Cuma, Nisan 08, 2011

tükenmez kalemin hoşluğu

(Rüya, Lily ve ben. Rüya burada bir aylıktı sanırım, yine de objektife bakmayı bilmiş, biz becerememişiz.)


Bu havalarda işe gitmek her zamankinden daha zor. Evde oturmak kolay ama. Herkes güneşi görünce dışarı atar kendisini ben eve, evet evet aylaklığa övgü bu yaptığım.

Geçenlerde Last Night diye bir film seyrettik ablamla. (Ablam proje değerlendirme işi için bir haftalığına İzmir'e geldi. Çok fazla bir arada olamıyoruz ama akşam oturuyoruz genellikle.) Fena film değildi, idare eder oyalanmak için. Karı-koca olma durumlarına, aynı evde yaşama, alışkanlık ve sadakat meselelerine bakıyor, çok fazla klişeye batmadan. Komedisi olmayan romantik bir film arayanlara (biraz dram sosuyla tabii) tavsiye olur, belki.

Kara Kitap'ı okuyorum geceleri. Güzel gidiyor. Bu İstanbul'a gidişimde sevgilim hediye etmişti. O çok seviyor Pamuk'un bu romanını, bakalım ben de onun kadar sevecek miyim? Turkuvaz tükenmez kalemle (o da hediye!) çiziyorum bazı yerleri, Rüya, Galip'i yeşil tükenmez kalemle yazdığı kısa bir mektupla bırakıyor (terk etme kelimesini sevmiyorum). Bu hoş bir ayrıntı. 

"-Rüya gitti.

 -Arasın bakalım Galip, acaba gerçekten bulmak istiyor mu?

 -Önemli mi?

 -Bilmiyorum, gelsene yanıma."

böyle böyle geçiyor günler. Geçsin ne yapalım?

12 yorum:

Ayça Yaşıt dedi ki...

Justine,

Zor bir hediye turkuvaz tükenmez kalem, Kara Kitap yanında ve incelikli. Rüya, büyüleyici gözlere sahip, sağ elin de öyle.

Sen de gözlerini kısıyorsun güneş yüzüne vurunca. Kendini güneşin kucağına atıveren insanlara bakıyorsun o güzelim kısık gözlerinle. Justine.

justine dedi ki...

Atze,
Rüya dört aylık oldu bile, gerçekten çok güzel. Hızla büyüyor ve biz yaşlanıyoruz, tuhaf bu!
Bugünlerde canım çok sıkılıyor, hep kötü şeyler geçiyor kafamdan. Buralara yazmak bile zor geliyor, garip bir boşluk hissi. Böyle işte canım, sana dert yandım birden kusura bakma. Selam verdin, borçlu çıktın valla:)

Sözlerin çok güzel Atze, teşekkürler.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Seni anlıyorum Justine. Bahar sendromu mu hüküm sürmekte ruh halimizde, bilemedim. Hayıflanmakta özgürsün, sıkılacağımı düşünme :), ne hissediyorsan o işte. Ben teşekkür ederim.

Sevgiyle.

ck dedi ki...

Justine nerede demeye başlamıştım... Ne de olsa alıştırdın en fazla iki güne Sarı Kent'e dönüşlerinle...
Kara Kitap'ı okumadım ama birçok O. Pamuk kitabı okudum. Okuduklarımın hepsi başarılı ama son kitabı -ki o da başarılı olmakla birlikte- pek de edebi olarak yeni bir şey katmıyor -bence- edebiyatımıza ve O. Pamuk'a... Ama yeni şeyler katanlar da var... Mesela Hakan Bıçakçı'nın Karanlık Odası... Bir Dost hediye etti ve uzun zaman sonra bir kitabı çok kısa zamanda bitirmiş oldum...
Neyse canın sıkkın sanırım... O boşluk hissi arada bir beni de yokluyor... Profilinden de anlaşılıyor bu boşluk hissi Justine...
Ama kötü şeyler düşünmemeli ve sımsıkı sarılmalı Lily'e, sevgiline ve hayata...

justine dedi ki...

Yok Atzeciğim, bahar sendromu değil bu, tanırım ben bahar sıkıntısını:) Hem İzmir'de yaz "somut" olarak sıkıntısı verir, çok sıcaktır filan, baharın kalması iyidir böylelikle.

Neyse, neyse;p

Sevgiler canım.

justine dedi ki...

Cüneyt, n'aber?;)

Hakan Bıçakçı'nın adını son zamanlarda çok duydum ama bilmiyorum kitaplarını. Kara Kitap ise dediğim gibi çok iyi gidiyor. Ben Orhan Pamuk okuyucusu değilim, üç kitabını okudum sadece, dilini de beğenmiyorum. Cümleleri fazla zorlama, bozuk ve çok çok çok virgüllü. (Laf aramızda ben kendi cümlelerime ne çok virgül kullanıyorum, sonsuza kadar uzuyor, çok komik diyordum, benden daha abartılısını buldum sonunda;))

Ama Kara Kitap müthiş. Büyülü gibi bütün bölümler, elimden bırakmak zor geliyor. Gece, uyumadan önce okuduğum için, daha da geç yatıyorum!

