Çarşamba, Nisan 13, 2011

Justine boş işlerle oyalanıyor!*

(Böyle bir fotoğraf çektirmezsem ben de Justine değilim!;p)


Boş boş oturuyorum evde. Dün kötü bir gündü, biraz rahatsızdım; ayrıca, köpeklerin dışarıdan gelen sesi gece hiç ama hiç susmamıştı, on dakika için uğrayan ama bu uğrayışını beş saat önce haber veren misafirin ağırlığı da vardı üzerimde ve ben kendimle deli gibi konuşuyordum, içimden! Neyse, bugün iyiyim. Güzel bir kahvaltı yaptım, çay keyfini çoook uzattım ve türk kahvesi içtim, lokumla;) Daha ne olsun değil mi? Akşam yemeği de güzel olsun tabii!;p Akşam için kendime ziyafet vermeyi düşünüyorum. Ama ocağım çok temiz, kirletme fikri de çirkin ve anlamsız(!) böylece fırında bir şeyler yapmalıyım. Fırında baharatlı patates yapsam, eti nasıl ilave ederim ki bu tarife? Of, yine saat kaç olacak ben yemeği yapana kadar, burada oyalacağıma, tarif baksaydım keşke.

Daha markete gidip malzeme almalıyım! O zaman kısa kısa;

Daniel Craig geldi bugün aklıma, neden acaba?! Buradan C.'ye gitsin o zaman; akılda yoksa, sen zorla sokmayacaksın. Hah ha neyse, iyi oyuncu o adam;p Ben onun  Enduring Love'ını çok beğenmiştim. Bugün Neo'ya da yazdım, Ian McEwan'ın romanından uyarlanan film gerçekten sağlamdı.  Adanmışlık, aşk, varoluş ve inanç hakkında söyleyecek çok lafı vardı ve beni şaşırtmıştı. Sonra The Mother'ı seyretmiştim. Annemle!:) Şimdi, filmi bilen ve seyreden, neden güldüğümü de anlar. Öyle çok açık saçık sahnesi yok anneyle izlenmeyecek(!) kadar, ama farklı bir aşkı anlatıyordu film.

(güzel şeyler bunlar, insan kendisine bakmalı tabii, her anlamda!;p)

Filmde; adam sevgilisinin annesiyle zamanla yakınlaşıyor ve aralarında tuhaf(?) bir ilişki başlıyor,  filmin kabaca özeti bu. Bu yakınlaşmanın veriliş şekli çok ustacaydı benim hatırladığım kadarıyla. Unutmadığım bir sahnesinde, ilk birlikteliklerinde yatakta adam kadını okşarken, aşağılara iniyor, çarşaf altında tabii, ve kadının yüzünü seyrediyordu bir yandan. Çok tuhaftı; çok anlaşılır, çok yabancılaştırıcı, çok ayrıksı ve çok acı. Beni kendime getiren ise, annemin her sahnede, "yazıklar olsun!", "vah vah vah, utanmaz kadın", laflarıydı:) Güzel film diye hatırlıyorum, seyredin gitsin.

---------------------------

-Yukarıya koyduğum, çektireceğim fotoya örnek olan fotoğraf tarzından hoşlanmam aslında. Daha önce burada ve ekşi'de linkini verdiğim sitede böyle çok fazla fotoğraf var. Bazıları inanılmaz güzel, hoş ve doğal ama bazıları çok itici. Kurulan, oluşturulan, yapmacıklık hissettiğim fotoları hiç ama hiç sevmiyorum. Ara Güler'in bazı fotoğraflarında bile bu hissi duyuyorum. Mesela bu kurgu olabilir ama çok hoş, bu ve bu da aynı şekilde, fakat şu, şu ve şu çok itici. Öyle kitap mı okunur allah aşkına!;p Hele şu, niye yalnızsın ki sen, o kadar kitap arasında? Madonna öyle mi bak!;) Aslında daha güzel örnekler bulabilirdim ama saat çok çok çok geç oldu, bittim ben! Bir de sevmediklerimin çoğu moda fotoğrafı, ee, moda komik zaten. Ve amaç başka orada, yani kurgu esas rahatsızlık unsuru değil.

-Annemle Funny Games'i izlemişliğim de vardır, annemin çok etkilendiği ve hiç unutamadığı filmlerin başında gelir, Haneke'nin o filmi. Bu durumda, Haneke'ye değil, anneme bravo diyorum ben;) 

Hadi bakalım, kalk Justine. Bunlar hep boş laf.

