinim çıkmadan, daha İzmir'deyken okuduğumu çıkarttım. 94 yılında büyük ihtimal. Unutuluyor tabii. Bu unutulan kitaplardan olmuş. Pılık pırtık adamları anlattığını hatırlıyorum. Gogi; bilgili mermiyi, sonra Halilhan'ı. Bir Volvo vardı, üzerine titriyorlardı. Fikrimin İnce Gülü'nde olduğu gibi. Müslüman bir kızı seviyordu Ya Gogi ya da Halilhan, hatırlayamadım şimdi. Kız isteklerini sıralıyordu buna. Madde madde, akıllı, kültürlü bir kızdı. Zaten kültürsüz kızla evlenmem, yapamam ben diyordu adam:) Berci Kristin... ise gecekondulardan bahsediyordu. Çiçektepe mahallesinden ve çöp toplayan insanlardan. Oradan da bir alıntı yazayım, haksızlık olmasın:)
"... Çiçektepe kondularına çöp tepelerinin karton süsleri ve 'Ay döner hışır hışır, kondular ışır' diye başlayan Çingene türküleri yayıldı. Kâğıt yorgan altında/Romanlar üşür.
Ay hışır hışır döndü. Fabrikalar ışıdı. Fabrikalarda işçiler uçaktan daha hızlı çalıştı. Ay çekildi güneş çıktı..."
Berci Kristin Çöp Masalları/Metis yayınları-sf:88-89
Çok eskide kaldı Latife Tekin. Berci Kristin Çöp Masalları, Buzdan Kılıçlar, Gece Dersleri hepsi silindi gitti. Aşk İşaretleri ve Sevgili Arsız Ölüm'ü biraz daha iyi hatırlıyorum. Severdim dilini o zamanlar. Zaman olsa, tekrar okusam iyi olur. Aynı tadı alır mıyım bilemem tabii. Bazı şeyler bazı zamanlara ait aslında.
Kitabın başına şunları yazmışım;
"Sen sevdiğin kimseyi hidayete erdiremezsin. Ancak Allah dilediğine hidayet verir." Kasas Sûresi, 56
Sonrasında ne oldu ne bitti bilmiyorum. Ben mi hidayete erdim, yoksa başkaları mı yükseldi göğe. Unuttum Unuttum! Unutmak ne güzel adalet;)
----------------------------
Boğazım iyice yanmaya başladı, yazıyı yazarken. Yemek yapmayacaktım güya, vazgeçtim yapacağım bir şeyler. Canım dünkü yemeği yemek istemiyor. Kalkıp bir şeyler yapayım, o pişerken de duş alayım. Belki sıcak duş ve ilaç iyi gelir. Böyle valla, ne desem boş.
*Berci Kristin Çöp Masalları romanından.
16 yorum:
İlk Sevgili Arsız Ölümü okumuştum.En sonda Ormanda ölüm yokmuş..insan unutamadığı için ölür diyen kitap...
geçmiş olsun justine, yaz gelene kadar çekeceğiz galiba.İzmir'in 4 hali de çok güzelmiş :))
aaa bu arada alttaki yorumları yeni okudum.ben de korku filmeri hastasıyım ama şimdiye kadar beni korkutan çıkmadı.en çok zevk aldığım şey de korkan arkadaşlarla korku filmi seyretmek.ellerimden kurtulmuyorlar çünkü:))
Geçen gün aldığım kitapları paylaşmıştım blogta.hatta birtane horror cinema kitabı aldım.çok güzel,tüm kült korku filmleri var içinde.hepsini almam lazım diyordum kendime.hele siyah-beyaz korku filmleri favorilerimdir..
Konuyla ilgili değil ama önce söyleyeyim şu güveç olayını çözdüm. Fena olmadı.
İzmir'in aslında tüm şehirlerin en güzel tınısı güneşin batışı ve doğuşu anlarında saklı o ufak ışık serpintilerini içtikleri andır. Özellikle İzmir'de şehrin tepelerinden denize doğru bir yakamoz boyu baktığında gördüğün şey ise daha başka bir mucize gibi gelir insana.
