Cumartesi, Kasım 20, 2010

şimdi şöyle, Oblomov diye bir adam var...


Ben spor yaptığım zamanlar çok mutluydum.  Üst üste, iki gün filan:p Bu fotoğrafta o mutluluk anı yakalanmış, spor sonrası Özsüt'e gidip tatlı yemeyi beklerken:) Hah ha, var böyle bir şey bence, spor yapınca tatlı istiyor insan. Neyse, güzeldir spor yapmak, kas filan yapar, vücudunu sıkı tutarsın, yapanları sonuna kadar destekliyorum, düzenli yüzmek istiyorum ben de. Bakalım ne zaman?

Kilo sorununu filan unutalım şimdi, hareket etmediği zaman, ne çok uyuşuk oluyor insan! Burada hemen aklıma Oblomov geliyor; yatakta düş kuran, belki düşünde spor bile yapan adam. Çok severim Oblomov'u, hem hiç öyle mazeret filan da bulmam davranışları için. "Tembel değildir aslında", diye başlayan cümleler de kurmam (vaktiyle kurduysam bile başka bir anlamı vardır o cümlenin, özür ifade etmez), nasılsa öyle, Gonçarov'un anlattığı şekliyle severim o adamı.

"...
bana gelince ben
hazan yüzlü bir adamı aradım hep
bir sonbahar günü beyaz pardesüyle
kurumuş yaprakların üstünden
kapımı çalmasını bekledim
gelse ne olacaktı
onu da bilmiyordum ya
olanaksız bir şey istediğimin farkındaydım
yine de gemilerde, otobüslerde, uçaklarda
onu aradım. bir tren bana adını söyledi.
..."
l. müldür/modern aşk

Oblomov gibi adamlar kapına gelmez tabii, sen onlara gidersin. Romanı bilen burada gülüyordur, gideni de elinde tutamaz çünkü. Oblomov, bilinenin aksine benim için, sonsuz düş gücü, büyük bir sabır ve şefkat, anlayışla bakan gözler demektir. Etrafındaki (romanda) hiç kimsenin olmadığı kadar zeki ve düşüncelidir. Sonu kaderin kötü bir oyunu, bir taktik hatasıdır sadece (yediği yemeklere zeytinyağı filan katılabilirdi mesela:p), onun hatası değildir.



Oblomov'u tam tamına on yıl önce okudum.  Bir otobüste başladım okumaya, ve yanlış otobüse binmemin de muhteşemliğiyle koca bir gün elimden düşürmedim romanı. Baktım otobüs benim gideceğim yeri transit geçiyor, hiç ses etmemiş okumaya devam etmiştim. Hem yağmur da vardı, evimde içinden sabah çıktığım yatağım sıcacık beni bekliyordu (nasıl Oblomov ama!) otobüs nereye giderse gitsindi bakalım. Şöför, daha gidecek yerimiz kalmadı dedi, evet orası çok komikti ama, beni şehre dönebileceğim bir minibüs (öyle tuhaf bir yöne gitmişim ki ve İzmir'de dolmuş yok) durağında indirdi. Orada da devam ettim, sonra ev ve sıcacık yatak tabii, çayımı aldım, hem okudum hem ağladım. Ben Oblomov okurken çok üzüldüm gerçekten. Hem bu kadar gülüp hem üzüldüğüm başka roman var mı acaba? Vardır kesin de Oblomov başkaydı, biraz önce ne kadar, bir özür yok yaşamında, öyle olmalıydı, oldu desem de hep omuzlarından tutup sarsmak, kendine gelmesini söylemek istedim İlyuşka'ya.

"-Ah! Ne hayattır bu! Şehrin gürültüsü ne berbat bir şey! Özlediğim cennete ne zaman kavuşacağım? Ne zaman doğduğum kırlara, ormanlara kavuşacağım?
...
Birdenbire hatırlayarak içinden bağırdı: "Hani plan? Kâhyaya ne yazacağım? Ev işi ne olacak?"

İşte bunu anlıyorum ben. Çünkü hayatımı hep bu düşlerle geçirdim. Ne zaman içinde bol kitap olan, bahçeli bir evde -çalışmadan- yaşayacağım? Az ötede deniz olsun, serinlemek isteyince yüzeceğin (burada Oblomov ile ayrılıyoruz, o denizi de korkunç buluyor.), bahçede illaki meyve ağaçları, altında piknik yapacağın. Ne zaman, kalabalıklar içinde koşturmadan cennete kavuşacağım?;) Sonra birden sıçramalar, "a, o dosyayı tamamlayıp kaldırdım mı, dilekçe yazıldı mı, nöbet ne zaman, unuttuğum bir şey kesin olmalı!" ve düşüncenin dağılıp kaybolması elbette.

