Pazar, Şubat 19, 2012

çocuk kalbi; aritmetik iyi kuşlar pekiyi

 

(Liliş üç yaşlarındaydı, o gün parkta saatlerce solucan aramıştık. Çocukların merakı öyle şiddetli ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor ve onunla aynı heyecanı duyuyorsun. Bulaşıcı üstelik; solucanın parkta görülecek en ilginç şey olduğunu sanıyorsun;))
 

"...
bir kız vardı okulda öyle dikilip duran
gözlerini dikerek öyle bakardı her an
yere bakardı göğe bakardı size bakardı .. saatlerce!
neden? tam bir bilmece!
..."
                            t. Burton/The Melancholy Death of Oyster Boy
  
Dün çok yorucu bir gündü benim için, karışık, tuhaf, iyi, kötü. Öğlen başladı nöbet, sabah bitti, ama nasıl bitti, bir de bana sorun. Ve yarın yine 24. Annem son zamanlarda benim biraz sinirli olduğumu söylüyordu, ben ona ne kadar karşı çıksam da kendimi gözlemeye başlamıştım. Evet, haklı olabilir, ama sorun sanki sadece bende değil, herkes çok sinirli. En basit konularda bile saatlerce tartışma yaşanıyor çalışırken. Bu Pazartesi mesaideydim ve akşam eve geldiğimde kafam kazan gibiydi. Her neyse, gezegenler etkiliyor(!) diyelim ve geçelim;p Dün arkadaşla çay içip sohbet ediyorduk, nöbetin başları daha. Neo'nun bloğunda bahsettiği kitap kampanyasından bahsettim ona, hemen katkıda bulunmak istediğini söyledi. Sonra başka bir arkadaşını da aradı ve diğer nöbet arkadaşımız da katıldı. Kitap sitesinden çocuklar için kitap seçerken ben bir yandan düşünüyordum; çok gençler daha (yirmili yaşlar), fakat iyilik yapmaya ne kadar istekli ve hazırlar, bu çok güzel. Burayı okurlar mı bilmiyorum, okurlarsa şimdi yazdıklarıma gülecekler eminim, ben düşünmezdim bu kadar heyecanlanıp, bana yardım edeceklerini.  (onlar sayesinde göndereceğim kitap sayısı arttı, ben sadece on bir kitap atabilmiştim sepete, şimdi kırk küsur kitap gönderiyoruz çocuklara.) Ciddi bir kitap okuma alışkanlıkları yok ve bundan dolayı kitabın çocuklar için ne kadar önemli olduğunu bilemezler sanıyordum. Yanılmışım, beni utandırdılar ve bu beni çok ama çok mutlu etti. Tekrar teşekkürler üçüne de.
-----
Çocuklar için kitap seçmek zor işmiş. Nelerden hoşlanırlar, okuma seviyeleri ne durumda her şeyi düşünmek zorunda kalıyor insan, allahtan bazı yayınevlerinin çocuk serileri var ve iyi ki çocukları düşünen şahane yazarlar var. Cemal Süreya'nın, ismini başlığa taşıdığım kitabını (Aritmetik İyi Kuşlar Pekiyi) ve Dağlarca'nın çocuklar için yazdığı kitapları bulunca çok sevindim. Sonra kendimi düşündüm de bir kitap için kavga ederdik, kütüphanenin korkunç havasını (çocukluğumun kütüphanesi öyleydi, bkz.) solumak zorunda kalırdık ve çoğu harika yazara ulaşamazdık bile. Büyük saçmalık. Diyeceğim şu, her yardım iyidir tabii, ama çocuklar için yapılanı en güzeli, kalbi en çok rahatlatanı ayrıca. Çocuklar kötülükten anlamaz çünkü. Bilmez ya da yapmaz demiyorum, anlamaz. (aklıma "Kevin Hakkında Konuşmalıyız" ve türevleri geldi elbette) Eh, kötülüğün olmadığı yer kalbi sıkıştırmaz haliyle, nefes aldırır biraz.
------ 

