(Rüya büyüyor, beş aylık olmuş bile.)
Bugün, sahil cıvıl cıvıldı. Çok yürüdük, tavla oynadık, kumru yedik, çay içtik filan. Yaz'ın sesi çok fazla duyuluyor, güzel ama gürültülü. Şamatacı, şiveger. Şiveger kelimesini bana sevdiren, kelimenin anlamı kadar bile "hak" vermiyor bana. Hiçbir tavsiye işlemez, iklim müsait değilse. Vücut iklimi.
Vücud ikliminin sultanısın sen, enfes şarkıdır. Enfes! Sesi de güzelse üstelik.
15 yorum:
Bak işte ben bir şey eksik diyordum. Hatırlatmış oldun; kumru... O kadar dolaştım bir oturup kumru yemedim. Hatırlamasaydım döndüğümde çok hayıflanırdım kendime. Evet khvaltı menüsü çıktı. Kumru, soğuk bira...
Şarkı hoş, eski bir nağme. Yalnız kafama takıldı. Karıştırıyor da olabilirim. Kelimenin söylenişi şivekar değil miydi?
:) yukardaki şarkıyı dinliyorum, pek manidar, pek hoş.
günaydın justine'ciğim. rüya pek şeker. annesi çok güzel. halası da ayrı güzel.
başım ağrıyor, tabii. kahvaltı yapacağım, arçil'i uyandıramadım. birazdan çıkıp, doktora gidecek, arçil'e rapor alacağız. sonra da bir sürü yemek yapma işi var. dün akşam sağlıklı vakit geçirsem, zamanında uyusam iyiymiş. birazdan kendime gelirim sanırım. çay içeyim.
öpüyorum.
Ya Vuslat, allah için şunu kumru ayran yap, olmadı benim için. Sabah sabah, bira! Of dur kahvaltı yapayım ben, sonra otururum. (Kelime iki haliyle de kullanılıyor, benim C. bana hep şiveger der, öyle kalmış aklımda.)
Periciğim, sana da günaydın. Hayatım fotoğraflarda Melike yok ki;) Poliş bozulacak şimdi, öyle bir fotomu koymuşsun ki tanımadı Peri bile, diyecek;p
hay allah, uyku mahmurluğu ve aceleden, clea'cığım. kusura bakma, lütfen.
justine, ben geldim. çok yoruldum. zeytinyağlı taze fasulye ve etli biber dolmayı ocağa koydum ama. sırada köfte ve ciğer var. mola verdim biraz. uykum var çok.
ben hiç duymamıştım bu sözcüğü. ne güzelmiş.
tamam. öptüm.
Eline sağlık canım, hadi yat biraz. Dinlen, sonra devam edersin. Oblomov öğlen uykularının nimetinden çok bahsederdi, bilirsin;)
Biraz geç kaldın. Ben kumruyu okuduğum ve cevap yazdığım gibi kordona attım kendimi ve dediğim gibi yaptım kahvaltıyı. Bu arada bira sabahları kahveden sonra kesinlikle içebileceğim tek içecektir benim.
Ben birayı hiç içki gibi görmedim. Meşrubat sınıfındadır benim için.
İçki deyince elbette rakı diyenlerdenim. Ve özellikle dost muhabbetlerinde...
Ama babamın fişini çektiğimi ifşa etme pahasına baharda ve yazda İzmir gecelerine martini de ısrarcıyım.
Sabah sabah nereden geldim ben içkiye?
Afiyet olsun
Sevgili Vuslat, sinir etme beni!;p Şaka yapıyorum, çok gülüyorum ben senin yorumlarına. Martini cümlen harikaydı mesela, bayıldım;)
Ya, ben sabah daha midene bir şey girmeden, ya da tam girerken eşlik edici içecek olarak, bira zor iş demiştim. Ama sen zaten meşrubat olarak görüyormuşsun birayı. Eee, daha ne denir ki bunun üzerine:)
Kahvaltımı yapıp, güzel bir kahve içtikten sonra buz gibi bir bira bana da garip gelmez tabii.
Ve afiyet olsun, çok sevgiler.
