Cuma, Mart 18, 2011

hasta

Psycho, 1960 / Janet Leigh


"...
Voodoo kız biliyor ki
maalesef lanetli.
Durumu felaket zor
çünkü biri ona çok yaklaşınca

iğneler kalbine daha çok saplanıyor."

                   t. burton/voodoo kız

Hastalık, sabah acıyla uyanma, gece seyredilen film, diş fırçalarken bir yere yaslanma ihtiyacı,  bilgisayarı kenara itme, battaniye, sıcak salon, yatağı özleme, dünyada çekilmiş en aptal film, sıcak su torbası,  ağlarken yağmur sesinden nefret etmek, yarıda bırakılan bir film daha, sabahın köründe mesaj yazmak, tekrar sıcak su torbası, arka arkaya alınan ilaç, sesini kimsenin duymaması, açık kalmış tv, ses yok, tansiyon aleti, ellerini karnına bastırıp dua etmek, evde yağmur sesinden başka sesin olmaması, çığlık, iyileşmeyi istemek, ağrı, ağrı kesici, küfretmek, salona gitmeyi istemek, aydınlık, yatak odası cehennem, bütün acı orada kalacak sanki, sabah yedi, gözler ağrıdan açık, saat bir, acıya bedenin dayanamaması, uyku, kâbus, rüyada herkesin olması, korku filmi gibi gülen yüzler, vücudun artık serseme dönmesi, koltuğa iki büklüm gitmek, yağmur sesi, ağrın gibi düzenli, hazır çorba, iyileşmek için saçını tarama, derli toplu hastalık, çay, sızı, yağmur, yemek programı, hastalık.

Kısacık ömür, ne kadar ciddi olabilir?

On yıl önce -yok daha fazla-, okuduğun kitaptan 'sayıkladığın' satırlar uykuna sızar;

Yoksul ve zavallı bu zenginlik! Yoksul ve zavallı bu kâşane! Yoksul ve zavallı bu insanlar! Yoksul ve zavallı!"*
------------------------
*Schrödinger'in Kedisi (Kâbus)/a. Alatlı

15 yorum:

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Geçmiş olsun...
Çabuk iyileşebilmen temennilerimle...

justine dedi ki...

Teşekkürler Vuslat, çok düşüncelisin.

Biraz daha iyi sayılırım, sabahı düşününce gayet iyi hatta. Soğuk algınlığı filan değildi bu, onun için biraz ellerim kollarım bağlı kaldı. Tam bir çaresizlik. Eyüp peygamber büyük adammış, hani bir laf vardır; allah kimseyi açlıkla imtihan etmesin denir ya, ben sabah hep şöyle sayıkladım; allah kimseyi hastalıkla sınamasın.

Biraz önce servis geldi, ankastre ocak için. Bir türlü düzelemedi, gelip duruyorlar. Konuşmak zor geldi onlarla, çay içmiş biraz kendime gelmiştim ama yine de eziyetti konuşması. Yağmur hâlâ yağıyor mu dedim, camdan dışarı bakarak. Görüyordum oysa:) Biraz çiseliyor dediler. Güzel dedim, gülümsedim. İşleri bile olsa bana yardım için gelen insanlara minnet hissiyle doluyorum. Çok yoğun bu duygu. Bir yandan hemen bitsin işleri, koltuğa uzanayım diyorum bir yandan da boş yere zahmet verdim adamlara diyor, çay kahve ikram etmeye çalışıyorum.

Şimdi sen geçmiş olsun dedin ya, çok önemli bu inan.

Sevgiler.

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Seni fazla yormayayım o halde. Ama söylemeden geçemeyeceğim. Ben küçükken annem yağmur yağdığında hep ışıkları ve sesli diğer aletleri, kapatır ve şöyle derdi: "Hadi çocuklar gelin biraz yağmuru dinleyelim. Bakalım bize ne anlatacak" Kardeşimle ben sessizce gözlerimizi kapatır ve yağmurun düzesiz vuruşlarına dalardık. Düşler kururdık iyi biliyorum içinde kavuşmaların olduğu düşler. Sevinçlerin olduğu düşler. Annem ise hep buğulu bakardı bizlere. Bu gün anlıyorum ki o sesler ve düşlermiş onu yaşadığı onca şeye rağmen hayatta tutan. Yağmurdan güç alırdı yani. Sen yağmuru dinlemeye çalış. ;İşe yarar mı bilmiyorum ama yaramasını dilerim...