Annem gitti bugün, çok uykusuzum. Oysa hemen uyumam gerek şimdi, çok erken kalkacağım sabah. Biraz önce bir film seyrettim, türk filmi; Beni Unutma'ymış adı. Niye seyrettim ki, ne kötü bir filmdi. Sahte, klişe, saçma sapan. Bir tek kadının hastalığı ilgimi çekti, pek bilinmeyen bir beyin hastalığıymış ve unutmayla başlıyor yine. Gerisi aynı. Yönetmen Takva'nın yönetmeniymiş, o film iyiydi yine, idare ederdi. Evet, senaryo faktörü giriyor araya, Önder Çakar yazmıştı Takva'nın senaryosunu. Beni Unutma'nın ise iler tutar yanı yok. Bu kadar lafı, ben yaptım bir hata, siz yapmayın diye yazıyorum, ne kadar iyiyim anlayın;p 
----
Havalar ne soğuk değil mi? Yine donmaya başladım ben, ne zaman bahar gelecek? Bitirmeden; 
eğer okumadıysanız, çok eski tarihli Matur ve Dağlarca söyleşisini okusanıza, ben yıllar önce okumuştum, bugün yine karşıma çıktı. Orada en çok soyadını alışının (dağ değil, dağlı değil, dağlar değil, dağlarca...) hikâyesini ve eğer çocuğu olsaydı, sözcükleri sever miydi, sevmez miydi, nasıl biri olurdu, sadece bunu merak edişini çok etkileyici buluyorum. Ve şairler farklı bir kalp taşıyor, ben buna inanıyorum.
--------------------------------
p.s.: Kitap kampanyasını başlatan öğretmen Mahmut Bey ve arkadaşlarının sitesi şurada. Bravo böyle öğretmenlere, onları gördükçe yaşamak biraz daha anlam kazanıyor. Sağolsunlar.

22 yorum:

Clea dedi ki...

canım,
Dağlarca'nın bu röportajını okumuştum ama yeniden okudum, ne güzel oldu sağol. o kadar güzel şeyler var ki içinde.

film o kadar kötü mü? merak ediyordum, filmin senaryosunu Burak Göral yazdı bu arada. senaryo konusunda çok büyük eksiğimiz var. senaryo yazarımız yok zaten doğru dürüst. bu çok büyük bir eksiklik maalesef. bir ara seyrederim ben de. The Descendants'ı izledik dün. "it's ok" yani. off ne ayıp ama başka ifade edecek sözcük bulamadım şu an:p idare eder, bak günah çıkartıyorum:) neyse daha fazla saçmalamayayım, filmin son sözleri güzeldi, son lafım budur!

hamiş: solucan gününü iyi hatırlıyorum, fotolar yine benden tabii:) koca parkta bir solucan bulamadık ya, yuh bize!

neo dedi ki...

bugün burası güneşli ama soğuk aynen devam. dışarı çıkmak gelmiyor içimden, badem'le battaniyeler altında yirmi bin fersah modunda yaşıyoruz :)

ben bu ara film izleyemez oldum, dizi kesiyor beni, film gözümde büyüyor. grey's anatomy, rescue me, mentalist, good wife, breaking bad, allah ne verdiyse izliyorum valla. bi şeye odaklanma sorunu yaşıyorum, dikkatim dağılıyor. toparlanırım inşallah.

öğretmen mahmut bey'den e-mail geldi, bizim kutu ellerine geçmiş. yakında kitaplığı düzenleyecek, bize de fotoğraflarını gönderecekmiş. çok teşekkürler justinciğim, sana ve arkadaşlarına.

