Cuma, Mayıs 27, 2011

yazının ve yağmurun gücü

(Pixdaus sitesinden.)


Bugün, sabahın köründe nöbetten geldim. Duş, pijamaları giyme filan derken sabahın körü normal insanların işe gitme saatine dönmüştü zaten. Arabayı çalıştırdığımda saat tutmuştum, on dakikada eve varırken, on üç dakika park yeri aradım! Bir saat daha geç çıksaydım işten, o değerli park yerlerini bana bırakıp, işe gidecekti insanlar. Neyse, kader.
Uykum gelmedi bir türlü, nöbette yarım yamalak bir saat kadar ancak uyumama rağmen uykumun gelmemesine şaşıra şaşıra girdim yatağa. Kitabı elime aldım (evet, o meşum(!) kitap;p) bir saatten fazla okudum. Yazar, sinemanın ruhumuzu ele geçirdiğinden bahsediyordu. Siyah beyaz, eski  filmlerden. Ne tuhaf, aklıma ilk önce Ingrid Bergman geldi. Vallahi;) Casablanca özellikle. İlginçtir o filmi oturup baştan sona hiç seyretmemişimdir. İyi bilirim görüntülerini, konusunu elbette, fakat izlemedim. Siyah beyaz filmlerdeki uyuşturucu his, çok tanıdık. Birkaç sayfa okur, yatarım diyordum, bir kaç bölüm oldu o iş. Öpüş* okumuştum. Döndüm, tekrar okudum. Tanrım, yazı ne kadar güçlü! Hayran kaldım, çok etkilendim. Yazıyı, sadece o yazıyı düşünerek uyumuşum.

 --------------------
Kısa kısa;

-Öylesine, basit bir makarna salatası yaptım. Çok güzel oldu. Bira ve salata keyfi yapacaktık güya Poliş'le, taşındığımız evi su basmış. Emlakçı açık bırakmış sanırım camı, yağmur suyu yavaş yavaş dolmuş içeri. Aferin yağmura.

-Pixdaus sitesinden fotoğraf alıp, buraya koyuyorum bazen. Bilmiyorum fotoğraf sahipleri rahatsız olur mu? Bu fotoyu da nuh zamanında kaydetmişim bilgisayara iki saattir kullanıcısının nickini bulamıyorum. Of ya, valla kendi fotonu kullanmak gibisi yok dostlar, izin derdi yok, kafada soru işaretleri yok. Of yani! (ve hâlâ bulamadım, olmadı kaldırırız artık, ne yapalım?)

-Bugün 27 Mayıs'mış. Miş, mış, miş, mış.

-Ben lisedeyken devamlı ama devamlı Adnan Menderes'le ilgili kitaplar okurdum. Fatin Rüştü, Hasan Polatkan ve Menderes için çok üzülürdüm. Şimdi büyüdüm, değişmedi durum, olay hâlâ üzücü. Ama artık çok konuşmuyorum. Allah rahmet eylesin.

-Beni İstanbul nasıl bir havayla karşılayacak acaba? Hani yağmur, sular seller filan.

-Yukarıdaki hiçbir şeyle ilgisi yok ama, Albeni Tane Tane ne güzel bir şey. Bayıldım bayıldım, ki ben Eti hayranıyımdır. 'Eti'ciyim işte, bu kadar basit;p

-Kendimle konuşurum ben zaman zaman; "kızım, o kitap bitecek!", gibi.

-A, kitapta şöyle bir cümle de vardı; "Ama kitapları, o zamanlar, kendi keyfim için değil, tam bir Türk gibi, ilerde bana yararı olacak şeyler diye görev duygusuyla okurdum. İlerde yararı olacak şey ise şimdiyi hiç mi hiç kurtarmaz!" 

-Asla kitapları bir yükümlülükle okumadım. Ne çocukken, ne gençken, ne de şimdi. Ama bir şeyi çok istemek ve onu yapmanın uzaması uzaması, zorunluluk cümleleri kurduruyor insana.

-Albeni maddesinde bitseydi bu yazı, çok şık olacaktı, ne yapalım olmadı işte.
--------------------
*Kara Kitap'ta bir bölümün adı.