Oblomov, kara gözlü, soluk ve mahzun yüzlü kızlardan korkardı. Bu "meşum" güzeller, insana "heyecanlı günler ve ihtiraslı geceler" düşündürür, bir halleri bir hallerine uymazdı. "dostlarına hep içlerini dökmek, bir şeyler anlatmak isterler, anlatırken de birden gözleri yaş dolar, kollarını boynunuza dolayıp kâh gözlerinizin içine kâh göklere bakar, talih yıldızlarından bahseder, bazen de düşüp bayılırlardı." Anlattığı bendim işte! Hayatımda bayılmak nedir bilmesem de, o kadar kusur kadı kızında bile bulunurdu. Ah, elbette ben değilmişim, Olga'ydı o, güzel sesiyle Casta Diva'yı söyleyen, akıllı kadın Olga. Hayat bir anlığına da olsa açılmıştı Oblomov'un önünde, şarkı güzel, kadın hülyalıydı. Fakat konuşuyordu kadın, soruyordu;

"- Ya siz kitaplardan, işinizden, insanlardan bezdiğiniz gibi bu aşktan da bezerseniz ne olacak? Günün birinde rakip bir aşk olmaksızın yanı başımda, kanepenizdeki gibi uykuya dalarsanız ve benim sesim sizi uyandıramazsa, kalbinizdeki... dağılıverirse, bana başka bir kadını değil sadece hırkanızı tercih ederseniz?"

Ah, işte böyle, sonunda ne olduğunu okuyan biliyor, orası benim derdim değil, roman tahlili de yapmak istemiyorum burada, nette zaten bu kitap hakkında gayet güzel incelemeler var (yine de merak eden, Dobrolyubov'un Oblomovluk Nedir? kitabını alıp okuyabilir. ben sevmedim, ama fena inceleme değil). Benim sorunum neden bir hırkanın bütün dertleri örtmeye yetmediği? Şöyle sıcak, kocaman bir Oblomov hırkası, içinde Oblomovluk yapabileceğin. Olga'nın, neden hem Casta Diva söyleyip hem de tavuklu, mantarlı börek pişirmediği mesela? Ben Oblomov romanını okurken inanılmaz keyif aldım, uşağı Zahar'la konuşmalarına kahkahalarla güldüm (Zahar sen ne zehirli bir adamsın!), doktorunun tavsiyelerini iç sesle cevaplamasına hayran kaldım, mantarlı böreklerinin aynısından defalarca yaptım, sonunda da oturdum ağladım tabii. Oblomov romanını okumayan, hırkasının içindeki saadeti bilmeyen, Casta Diva'yı onun kulağıyla bir kez olsun dinlemeyen, ünlü rüyasını görmeyen çok şey kaçırıyor demektir. Ben uyarayım da...
-----------------

p.s.: Aşağıya İlya İlyiç'in çok sevdiği Casta Diva videosunu koydum ve bir de yazının başında bir parçasını yazdığım Müldür şiirinin sonunu ekledim. Yazıyla hiç ama hiç alakası yok, yalnız çok güzel şiir yahu, tekrar tekrar okunsun istedim. Bu romanla ilgili destan yazılır biliyorum ama benim yemek yapmam gerek şimdi, düdüklü kaç zamandır ses çıkarıyor;p

"...
modern aşka üç gün
inanabilirdim oysa ben
uzun araştırmalar sonucunda
modern aşk konusunda
diyebileceğim beş satır bir şey var
artık çok da kafamı yormuyorum doğrusu
diyeceğim şu:
bunu yapan biri varbir ilişki bitiyor
kadın kadın olduğu için mi
erkek erkek olduğu için mi bitiyor
bunu yapan biri var.
..."


(Bir dakika ya, nasıl ilgisi yok şiirin Oblomov'la? Var var, onların Olga ile aşkı neden bitti, pekâlâ şiirde anlatılan şey yüzünden bitti, diyebilirim. Dedim bile! Ve yemek zamanı...)

2 yorum:

Clea dedi ki...

Oblomov, bayılıyorum ben ona! Ama bir yandan bu kadar Oblomov olmak iyi değil onu da biliyorum. Hele o doktorla ve Zahar ile olan konuşmaları yok mu:) Ha bir de şuna bak, süper:
http://sivildenemeler.files.wordpress.com/2010/07/oblomovluk.jpg

justine dedi ki...

Clea, ben Oblomov olacağım, başka yolu yok! Öyle ölmeyi bekleyeceğim, uyurken.