-----------------------------
*Annemin bu yaşıma kadar bana en çok söylediği cümle budur. Acı ama gerçek. Neredeyse ömrüm doldu doluyor, ooo kadın tın! Burada "tın" olan kadın benim tabii;p

11 yorum:

pelinpembesi dedi ki...

justine galiba conrad okurken ki fotonu tasarlıyorsun ama olamaz benim tasarımı ele geçirmişin ! gerçi bu tarz sevmem demişin neyse ki. gerçektende ben bir conrad kitabı alayım bu tarz çektirecektim ama bacaklar hava da değil tabi ki,daha edepli.
bu arada benim müzikleri unutma noluurr

Clea dedi ki...

justine, anniş'i çok özledim ben de. seni de çok özledim. bu fotoğraf olayında söyleyeceğim çok şey var ama o kadar yorgunum ki sonraya saklıyorum. anniş'in seyrettiği filmler hakkında bir yazı yaz bence çünkü çooook ilginç filmler seyretti. dogtooth'u anneme seyrettirmiş miydik? öptüm çooook!!

justine dedi ki...

Buketciğim, hadi gel aynı konseptte çektirelim, bir iki nüans olsun fotolar arasında, bakanlar da aradaki yedi farkı bulsun;p Hah ha, oyun oynuyoruz ya, iyice tozuttum! Hem ben sevmem derken, kurgusu çok belli olan, itici fotolardan bahsettim bir kere, bu idare eder bir tertip, olur yani;p
Sen daha kitabı alacaksın, okuyacaksın da, ohooo ben yüz kare çektirmiş olurum o zamana kadar, hem de çeşit çeşit ve belki edepsiz;p

Sevgiler.

p.s.: Benim dinlediğim müzikler çeşit çeşit ve çok bol. Sen tam olarak ne istediğini söyle bana, öyle yardımcı olayım.

justine dedi ki...

Hey Poliş!
Nereden çıktın sen? Çok şaşırdım valla, ne bileyim alışmışım telefonda sesini duymaya, buradan seslenince bir tuhaf oldu. Kendi kendime takılıyor gibiydim, arada sizleri filan çekiştirerek tabii;p

Annem Dogtooth'u da seyrederse eğer, Cannes'dan jüri üyeliği teklifi alır bebeğim, kalsın bence. Hani, bir leylek kaldı olayı;p Evet, çok kötüyüm!;))

Canım gel artık buralara, yoksa foto filan çektiremeyeceğim ben. Serap da gitti, kaldım yine bir başına.

Çok çok sarıldım, öptüm.

p.s.: Fotoğraf olayı hakkında söyleyeceğin her şeyi biliyorum, sen kendini yorma hayatım, moda ikonu şeklinde bana poz verdiğin fotoyu hatırladın mı? Hah işte orada duralım;))

neo dedi ki...

lost'u izlemiş miydin justine? orda sawyer diye bi tip vardı, ben pek seviyodum kendisini, bi yandan da jack'i seviyodum ama sawyer'ın yeri ayrıydı. neyse uzatmayayım, bu sawyer serseri felandı ama kitap okurdu hep, yatakta kitap okuduğu bi sahne vardı, fotoğrafı görünce o aklıma geldi :) bak şu linkte var: http://nyrb.typepad.com/classics/2008/02/a-lost-round-up.html

peri nerdesin? conradlı fotoğraflar serisi için böyle bi prodüksiyon yapalım mı :P

buket, amelie filminin soundtrack albümünde "L'autre Valse D'Amélie" diye bir parça var, bi bak istersen.

Adsız dedi ki...

ben en çok şu kitabı kırılcakmış gibi tutan kıza güldüm:) "ya güzelce tut şu kitabı, kavra, özümse. hem o ayaklar ne öyle yahu, bence o kitabı okuma sen başının üstüne koyup yürü" diyesim geldi:) Tepe taklak kitap okuyan kıza da bir teyze edasıyla yaklaşıp "yavrum öyle okunur mu kitap, başın döner, hasta olursun, bak üşütceksin hem sen buralarda." diyesim geldi. Kitaplar arasında büzüşmüş kız da kitaplara değil de yerde gezinmekte olan böceklere bakıyor gibi daha çok. yok yok o kitapların hiçbiri okunmuycak, belli:)

justine dedi ki...