öpüyorum seni.

pelinpembesi dedi ki...

geçen hafta pelin , en sevdiği kitabın Tom Sawyer olduğunu söyledi. çok yaramazmış ve eğlenceliymiş. sonra da pippi uzunçorap'ı hediye etti bir arkadaşım . hemen okudu. sevdiği kitaplar herhalde kendilerine benzer olanlar..

justine dedi ki...

Yoğun gidiyor nöbet, canım da sıkkın. Yarın, dinlenmiş hâlim ve -umarım- düzelmiş keyfimle, sohbet ederiz. Herkese iyi geceler.

TheSaint dedi ki...

Gerçek anlamda okumayı öğrendikten sonra (86 yı 87 ye bağlayan yılbaşının sabahına denk gelir bu zaman ve ben yılbaşı hediyesi olan cinali serisini çok seri okumaya başlamıştım.)ilkokul öğretmeni olan annemin hediyesi olan ve yazından sonra aklıma "karamba baramba" - "SLAVKO YANEVSKİ" geldi Justine. Gölgesi kaybolan ya da yerliler tarafından çalınan bir çocuğun hikayesi. 7 yaşında bir çocuk için biraz ağır konuymuş şimdi düşününce. Ama sayende kitabı googledan bulma şansım oldu. Şuan 4 kitabı birden okuyorum ve okumak gerçekten çok güzel...

Sağlıcakla...

alkım doğan dedi ki...

bu şarkıya bayılıyorum ben! aklıma hep cria cuervos filmini getiriyor ve yukardaki fotodaki (harika bir foto!) bakışların ne kadar da oradaki ana'ya benziyor. inanılmaz!

çocuk kitaplarının yeri çok ayrı. ilk arkadaşlar onlar:) mahmut öğretmenin çabası insana ilham veriyor. hep bir çocuk kütüphanesi hayalim vardır benim de...şu arkadaş kitaplar serisi harikaydı, durup durup aklıma geliyor. behrengi, ihmal amca, marcel ayme, çehov, gorki ile o sayede tanışmıştım.

bu soyadı seçme meselesini düşünmüştüm daha önce. ne seçerdim diye düşünüp bir karara varamamıştım:) ben de ismimin içinde "deniz" geçsin isterdim sanırım....dağlarca çok güzel bir isim!

sevgiler justine! umarım keyfin yerine gelmiştir biraz.

zerka dedi ki...

ben de cumartesi günü çocuklar için kitap baktım, “aritmetik iyi kuşlar pekiyi” yi görünce aldım, yeni okudum, çok beğendim, bir de resimleri öyle güzeldi ki sanırım o kitabı kendime saklayıp çocuklara bir tane daha alacağım. (bkz: çocuğa oyuncak alıp kendisi oynayan yetişkin) beş altı kitap oldu elimde ama biraz daha eklemeye çalışacağım bu hafta.

istersen senin için kışla konuşup biraz erken gitmesini rica edebilirim:) ama kendisinin biraz alıngan olduğunu söylemeliyim, sözcüklerimi itinayla seçmeliyim onunla konuşurken yoksa daha çok üşütür bizi:) bugün güzeldi ama hava, güneş vardı sanki, bir ara gördüm gibi hatırlıyorum:)

kolaylıklar nöbetinde justinecim, hemen bitsin de evine dönüp dinlen mis gibi çayını iç sohbet edelim:)

justine dedi ki...

Evet Polişka, kötü bir film, üstelik tüm iyi niyetimle izledim ve acımasızca eleştirmemek için büyük bir çaba sarf ederek böyle konuşuyorum, düşün artık gerisini;) İler tutar yeri yok, filmin konusunun ve işlenişinin. Başlarda bayık ve klişe bir film izleyeceğini sanıyorken birden drama geçiş yapıyor ve ağlak bir hastalık filmine dönüşüyor. Bir de ben filmdeki adamın nasıl o kadar mükemmel bir aşık olduğunu pek anlayamadım. Bir günde terk ettiği nişanlısını unutan ve hemen aynı gece başkasına aşık olan bir adamdan bahsediyoruz bu arada, kafasına taş düştüğünü de göremiyoruz filmde, hani neden o olsun;) Başroldeki iki karakterin dışındaki diğer karakterler niye var, varsalar neden onlar hakkında bir şeyler öğrenemiyoruz film boyunca, onu da anlamadım. Adamın terk ettiği nişanlısı neden hep adamı takip ediyor ve ona bu kadar ümitsizce aşık, bunun da cevabı yok. Tamam, aşk cevapsız, mantıksız bir şeydir de, biraz kadını tanısak, anlasaydık yahu!;p