16 yorum:

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Burada da yoğun bir fırtına ve yağmur vardı. Hatta az önce Marseilles’min onun için özenle yaptığım (Beceriksizce yerleştirilmiş taşların üzerine tahtaların daha bir beceriksizce üst üste yerleştirilmesi ile oluşturulmuş) kulübesi yıkıldı. Gerçi Marseilles o güzel yuvayı pek sevmediğinden olacak oraya pek gitmiyordu. –aslında hiç- sorun olmadı yani.
Her neyse, Casablanca filmini hep sevdim. Garip bir heyecanla filmin ortalarında söylenen Marseilles marşı o filmi her izlediğimde gözlerimin dolmasına sebep olur. Hatta yanılmıyorsam geçen ay o filmi bilmem kaçıncı defa izlerken o marşta ayağa kalkıp evin içinde yumruğumu kaldırıp eşlik bile etmiştim. Dışarıdan biri görse ne düşünürdü acaba? Sinema ruhumuzu ele geçirmiş midir? Sanmıyorum. En iyi ihtimalle hayal gücümüze etkimiştir ki bu bence oldukça olumlu. Gerçi hayal gücümüzün sınırlarını (görsel anlamda) çizme kaygısı da bir o kadar olumsuz bir etki aslında. Bu anlamı ile sinemadansa kitapları daha bir doyurucu buluru. Her ne kadar yazar tasvirleri örneklense de son noktada okuyucu kadardır yazar. Ne eksik ne fazla…
Ev için geçmiş olsun. Makarna salatası fikri hoşuma gitti. Hatta az önce gittim baktım kilere beş kiloluk devasa bir makarna çuvalı buldum. MUTLUYUM!
İnsanların ne şekilde olursa olsun ölüme götürülmeleri acıdır. O insanlar binlercesinin katili bile olsa böyledir bu. Mendereslerin siyasal görüşlerinden oldum olası tiksindim. Pratiklerinden de ama ölüme gitmeli miydiler? Sanmıyorum. İnsan bu kadar aciz olmamalı. Ve insan bu denli acizleştirilmemeli. Onların acizleştirilmesidir ki beni eksiltir. 30 Mart, 6 Mayıs ve 27 Mayıs da da olduğu gibi…
Ve yıppiiii Albeni! Çocukluğumdan beri severim. Benim çocukluğumda Aydede bisküvileri falan olurdu. Daha sonra çıktı bu kuşak. Ne severdim! (Aşırı heyecan) Yarın ilk dolmuşla sipariş edeceğim…
Bu yorum bu kadar uzamasa iyi olurdu ama neyleyim can sıkıntısı işte…
İyi geceler, sevgiyle…

pelinpembesi dedi ki...

şimdi sen istanbula gideceksin kesin atzeyle tanışırsın.kıskandım yine :((

justine dedi ki...

Vuslat, sen Midyat'a döndün değil mi? Demek orada da hava böyle fırtınalı. Sıcaklık nasıl peki? Burası yağmura rağmen sıcak.

Marseilles'in bir fotoğrafını koysana bloğuna diyecektim ki, üşenmedim, tekrar bloğunu aradım taradım ve buldum! Aslında geriye dönük okuma yapıyorum yazıştığım kişilerin bloglarında ama o muhteşem şey kaynamış arada. Nasıl güzel, nasıl tatlı bir köpek o! Tüm fotolarına baktım, hatta bir ara adını ne koyacağın konusunda küçük çapta bir anket bile yapmışsın. Poliş yorum yazmış üstelik;) Çok sevdim köpeğini, harika bir şey o.

27 Mayıs konusuna girmeyeceğim, çok üzücü bir olay ve evet, ben de 'Menderes ve takımının' fikirlerini paylaşmıyorum.

Yorumunu istediğin kadar uzatabilirsin Vuslat, zevkle okuyorum seni. Ve, Albeni harika, unutma sakın almayı;)

Sevgiler çok.

Clea dedi ki...

küçükken "cino" vardı hatırlıyor musunuz? bayılırdım, kayısılıydı galiba. ve evet Marseilles çok güzel bir köpek:)

justine dedi ki...

Hah ha, valla hiç gülesim yoktu Buket! Bak hâlâ gülüyorum;) Neden gülesim yoktu, çünkü akşam yemeğinde Poliş'e Kara Kitap'tan okuduğum yerleri anlatmaya çalıştım, şarap da içiyorum şimdi, biraz hüzünlenmiştim kısaca. Ama sen var ya, harikasın;)

İçini rahat tut şekerim, bu bloğa yazmaya başladıktan sonra ilk gidişim olmayacak İstanbul'a. Ne Peri'yle ne de başkasıyla görüştüm.