Ve son olarak:
Ancak sen sevdiğin insanı hidayete erdirebilirsin çünkü o sensin başkası değil. Allah ise sen olmayanı temsil ediyor O ki başkasıdır. Sen değil.
Geçmiş olsun
Sıhhatler olsun
Afiyet olsun
çok gençtim izmir'i seyrederken ve onu güzel bulmazdım onu. oysa ona geldiğim şehir, ankara'ydı. şimdi, ilk aşkın şehri olarak hatırlıyorum izmir'i. sevecen bir şefkat duyuyorum. sabahın köründe bornova'dan girdiğim izmir, bostanlı'da ev, içtiğimiz alsancak-denizatı, kitap okuduğumuz pasaport, hep şaşırarak baktığım varyant... cinler'i ilk kez çok sıcak izmir yazında okudum. supertramp'ı o sırada bolca dinledim. izmir, hep kıyısında duruyor aklımın. ona hep içerden bakıyorum. bir dalgası, rüzgarı var izmir'in, zihnimi harekete geçiren, ama ne oluyor, tam bilmiyorum.
öpüyorum çok. sevgiler.
Buket,
işte bir korku sever buldum sonunda!;) Bahsettiğin kitabı biliyorum, siyah-beyaz favorilerim demişsin, ben de beğendiğim (eski) birkaç tane filmi yazayım, eğer seyretmediysen bir bakarsın.
Les diaboliques (tekrar çekildi, Sharon Stone ve Adjani'li versiyonu, bilirsin.),
Faust - Eine deutsche Volkssage,
Das Cabinet des Dr. Caligari (ekspresyonizm sinemaya nasıl uyarlanır, işte bu film bunu müthiş anlatıyor.),
Frankenstein, Bride of Frankenstein (bunlar tekrar tekrar çekildi.),
What Ever Happened to Baby Jane? (Davis ve Crawford karşı karşıya, sadece bunun için bile seyredilir.),
Island of Lost Souls,
The Haunting (bu da tekrar çekildi ve yeni versiyonu çok kötüydü bana göre.),
Les yeux sans visage,
Das Testament des Dr. Mabuse,
The Innocents (Henry James'in Yürek Burgusu romanından, çok güzel filmdir, çok.)
Bunlar şimdi aklıma gelenler canım. İmdb listeme baktım, gözüme ilk bunlar çarptı. Sonra hatırladıkça yazarım.
Sevgiler çok.
Vuslat,
güveç yapılmış, yenmiş bile afiyet, bal, şeker olsun, ne denir başka?;)
Teşekkürler, teşekkürler ve teşekkürler.
Hiçbir şey olduğu yok Periciğim, bildiğin düz İzmir. Hiç bitmeyen metro kazısı, park yeri bulamadığın dar sokakları, mantar gibi yayılan gecekondularıyla insanı neredeyse Dosto'nun Cinler'i kadar çarpan bir şehir burası.
Sen misin bana acı edebiyatını sevmiyorum diyen, hadi al bakalım;p Ne dalga, ne rüzgar, safi sıradanlık;)
Nöbetteyim ben, biliyorsun zaten. Boğazım hâlâ yanıyor, sıcak bir şeyler içeyim şimdi, belki yavaş yavaş düzelir.