Neyse, bıraksan sabaha kadar konuşurum ama, şimdi fırında yemeğim var ve çooook acıktım. Balık yemiyordum iki aydır, biliyorsun. Sonra boş verdim sağlığı filan, deniz levreği aldım bu akşam. Yanına da kocaman bir yeşil salata ve fırında kremalı patates yaptım. (gerçekten acıkmışım, yazarken bile sabırsızlanıyorum;))
Sana yazayım, yemeğimi yiyeceğim. Pişene kadar yorumlara cevap yazarım diyordum fakat olmayacak. Hatta hemen konuşmayı kesip fırını kapatmam gerek, çünkü balıkçıyla da konuştum ben fazla pişiriyormuşum levreği, yarım saat yetermiş, ama adam benim gevezeliğimi bilmiyor tabii;p

Ben kaçtım, Burak Göral'la ilgili de bir şeyler yazacaktım, sonraya kalsın. Görüşürüz;)

justine dedi ki...

Nerede kalmıştık?;)

Polişkacığım, seninle biraz önce gmailden çok yazıştık, onun için daha fazla uzatmayayım, sadece Burak Göral'ın iyi bir referans olmadığını söyleyeceğim, "Gece 11:45"i hatırlasana;) The Descendants aklımda kaç gündür, hatta geçenlerde açmış ama izlememiştim. Ne yapsam, bu gece izlesem mi acaba? Bu sefer Oscar tahminlerimi izlemeden yapacağım sanırım. Aday olan filmlere bakınca içimden seyretmek gelmiyor hiç.

Öpüldün canım, iyi geceler.

justine dedi ki...

Neocuğum, cevap gecikti kusura bakma, diğer arkadaşlar da kusura bakmasınlar, çoook tembelim bu günlerde. Yemek yedikten sonra çay keyfi yaparken koltuğa gömülüyor, öyle boş boş oturuyorum. Ve nöbetlerde hiç geçmeyen saat, nasıl da hızlı geçiyor o zamanlarda, şaşıp kalıyorum;)

Hava bugün çok güzelmiş İstanbul'da. Burada da öyledir, hatta daha da sıcaktır kesin. Ben akşam çıkabildim hava almak için, ondan tam bilemiyorum, bir de balık aldım tabii;p Poliş ve Lily balkonda güneş keyfi yapmışlar. O güzel battaniyenin altından çıkmışsındır sen de bugün;) Ne güzel, bahar geliyor sanırım. Erken öten horoz gibiyim farkındaysan;p

Dizi izleme durumunu anlarım, ben Poliş'e hep söylüyorum son günlerde; diziler hayal kırıklığına uğratmıyor, diye. Seçtiğin filmin kötü çıkma olasılığı yüksek, ama diziler (yabancı diziler elbette, yoksa koca bir bölümde hiçbir şey olmayan yerli diziler değil!) heyecanı yüksek tutmak için çok uğraşıyor. Başı sonu belli, kırk dakikalık keyif, mis gibi.

Biliyor musun ben daha Sherlock'a başlayamadım, offff sinir oluyorum kendime. Neyse...
-------

Kargonun durumuna baktım bugün, daha yirmi beş kadar kitap -yarısı neredeyse-, temin edilememiş görünüyor. Kargoya versin site, Mahmut Bey'e sipariş numarasını yazacağım.
Kitaplığın durumunu ben de merak ediyorum, ne hoş olacak fotoğraflarını görmek. Tek kelimeyle şahane bir etkinlik, heyecanlanıyor insan.