A, Vuslat ne zamana kadar İzmir'desin sen? Deadline nedir?;)
Eğer sürgünümü ilgilndiren acil bir iş olmazsa öykümü bitirene kadar kalmayı düşünüyorum. Öykümü de pazar günü bitirmiş olmayı umuyorum. Aslında daha hızlı bitirmeliydim ama tembellik ettim. Bir de bütçe meselesi tabi...
Benim bir huyum vardır. Sürgünümde kahve dışında ve tabi içkilerim, herhangi bir şeye para vermediğimden yılın belirli dönemleri bür süreliğine kendimi zengin hissederim ben. Param birikmiştir. Sonra bu para bana batar ve İzmir başta olmak üzere çeşitli şehirlere gider iyi bir otele yerleşir ve param bitene kadar yazarım. Benim bu şekilde yazılmış o kadar çok öyküm ve hatta iki romanım var.
Fakat üzülerek belirtiyorum ki bitmemiş bir o kadar roman denemem de var... ama param bitince onlar da yarım kaldı...
Böyle işte...
Ne güzel. Parayı biriktirmektense kullanan, harcayan insanları severim. (cüneyt -kıyıya vuran hayaller bloğunun yazarı-, duysun, böyle bir yazışmamız olmuştu onunla;p)
Kolay gelsin sana o zaman, belki karşılaşırız sahilde, kemeraltı'nda, alsancak'ta, herhangi bir yerde işte;)
Sevgiler çok.
Belli olmaz, belki... Belki karşılaşmışızdır bile...
:)
Justine, ne kadar çok yazmışsın, bayıldım. Aklıma bile gelmedi firefox yüklemek, sayfanı görmek olmasa ucunda uğraşmazdım bile. Şimdi hiç sorunsuz açılıyor sayfan. Conrad'lı fotoğrafın, Rüya, klorak işkencesi, yönlendirilen rüyalar, diego, ne kadar çok bira açılmış, kapakları biriktirene araba verseler... :))
Çok güldüm, kalkıp gülüp, oturdum, öyle okumaya devam ettim çoğu yerde. :))) Bence de sen anne olmalısın. Lokal bakınca tamam da, şöyle bir on yazı birden okuyunca sadece bebeğin biyolojik annesi değilsin. Halbuki hormon, hâl tavır, düşünce akışı, daha ne diyeyim.
Güneşle eş zamanlı gelmiş neşen yerine, sanki. Yalnızca yorumlarda değil, yazdıklarınla bile şakalaşıyorsun şimdi. Heyecan, arzu, şehvet... ay dur, sustum. :)) Sana alfabenin üçüncü harfi çok yakışıyor. :)
Öptüm.
Ya bu arada pardon bir düzeltme yapmam gerekiyor şimdi fark ettim. Şimdi ben iki roman bir sürü öykü ve bir o kadar da yarım kalmış var dedim ya... Buradan yazarlık yaptığım ya da böyle bir iddiam olduğu sonucuna varılmasın. Bu benim otel eğlencem. Yani bazen öyle oluyor ki anlatabilme isteği içimi dolduruyor ve o an işte kendimi kapattığımda kaleme sarılıyorum. (Ben kalemle yazarım ancak daha sonra klavyeye geçerim)
ve bunlar oldukça, oldukça amatör çalışmalar oluyor.
Sadece yanlış bir izlenim vermemek adına bir düzeltme...
Sevgiyle...
Atze, çok çok çoooook yoruldum bugün. İkea'dan nefret ediyorum ve alışverişten de.
Bir çay koyayım şimdi, koltuğa uzanacağım.
Ve, "birisine", bloğun benim için nasıl iyi bir şey olduğu konusunda verilecek en iyi örneksin sen. Gülümsettin beni;)
Sevgiler çok.
Anladım Vuslat.
Ben yüksek lisans yaparken tüm seminerlerimi, ama hepsini elle yazdım. Sayfalarca! Sonra tez yazmaya gelince iş, hocamın da önerisi ve ısrarıyla bilgisayara geçtim. İki iş yapmak seni çok yoracak, demişti. Yazıyorsun, ellerin kopuyor yorgunluktan ve temize çekiyorsun sonra da. Ama elle yazmayı severim.
Sevgiler çok.
Yorum Gönder