Adsız dedi ki...

Cok gecmis olsun Justine!

Sesin yorumuna karisip guzel geliyor, cok sukur!

Kocaman sarildim.

Yagmur

endiseliperi dedi ki...

hay allah ya... ağır geçiyor, demek justine. ağrı kesici fayda etmiyor mu? kendini çok sıcak tut, katkat çorap giy lütfen. ve hep sıcak bir şeyler iç. çikolata filan da olsa, hoşuna giderdi belki. çok üzüldüm, inan, başka bir şeye benzemez bu. canım, hastanede hemşire arkadaşın yok mu hiç böyle durumlar için, yardıma gelse. yalnızken çok zor. alt kat komşum sıkı sıkıya tembih ediyor, gece gündüz ne olursa bize haber verin, yardıma koşarız, diye. ben de sadece ona güveniyorum aslına bakarsan.

öpüyorum, çok geçmiş olsun.

kacakkova dedi ki...

merhaba justine,
gecmis olsun, umarim iyisindir simdi, degilse tez zamanda iyi olursun...
sevgiler.

pelinpembesi dedi ki...

geçmiş olsun justine,evde yalnız kaldığın zamana denk gelmesi kötü olmuş..şimdi nasılsın acaba?

endiseliperi dedi ki...

daha iyi oldun mu acaba,justine? aklım kaldı şimdi.

justine dedi ki...

Vuslat, sen anlattın, ben okurken senin fonuna bizi koydum. Annemi ve beni. Elimde değil, böyle oluyor her zaman. Empati değil, arınma çabası:) Şimdi, annemin bize böyle bir şey demesi çok zor. Tamam, çok tatlı, çok sevecen ve çok akıllı bir kadın ama demez yani. Ben söylesem -biraz edebiyat biliriz ya ondan-, güler geçer. "Ne anlatıyor, kalk bu saate kadar neden oturdun boş boş diyor", filan der benim annem:)

Hâl böyleyken anlattığın anı hoşuma gitti ve çok çok severek okuduğum bir kitabı hatırlattı bana. Hüsnü Arkan'ın Menekşeler Atlar Oburlar romanını. Burada da yazmıştım o kitap hakkında. Romanda anlatıcının annesi de senin annen gibiydi, hüzünlü, sessiz, kırılgan. Çok etkiliydi.

Yağmuru severim ben, sesini de. Ama bu sabahı nasıl anlatsam sana, kâbus gibiydi. Birden uyandım saat yedi gibi ve ağrının fon müziği yağmur sesiydi. Bir de nasıl düzenli yağıyor, deli edecek ya beni! Evde çıt yok, yağmur durmuyor. Kusacaktım, inan bana.

Neyse, şimdi iyiyim. Yağmur hâlâ yağıyor ve ben dediğini yapıyorum; depresif, bunalım kadınlar gibi değil, akıllı, uslu ve sakin onu dinliyorum:)

Sevgiler.

justine dedi ki...

Yağmurcuğum çok sağol, iyiyim şimdi. Ben de çok çok sarıldım. Yine selamlar, siz ikinize:)

justine dedi ki...

Kaçakkova merhaba ve dileğin için teşekkürler.
Bir de hoşgeldin, bak hastalığım seni buraya getirdi, demek ki neymiş; her işte bir hayır varmış:)

Sevgiler.

justine dedi ki...

Buket teşekkürler canım, yalnızlık konusunu annem de açtı telefonda:) Oluyor öyle, olsun ne yapalım?:)
Sevgiler çok.

justine dedi ki...

Canım Peri,
bu beter bir şeydi, geçti sanırım. Ben kendisini çok dinleyen biri değilimdir, hiç olmadım. Soğuk algınlığında bile ilaç içer, yatar düzelmeye çalışırım sessizce. Ama bu sefer yanımda biri olsaydı naz yapardım valla:) Neyse, yine de kimseyi rahatsız etmedim telefonla filan. Bir mesaj attım, o da sayılmaz:)

