(Michelangelo Merisi da Caravaggio/Narcissus)
"...
Beni bende demen bende değilem
Bir ben vardır bende benden içeri
..."
Yunus Emre
Biliyorum, Yunus'un harika şiirinin zavallı Narkissos ile esasen ilgisi yok. Zaten Narkissos'un da -yaşasaydı eğer- bu felsefeyi umursamayacağına eminim. O kendisine takılmıştı, mitoloji söyler. Sevgilim bana İbn Arabî'den, "her mabudda tapınılan yalnız Haktır, bilen bilir, bilmeyen bilmez."** alıntısıyla başlayan yazısını gönderdiğinden beri, tapınma ve bir başkasının benliğinde erime, üzerine düşünüyorum. O, aşkın durumdaki ötekinin replikası (neden bu kelime canım, o kadar somut bir özdeşleşme durumu mu bu?) olmak üzerine kurmuştu yazısını, ben bizzat kendine dönmeyi merak ediyorum. "Anlıyorum, o benim, aldatmıyor beni artık hayalim. Tutuşturan da ben, yanan da. Kendime olan sevgimle yanıyorum. Ne yapayım? İsteneyim mi? İsteyeyim mi? İstenecek ne kaldı artık? Beni yoksul ediyor varlığım; arzuladığım benimle." Ovidius, Narkissos'un ağzından bunları yazarken ne Yunus vardı ne de Arabî, olan tek şey en yücesinden arınmaktı, yalancı peygamberin inancı. Severken sevmeleri unutmak, sevişirken ellerini, hep bu inanç yüzünden biliyorum. Ben gölgeyi sorarken, acaba benim gölgem var mıdır?, diye sayıklarken o inanca yaslanıyordum. İtiraf ediyorum.
Kim olursa olsun; uzaktan baktığın, öykündüğün, aşık olduğun, kıskandığın, sevdiğin, kim olursa olsun, aynada duran yansıman aslında. Akis, çarptı taa o zamandan eşyaya, görüyorsun, baktığın suda, artık gözlerini kapama, işe yaramıyor.
Aa, bir de şöyle bir sorun var, mutlak doyum diye bir şey de yoktur. Öyle efendisi olunacak tatmin hâlleri filan. Zevk alırsın geçer biter, sonradan olan vücud'a asla değemez.
*Aslı "bir ben vardır bende, benden içerü" olan Yunus Emre şiirinin bir dizesi.
**Yazıdaki canımın çevirisi, diğer çevirileri (aynı metin olmayabilir, bilmiyorum.), "Tapınılan hiçbir kul yoktur ki O ancak Allah'tır", şeklinde.
5 yorum:
sevgilim, sevgilim!
bu yazın da aynadaki bir akis olmalı :) geldin ve lacan'ın çukuruna bıraktın bizi, bu güssel bir şey! mutlak doyum yoktur, peki mutlak ve aşkın öteki var mıdır, ya da bilinebilir mi? işte tanrısal tasavvur tam olarak burada başlar, tanrının sıfat ve esmâsı nasıl ki tahayyülün sonsuzluğa özdeşleştiği nokta üzerinde kurulur-yine de tenzihen O'dır denemez- mutlak öteki de bu türlü bir tasavvur ile inşâ edilir. öyleyse onun için "mutlak doyum" vardır, tanrıda mutlak sıfatlar ne kadar varsa işte :) yoktur öyle efendisi olunacak tatmin filan demişsin canım, oysa atlamadan yazman gerekirdi: "etiyle ve kanıyla efendidir." o. nasıralı dostumuza ince bir istihza, onun iyimserliğine ve acizliğine. -ve herkes beni nasıralıya benzetiyor :)-
sen bana bir isim bulana kadar (eski türk boylarında bir yiğitlik yapana kadar isim koyulmazmış, çok mantıklı!) aylak adam'dan ödünç aldığım fakat kendimle müsemma kısaltmayı kullanmalıyım. ismim olursa belki blogum bile olur, ne dersin? :)
c.
Sevgili Nasıralı C.,
keşke bu kentte olsaydınız da, uzaktan laflayacağımıza bir çay içseydik:p
Mutlak doyum ve blog sahibi olma konularında, yüzlerce şey var size diyeceğim, ama buradan olmaz:) Şimdilik, İzmir'in sıcak selamı ile yetininiz, sarıldım çok.
justine,
neseben israiloğlu olmasam da kovulduğum bir şehir var sanırım :) olamadığım kentten gelen sıcaklığa (bu parantezin içinde yalnız senin göreceğin bir şeyler yazıyor :P) ve söyleyeceğin pek mühim ve yüzlerce şeye ihtiyacım var :)
sarıldım, şetâretle kal. (eve gelene kadar :P)
c.
"mutlak doyum", "şetâret"... dostlar olmuyor böyle, sizi biraraya getirmemiz gerek!
polişka haklı beyler! (hayır, jargonu bozamazdım :P)
c.
Yorum Gönder