Çok sarıldım, sevgiler.

justine dedi ki...

Buket, kızın çok şanslı bir çocuk. En yakınındaki kişi, annesi kitap konusunda rehber oluyor ona, harika bu. Pippi Uzunçorap'ı biliyorum, çizgi filmi de vardı onun. Güzeldi.
Hepimiz kendimize benzeyen kitapları seçiyoruz aslında, içinde kendimize ait bir şeyler bulabildiğimiz kitapları, haklısın.

Sevgiler çok.

justine dedi ki...

Saint, yorumunu okuduğum gibi ben de baktım bahsettiğin yazara. Çok ilginç, çok hoş. Gölgesi çalınan bir çocuk fikri müthiş. Bana Miyazaki'nin animelerini hatırlattı bu konu. Onlar da büyülü ve harikadır. Bayılırım ben Miyazaki'nin filmlerine. Annen çok çok güzel bir hediye vermiş küçükken sana, şanslısın;) Ve, böyle kitaplar okuyarak büyüyen biri, elbette okumak güzel der, aksi mümkün değil;p

Hiç bilmediğim bir yazarı duydum sayende, teşekkürler Saint, hep söylüyorum gerçek bir azizsin sen;)

Sevgiler, selamlar.

justine dedi ki...

Benziyor değil mi, Alkım?;) Bunu inkar edemem işte, çocuk Ana'ya benziyor çocukluğum; hem devamlı hayal kuruşu hem de bakışları, yüzü. Bu filmde değil ama, yine Ana Torrent'in oynadığı Arı Kovanının Ruhu filminde bir sahne vardır, yatakta kardeşiyle fısır fısır konuştuğu, o sahnede müthiştir Ana. Ablam ve Poliş'le izlemiştik o filmi, aynı anda söylemişlerdi benim çocukluğuma çok benzediğini, hayır diyememiştim ben de, ayna gibiydi çünkü. Sana daha önce de söylemiştim sanki, Arı Kovanının Ruhu'nun çok güzel bir film olduğunu. İki film benziyor birbirine, izlersen seveceksin onu da, aklında olsun Alkımcığım, izlemeni çok istiyorum.
---------
Behrengi'nin sitede olan tüm kitaplarını attım sepete, dediğim gibi, iyi ki çocukları düşünen bu yazarlar var. Çocuk kitaplarının yeri çok ayrı, katılıyorum sana.

Keyfim yerinde bu gece, düşündüğün için sağol canım. Sohbet etmekten zevk aldığım kişilere yazınca daha da iyi oldum, sağolun siz;)
Sevgiler.

TheSaint dedi ki...

Tembellik konusunu daha önce konuşmuştuk. Ben de senden o çok fazla yazar, kitap, film öğrendim...Zaman bulursan Murat Uyurkulak, Murat Menteş, Sadık Yalsızuçanlar, Emre Yılmaz, Daniel Pennac, Sadık Hidayet(sen seversin),bimiyorum hiç İhsan Oktay Anardan bahsetmedin, Nick Hornby, Mahbod Serajı(tahranın damları) bunlarada göz at derim. Bu saydıkarım bilgisayar masasının üstünde gözüme ilk çarpanlar...
)Justine kitap veya yazar listesi verme modasına ben de uydum:)

p.s: azizliğin başındayım, part time yapıyorum, öğrenecek çok şey, okuyacak çok kitap, içilecek çok çay/kahve, dinlenecek çok şarkı, izlenecek çok film, yazılacak çok yazı var...

justine dedi ki...

A, bir de şarkıyı daha önce de kullanmıştım Alkım, ne yapayım bayılıyorum bu müziğe;) İşin tuhafı neşeli olduğu kadar hüzünlü de geliyor bana.

http://sarikent.blogspot.com/2011/01/ks-uykusu.html

justine dedi ki...