Salon çok sıcak şimdi, koltuğum rahat, uzanıyorum. Kucağımda laptop var, okuyorum sıkılınca da kenara koyup tv'ye bakıyorum. Yalnız... Bir sorun var evet, akşam yemeğim yok! Dışarıdan sadece peynir ve domatesli pizza söylemiştim öğleden sonra. İki dilimi zor yedim. Çay içmek için o çaba da. Şimdi acıkıyorum yavaş yavaş. Mide bulantım biraz geçti gibi. Dışarıdan bir şey söylemem sanırım, aklıma sipariş gelince bulantı yine başlıyor. Canım ıspanaklı peynirli börek istiyor ama şu basit olanlardan. Hani sigara böreği gibi sarıp, fırına veriyorsun ya. Üzerine de tahin sürüyordum ben. Biraz gücüm olsa onu yapmaya kalkacağım. Tekrar çay demlerim yanına.

Çikolata demişsin, dün değil ondan önceki gün Özsüt'ten profiterol ve aşure almıştım. Yemeği unutmuşum! Belki yemekten sonra iyi hissedersem yerim profiterolü. Üzerlerinde son kullanma tarihleri yazıyor, bayatlamamışlardır herhalde. Aşurenin daha çok günü var da profiterol yarından sonra nanay:)

Hemşire arkadaş meselesine gelince, sen bahsedince aklıma geldi ve çok şaşırdım. Valla on altı yılı geçiyor çalışma hayatım, hastanede. Bir tane bile hemşire arkadaşım yok! Hiç yok:) Hah ha, komik değil mi bu? Yani bana üç tane hemşire say, ezberden, hızlı hızlı filan deseler, sayamam. Nurse Betty diye bir film seyretmiştim, çok hoştu. O sayılmaz ama sanırım:)

Eski evimde Laden teyze vardı, kapı komşum. Çok iyiydik biz onunla. Devamlı görüşmüyorduk ama iyiydik. Yaş farkımız da vardı fakat güzel sohbet ediyorduk. Kemalist İzmirli teyzelerdendi, olsun onu bu haliyle sevmiştim ben:p
Şimdi burada kimseyi tanımıyorum. Apartman yeni, insanlar yeni, ben yabaniyim:) Geçelim hızla, idare ederim ben.

Sanırım börek yapacağım, başka çarem de kalmadı zaten. Hep dediğim gibi; değiş tonton!

Çok sarılıyorum, teşekkürler.

endiseliperi dedi ki...

biraz daha iyisin, sevindim buna. hatta börek yapmaya bile niyetlendiysen... canım yaa, şu an fırının içinde ıspanaklı börek var, nasıl üzüldüm canının istediğini söyleyince. ben izmir'e taşınamam, arçil izmir de bir üniversiteyi kazanırsa ancak. ama sen emekli olunca istanbul'a taşınabilirsin. canım börek istiyor, diyince, aa bende var derim sana, hemen getiririm. tahini sen daha önce de demiştin, çok yabancı gelmişti bana. benim böreğim bildiğin börek, çok güzel olmuştu ama. şimdi yapacaksın ve yiyeceksin, diye böyle anlatıyorum. mutfakta fırının karşısınd adur, hiç üşüme ve yarın da dinlenmeye devam et, lütfen.

öpüyorum çok, sevgiler.

justine dedi ki...

Canım, yaptım ben böreği. Fırında şimdi ve çayım da demleniyor:)

Ya, tahin olayını ben de bilmezdim. Sonra baktım netten filan, bir süredir tahin ve süt karışımını sürüyorum sigara gibi sardığım böreğe, çıtır çıtır oluyor. Bir de ıspanaklı börek kesinlikle peynirli olacak benim için. Peynir mümkünse tulum, kaşar filan olmalı:) Öyle sade sevmiyorum.

Mutfak sıcak, aslında İzmir sıcak artık. Eski soğuklar yok canım, yağmur yağsa bile yaz geldi artık.

Arçil İstanbul'u kazansın lütfen ve siz gelin İzmir'e. Evka 3'e taşınmayın ama oraya gidemiyormuşum ben:)

Başka başka, hah tamam. Yemek programını (masterchef) kaçırmışım börek yaparken. Hâlâ devam ediyor fakat yemek hazırlama kısmı geçmiş. Şu an gördüğüm görüntüler çok sert. Kocaman adamı ağlattılar ya, dayanamam ben böyle şeye. Neyse ben fırına bakayım bir, sonra kimler elenecek bir göz atarım yine de:)

Sarıldım canım, çok tatlısın sen.