Perşembe, Mayıs 05, 2011

belki yanlış ama ahenkli





"...
İnsan başkalarının kendisini umursamadıkları, gerçekten umursamadıkları duygusuna yıllarca katlanmak zorunda kalır; sonra bir gün, gittikçe artan bir korkuyla asıl umursamayanın Tanrı olduğunu anlar: Yalnızca umursamadığını değil, şu ya da bu yolu seçmesine hiç aldırmadığını.
...
-Tanrı'ya yaklaşmak için insanın çok bilgisiz olması gerek. Ben galiba her zaman gereğinden çok biliyordum.

..."
l. Durrell/Justine (Can Yayınları-çev; Ülker İnce)

--------------------------

Dün akşam, bende bile cevabı olmayan bir sorunun cevabını vermeye çalıştım, başka birisine. Biraz insafsızdı, farkında değildi tabii, suçlayamam. Ben öylesine oturuyordum. Yalan yanlış bir şeyler söyledim. Hayatım hakkında hiç ama hiç plan yapmıyorum, diyemedim. Kıymetli bilgileri vardı, soru soran kişinin, anlattı, anlattı, anlattı. Konuşmasının arasına girebildiğim sürede "evet, haklısın aslında, ben öyle bilmiyordum ama", filan gibi cümleler kurmaya çalıştım. Sonra sadece onun hızlı konuşan ağzını gördüm, gerisini hatırlamıyorum.
------------
Ada'da (Büyükada) yanlış olan bir şeyler var. Hayır, esnafın hizmetten çok parayı önemsemesi, tek ulaşım aracının fayton ve bisiklet olması ve at pisliğinin bütün yerleşimi kokutması değil yanlış olan, başka bir şeyler var. Kesinlikle daha derin ve çözümsüz. Kimse farkında değil. Hayır tek uyanık ben değilim, ben de farkında değildim. Öyle oluyor, oranın havasındaki uyuşturan şey düşünmeyi engelliyor.
-------------
Kara Kitap milim ilerlemiyor. Alık alık etrafa bakıyorum tüm gün. Dün mesaim vardı, çalışmam bitince tavla oynayıp durdum. Şansım yoktu, elbette yenildim. Oyunlarda atılan zarların, Durrell'in bir lafıyla ilgisi var; "şunu anlıyorum ki, herkes bizim kişiliğimizin ancak bir yüzünü bilebilir. herkese prizmanın başka yüzünü gösteririz." Hadi oradan Justine, metafor dediğin şey her zaman olmaz, aptal aptal düşünürsen oyunda yenilirsin o kadar. Bir şeyine oynamamıştık ama keşke tatlı filan ısmarlasaydım millete, neyse bir dahaki mesaiye artık.
-------------
Dün çok ağladım. Sinirlerim (çoğul bu!) bozuk sanırım. Hazır puf böreği almıştım, pratik olsun diye. Fritözde yapılıyormuş, yüzümü yıkayıp kendime geldikten sonra kalktım fritözü temizledim. Bulaşık makinesinde temizler vardı ve döndükten sonra çıkan bulaşıkları lavaboya koymuştum. Onları yıkadım, meyveleri yıkayıp tabağa koydum, telefonla konuştum ve dört dakika kızaracak denilen börekler fritözde yirmi dört dakika kaldı. Çok pratik yemekmiş, gerçekten hayran kaldım. Ve sanırım bir yemeğin pişme süresinin onu yapanın ruh haliyle de ilgisi var.
--------------
Ada'da bir hastane varmış. Heybeli'deki kapanmış depremden sonra, ama Büyükada'daki duruyormuş yerinde. Oraya tayin istemeyi ciddi ciddi düşündüm. Ada ile anlaşabilirim gibi geliyor bana, düşünüyorum da bende de yanlış olan bir şeyler var.
-------------------------------------------------------------------
p.s.: Karıncalı fotoları ve iki parçanın (yazıya koyduğum şarkılar) müthiş uyumsuz olduğunu düşünürken büyük bir ahenkle buluşmalarını seviyorum.

4 yorum:

Vuslat AKTEPE dedi ki...

Bilmem ki neden insan kendi duvarlarını örer, kendi mahpusunu yaratır. Ada hakkında içimde oluşan tek duygu; "sular ortasında, sulardan ırak" olmuştur hep. Bir biçimi ile tutsaklık değil de nedir. Belki de yanlış olan budur. Tutsaklığına gizlenmiş insanların kendilerini kabuklarının sınırları ile tanımlamaları...

Uçabilmek kadar özgür müdür mesela? Bir tüpün içinde de olabilir pekala. Yüzebilmek kadar uçsuz mudur mesela? Tonlar çeken metal bir tasta da olabilir oysa. Ama ada, yalnızca çevrelenmiş bir kara parçası, hayatlarımız kadar... Yanlış olan da bu zaten. Kaçtığın hayatını (Burada genel bir ifade) kocaman bir adanın şahsında görüyorsun...
Evet büyük ada da yanlış bir şeyler var...
Belki de sende de öyle
Bilinmez geri kalanlarda da...

ps: Resim için bir öneri Mariam Matossian'dan Mayrigis

justine dedi ki...

Parça çok güzel Vuslat. Gerçekten çok güzel. Teşekkürler, duymamıştım ben daha önce.

Belki başkaları da dinler, link şu;

http://video.yandex.ru/users/k4500-com/view/147/

Clea dedi ki...

Ada'ya tayinini istemek mi? hayır hayır Justine bebeğim, o zaman Kaş'a iste tayinini, hem at pisliği kokusu da yok! İstanbul'a yakın olduğu için mi yoksa? cık, ya İstanbul'da olacaksın ya da uzağında. Clea böyle buyurdu:)

justine dedi ki...

Poliş, ama seninle gidecektim zaten. Sen, ben, ve... hah ha!
Nereye gitsem yanımda olacaksın canım, bu hep böyle olacak, iyi biliyorsun.