Her şey yolunda, sakin.

Sarıldım Buket.

justine dedi ki...

Polişka, hadi gel salona film seyredelim bu akşam;p Arada Cino'dan da bahsederiz;)
Hadi!

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Ben onu portakallı diye hatırlıyorum. Hala üretiliyor mu acaba? Hiç rastladığımı hatırlamıyorum

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Kafam cinoya gitti birden diğer yorumu atladım. Ben Midyat'tan çoktan çıktım. Yeni bir sürgündeyim. Daha kuzey ve daha doğuda bir yerler... Evet isim ile ilgili bir ankey yapmıştım ama Marseilles'de karar kıldım. Benim için anlamı büyük... Mevcut ikametgahım dağların tepesinde ve kuzeyde üstelik biraz da doğuda olunca hali ile serin bir yer. Şu an üzerimde kazak ve hırka var. Zaten biraz daha üşürsem köpeğimi rahatsız edip dağlara doğru biraz yürüyüş yaparız onunla. İyi geliyor.
Ya uzatmayayım. geçen gece yine Marseilles ile yürüyüşteydim. Buralarda fener falan alamıyorsun gece yanına. Pek sağlıklı değil. Her neyse bir ara benimki uzaklaştı. ben de biraz daha yürüdüm. Tam o arada arkamdan doğru bir şeyin paldır küldür üzerime doğru geldiğini duydum. Öyle komik bir andı ki o an o gelen Marseilles de olabilirdi, bir yaban domuzu yada kurtta. Kalakaldım öylece... Umarım Marseilles'dir diye iç geçiriyordum ki benim ki patileri ile sırtıma tırmanınca rahatladım. Bu gece önlem olarak Marseilles'ye tahta çıngırak falan takabilirim aslında neyse...
Tekrar iyi geceler...

Clea dedi ki...

vuslat nerelerde dolaşıyorsun ya? bence de çıngırak iyi fikir:P

justine dedi ki...

Cino hem kayısılı hem de portakallıydı sanırım. Unuttuk tabii, ben çocukluğumdan beri görmedim o çikolatayı.

Her neyse, geçelim.

Vuslat, dikkat et kendine. Gece yürüyüşleri harikadır ama lütfen güvenliğin için önlem almayı unutma. Çok sık memleket değiştiriyorsun sen, zor olmalı.

Sana da iyi geceler, biz filme başlayalım artık, sevgiler.

Adsız dedi ki...

hey, cino hala var! kıyıda köşede kalmış bakkaliyelerde satılıyor ama tadı eskisi gibi güzel gelmiyor. istanbul'da size getiririm, bakalım bana katılacak mısınız? :)

C.

justine dedi ki...

Deli;)

Ayça Yaşıt dedi ki...

Pazar, Pazartesi, Salı parçalı bulutlu. Bugün yağmur yağdı, ahmak ıslatan diyeyim en fazla. İstanbul bir acayip, bazen orada yağar burası günlük güneşlik, burası sağanak bir de rüzgar, orası açık... Yine de sıcak şu günlerde. Ama bedenimin termometresine dayanarak "sıcak" dememe güvenme :), yanına hafif kalın birşeyler de al, ihmal etme.

Öpüyorum.

justine dedi ki...

;)
Ben hep çizmelerimle gidiyorum İstanbul'a Atze. Artık sandalet filan giymek istiyorum, sıkıldım çizmeden, monttan. Ama daha var, izne. Belki o zamana kadar günlük güneşlik olur her yer.

Çok sarıldım.

Hayal Kahvem dedi ki...

Öpüş'teki sırrı çözdünüz mü?

justine dedi ki...

Paragrafların baş harflerinin Celal'in ev adresini vermesinden bahsediyorsunuz sanırım, evet biliyordum. Ama yazının da ötesinde okuyan herkesin kalbine bıraktığı sırsa sorduğunuz, onu bilemem işte;) Çok güzel bir bölümdü ve ben hayranlıkla okumuştum.

Bu arada, hoşgeldiniz Hayal Kahvem, nöbet sonrası oyalanma hâllerindeyim, oysa hemen uyumam gerek!;)
Sevgiler.