Ya Neo, Lost bir muamma benim için. O kadar çok konuşuluyordu ki bir zamanlar, bütün sezonlarını -neredeyse- indirmiştim. Sonra (dört beş yıl filan önce, sanırım) oturup seyredeyim bakalım dedim, nedir ne değildir diye. İki bölüm seyrettim arka arkaya, sarmadı beni. Tamam belki erkendi konuşmak için ama çok yapmacık geldi oyunculuklar bana. Ki bu çok zor bir şeydir yabancı diziler için, bilirsin. En kötüsü bile sağlamdır, ya da sağlamı bırak, izlettirir kendisini. (biliyor musun benim, master tezini yazarken hiç ama hiç kalkmadan Roma dizisini izlemişliğim vardır. hayır, bir de çok sıkışığım o sıralar, az zaman kalmış tezin teslimine onun için oturup keyifle izlemiyorum da ucundan bakıyorum güya;p yuh demiştim sonra, gece yarısı olunca, bari koltuğunda izleseydin salak kadın, "deli şey yapmış gibi" ne acelen varsa;p hah ha!)

Lost sarmamıştı özetle, fakaaaaat elbette bilirim Sawyer'ı, Jack'i filan, kaçar mı?;p İkisi de gayet hoş tipler, kitap okuyan serseri kombini de iştah açıcı tabii;) Linke baktım, daha sereserpe bir şey beklemiştim ama idare eder yine de. Orada Sawyer hangi kitabı okuyormuş biliyor musun, "Morel'in Buluşu" diye bir polisiye. Bir de şu linke baksana bir, ilgini çeker belki;

http://latimesblogs.latimes.com/showtracker/2010/05/lost-in-books-.html


Conrad konseptli foto meselesine ise hiç girmeyelim, o da ayrı bir muamma oldu, bakalım işin sonu nereye varacak?;)

Sevgiler çok.

justine dedi ki...

Sevgili öyküdefteri,
öyle saçma, yapmacık fotolar var ki saatlerce konuşulur haklarında. Bize eğlence oluyor işte, ne yapalım?;) Ama tekrar belirteyim; kurgu ve poz fotolarıyla bir derdim yok aslında, sorun eğreti ve suni, çok şekil duran fotoğraf karelerinde. Bu yazının başına koyduğum kızın da kitap filan okurken uyuyup kaldığı yok elbette, ama güzel olmuş valla:) Amaaaan, bize ne oluyorsa, beğenen beğeniyor ben ne desem boş.

Aramızda kalsın, en çok ona güldüm dediğin fotodaki kadının bloğu var, manken filan değil yani, kendi yapmış fotoğrafın mizansenini;p

Sevgiler çok.

Adsız dedi ki...

Canım benim,
şimdi uzaklardayım ve gönlüm gerçekten hicranla doldu. Ne güzeldi seninle İzmir, ne rahat, tatil havasında şehirdi! Çalışıyor muydum, tatil mi yapıyordum anlamadım:))Oturup film seyretmeye, oturup manzara seyretmeye vaktimiz oldu. Şimdiden özledim seni. Bir de Lily'den haberleyeyim bari, çok özledin biliyorum. Bugün uzun süreden beri ilk defa sabah 9'da uyanmıştı. Ben de akşam yatırırken "yarın da saat 9 da uyanırsın di mi kızım, güzel güzel dinlen dedim" Cevap, "anne saat dokuzda kalkmama çok şaşırmış olmalısın, değil mi?" oldu. Aynen böyle dedi. Güldüm ve öptüm Lily'mi.
serap

Adsız dedi ki...

Bu arada annemden bahsetmeyi unuttum. Annem benimle dalga geçiyor artık biliyorsun. Benim daha az film seyrettiğimi düşünüyor. Bana "seyrettin mi sen bu filmi??" deyişi var, ciddi ciddi küçümsüyor beni. Hep kırlangıç sineması yüzünden! O "adını" söyler senin sinemalarının. Senin gösterime koyduğun filmleri daha çok seviyormuş:)) Poliş ne kızardı buna, hala kızar:))
serap yeniden

justine dedi ki...

Canım benim, çok güldüm yorumunu okurken;)) Sabah giyinirken bir yandan da okuyordum, kahkaha attım valla. Ama yalan mı şimdi; şaşırmış olmalısın Lily'nin bu işine!;p Benim yerime de öp, kokla Lilişka'yı, çok çok özledim onu.

Bu gelişin güzeldi gerçekten, düşünsene bir kere bile tartışmadık, mucize bu!;)

Justine sinemasına gelince; Poliş ve senin çok uğraşmanız gerek, benim film seçme düzeyime ulaşmanız için. Anneme uygun filmi bulmak büyük meziyettir. Funny Games gibi zor bir film bile olsa, beğenmesi, ilgisini çekmesi önemli. Ee, ben bilirim bu işleri;p

Çok sarıldım canım.