Zerkacığım, hoşgeldin;)

Çok güldüm sana, yorumunu okudum ve sesli güldüm;) Çocuğa oyuncak alıp kendisi oynayan yetişkin, iyiymiş, bayıldım bu işe;)

Kitabın çizimlerini merak ettim şimdi, bulursam kendime de alayım, olmadı Hatay'a gider çocukları ziyaret eder kitaplarına bakarız, ne dersin?;p

Kış sevmediğim mevsim değildir ama uzun sürdü sanki bu sefer, bitsin artık.
-------

Nöbet bitti ve hatta çay keyfi bile sona erdi Zerkacığım, biraz önce yorumlara cevap yazmaya ara verip dişlerimi fırçaladım ve bir Miller açtım. Keyifler idare eder yani;)

Sevgiler, iyi geceler.

justine dedi ki...

Ahh Saintciğim sorma, okunacak çok kitap ve evet içilecek çok kahve var, nasıl yetişeceğiz hepsine;p

Liste güzel (ben liste yaparken çok zorlanırım! Severim, diye bir yazı yazmıştım bloğa, heyecandan ölecektim o gece, bazı şeyleri atladım mı acaba diye;)), ama biliyorsun sen de, okuduğum ya da çoook önceden okumuş olduğum her kitabı yazmıyorum Saint, aklıma ne eserse, neyi anlatmak istersem onu yazıyorum. Eh tabii, bu genellikle taze okuduklarım, henüz bitirdiğim kitaplar oluyor daha çok. Eskiyi kurcalamak anıları da getiriyor beraberinde. Anı işiyle uğraşmak ise ağır mesai, anlarsın sen;)

Söylemeden geçemem, İhsan Oktay ilginç bir yazar, çok tuhaf, farklı dünyaları anlatıyor, seviyorum onun dilini. Fakat yazısına ve anlattığı dünyaya çok yakın hissetmiyorum kendimi. Kısaca, benim yazarım değil Anar, hikâye anlatmasına bayılıyorum ama sadece o kadar. (diğerleri hakkında da konuşuruz ileride. sohbet illaki gider o isimlerin kitaplarına da bir zaman)

İyi geceler, güzel kızını çoook öpüyorum.

Tolga dedi ki...

bizim üniversite grubu bütün kitapları van'a gönderdi. kalsaydı seve seve verirdik.
sevgiyle.
tolga

ck dedi ki...

Hey Justine!

justine dedi ki...

Sana da sevgiler Tolgacığım.

Hey, Cüneyt!;p
İstanbul'dayım ben, sen nasılsın, ne hâllerdesin?

ck dedi ki...

Ben bu mesajı yazdım sonra da kayboldum Justine... Alice'in deliğe yuvarlanması gibi yuvarlandım da yuvarlandım... Bahsini daha önce ettiğim -hatta Clea'nın da hadi yaz dediği- senaryoyu yazmaya giriştim, sonra olmadı, içime sinmedi, bir yıllığına rafa kaldırdım ve garip zekam bana birden başka bir senaryo öyküsü buluverdi! Yaşasın! Ben de proje dosyası hazırlamak için Ankara'ya kaçayım dedim hazır yeni dizi başlamamışken... Fakat o ne? bu sefer de sen İstanbul'a gelmişsin.

Zaman ve mekan eminim bir gün kesişecektir:)

Sevgiler...

justine dedi ki...

Yaşasın!;)

Kesişecek tabii, buna ben de inanıyorum Cüneyt;)

Biliyor musun Poliş ile bir ara senden konuştuk, sergi hâlâ sürüyor olsaydı beraber giderdik, dedik. O boş bir süredir, çok güzel olurdu. Ama dedik ya, bir gün mutlaka;p

Sarıldım, kolaylıklar diliyorum Cüneytciğim, çok sevgiler.