Boşluk ve profile gelince; ultrasurf kullanıyorum ben, çok uzun süredir. Bugün, kumanda panelinde çok sorun vardı. Okuma listesi, izlediğim bloglar, ve tabii öğeler kısmı çarpı üstüne çarpıyla doluydu. Hepsini birden sildim öyle olunca. Polişka ve Lily bile gitti;) Neyse, zaten bütün izlediğim bloglar sık kullanılanlarda ve devamlı bakıyorum oraya.

Sevgiler canım, arada sesini duyayım böyle, merak ediyorum.

Mehmet dedi ki...

Orhan Pamuk'tan okuyup da en çok beğendiklerimi sıralarsam şöyle diyebilirim sanırım;
1-Cevdet Bey ve Oğulları
2-Kara Kitap
3-Sessiz Ev

En son yazdıklarından Kar ve masumuiyet müzesini okuyamadım. Masumiyet Müzesine birkeç kez başladım. Beni iten yanlarına direnemediğimden okumamı sürdüremedim.
Öne sürdüğüm iyi bir yazar olup olmadığı değil, daha ötesi şeyler belki. Onların da benimle ilgili ilintileri var.

Kara Kitap'ın güzel bir büyüsü var. Tam mezelik. Müzik ihmal edilmeden, tercihim küçük bir şişe kırmızı şarapla okunduğunda daha çok sözcükleriyle ilintilenebilecek güzellikte.
Neyse.
Sevgiler.

justine dedi ki...

Sevgiler, başta olsun bu sefer Mehmet, neyse demeden;)

Haklısın yazdıklarında, ben de bir yazarın iyi ya da kötülüğünü sorgulamam, bana uymamıştır o kadar. Dediğin gibi, benimle ilgisi vardır okuma keyfinin.

Sanırım benim Cüneyt'e yazdığım cevabı görmeden Kara Kitap için "büyülü" demişsin. Bu çok hoşuma gitti. Bu kitabı tanımlamak için tek kelime kullanmam gerekse, büyülü derim. Rüya gibi, kelimeler gün boyunca peşimi bırakmıyor. Tekrar edip duruyorum, işte tam büyü gibi!

Kırmızı şaraba bayılırım, bira ve kırmızı şarap benim içkimdir. Diğerleriyle pek aram yok zaten. Fakat üç, dört gündür faranjit yokluyor beni. Andorex sprey (ben gargara yapamam!) ve Dequadin pastil kullanıyorum iki saat arayla. Sinir bozucu bir süreç ve antibiyotiğe gerek kalmasın diye katlanıyorum. Sözün özü, Kara Kitap'ı eşlikçisi olmadan okuyorum şimdilik. (Tabii daha çoook elimde sürüneceği için, tavsiyeni dikkate alacağım ileride:))
Tekrar, sevgiler.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Bugün kırlangıç fırtınasının son günü, bakalım seni güldürecek bir bahane bulabilecek miyiz? Hımm. :)

justine dedi ki...

Aşağıdaki daireden berbat bir müzik sesi geliyor, gece kötü bir rüyayla uykuya başlangıç yaptım. Ama tüm bunlara rağmen, yine de güldüm!;) Ne güzel ayrıntılar buluyorsun sen Atze, vallahi harikasın.
Çok sarıldım canım.

October Swimmer dedi ki...

Orhan pamuk'un bitmeyen, bol virgüllü, kaotik cümleleri... Sıkmaktan öte insanın, o cümlelerin içine girip yaşayası geliyor

bir de Pamuk'un kitapları adeta kaliteli vodka gibi, içtikten sonra vuruyor sinsice. Üstüne düşününce aydınlanma yaşıyorsun, daha çok seviyorsun.

Masumiyet müzesininin son sayfasını okuyup kitabı kapattığım an nasıl nefret ettiysem, şimdi her geçen gün düşündükçe bir o kadar seviyorum.

Bazen aklıma kara kitap'tan-artık hatmedecek şekilde okuduğumdan- aklıma yerleşen, yeni hayat'tan alelade fırlayan küçük pasajlar geliyor, gülümsüyorum.

Neyse gecenin bu saatinde daha fazla uzatmayayım. "Celal Salik candır" diyeyim ve uyuyayım

justine dedi ki...

Sen neredeydin October?
Seslenmiştim, cevap gelmemişti. Biraz durmuştum ben de. Dün ilk defa erken uyudum. Saat 1 filandı sanırım ve şimdi çok başım ağrıyor, her yerim tutulmuş. Hemen çay koymalıyım. O demlenene kadar da kahve.
Sonra konuşuruz, olur mu?