Çok sarıldım canım, sevgiler.
en sevdiğim semt eşrefpaşa dır,çok
arkadaşımız var,eh yazın geliriz:)
Eşrefpaşa'yı ben bilmem pek. E, gelin tabii Tolga, yazın herkes İzmir'e geliyor ben İzmir'den kaçıyorum valla:)
Latife Tekin'in ismini gördüğüm her yere merakla süzülürüm bu kez de öyle oldu:) kitaplığımdaki kitaplarını karıştırdım. Ormanda Ölüm Yokmuş en sevdiğim kitabı. Şu cümleleri not etmişim kitaptan. "O ürperti var ya, o an...Hayır, buna bir insan neden olamaz, o hışırtı, o göğe çekilen rüzgar bir insandan doğamaz...İçimizden bir şey akıp gidiyor, ama bu akışın yönü insana doğru değil....İnsanın içinde dünya ötesi bir şeye dönüşmek isteyen bir tohum var. Özlem ya da ümit dediğimiz şey gerçekte bundan kaynaklanıyor; insanın bilmeden beklediği nedir aslında, bu tohumu çatlatacak güçte bir ışığın gelip kendisine çarpması..."
Altı çizilmiş cümlelerden... "Sen Mukoşka, kolla sınıfımızı, bir şemsiye aç, şu dünyanın başına bela olmuş yoksullara.. Ben ellerimin üstünden akan çığlığı okşamak istiyorum. Dudaklarımı ve dilimi ürkütmeden kederle mırıldanmak; Basıncın ve baskının ters yüz edilmiş yansıması gözlerimi aldattı. Işığın bir oyunuyla kendimden geçtim. Lunaparksızlık çekmiş bir köylü kızı olduğum için... (Gece Dersleri)
Sevgili öyküdefteri,
ben Latife Tekin'i okumayı Ormanda Ölüm Yokmuş ile bırakmıştım. Okumadım yani o kitabı. Üstelik aldım, başladım ama bıraktım. Sevgili Arsız Ölüm ile hayran kaldığım ve sonraki dört kitabı ile çok çok sevdiğim yazarın, daha sonra yazdıklarıyla neden barışamadım bilmiyorum. Ben mi değiştim, onun yazım tarzı mı değişti, ne oldu acaba?;)
Sen en sevdiğim kitabı demişsin, O.Ö.Y. için. Tekrar başlasam mı acaba?
Neyse, bakalım.
Bu arada Mukoşka'yı Gece Dersleri sayıklamalarından beri unutmadım. Ne güzeldi.
Sevgiler çok.
Les diaboliques , bilmezmiyim zaten ben de de var..fransız filmleri ayrı bir severim normalde de.
Faust baya bir eski değilmi? seyretmiştim ama ben de olması lazım.hatırlattığın için sağol.
Das Cabinet des Dr. Caligari ise biliyordum ama seyretmedim .ama varya tam benlik,kesin alacağım onuda.
Frankenstein, Bride of Frankenstein ve The Haunting syrettim.
bana aklına geldikçe yazsana, çok güzel filmler seçmişin.
tekrar mrb justine, sana bir şey soracağım.çektiğim fotolara klip yapıyorum ya.işte yine video yapmak istiyorum.fotoğraflarda çocuklar,balonlar falan var.müzik arıyorum,ne kullanayım sence ? yardımcı olurmusun.periye de soracağım..
-Yazarım tabii, Buket. Daha önce söylediklerim siyah-beyaz ve eski filmlerdi, modern ve sağlam korku filmlerini de bir ara yazarım.
-İlk aklıma gelen "8 femmes" (8 kadın) filminden "T'es plus dans le coup papa" şarkısı. Çocuklu ve balonlu filme uygun çok çok parça vardır kesin. Yarın vaktim olursa bakarım bir bendeki müziklere. Bahsettiğim şarkının youtube linki şu;
http://www.youtube.com/watch?v=Sao_oZJP3qI
Sevgiler, kolay gelsin.
evet şarkıya baktım , zaten fransızca şarkıları da çok severim. fotoğraflarla uyuşup uyuşmadığına da bakacağım ama ben dramatik melodiler arıyorum galiba.
І hаve been ѕurfіng online
grеateг than three hours today, but I bу
no means found any fascinating article like уours.
Іt's beautiful worth enough for me. In my view, if all website owners and bloggers made good content material as you did, the web can be a lot more helpful than ever before.
Here is my web-site - mouse click the next document
Yorum Gönder