Salı, Ocak 25, 2011

kalbim "aşkla" sızlıyor

Edvard Munch/The Vampire (Love and Pain)


"Havada kurulmamış cümlelerin dağınıklığı. Soludukça, nefesim parçalanıyor. Çıkıp batan duyguların acısıyla dolu içim. Nezir'i hissetmekten kendime eğilemiyorum. Aklıma esintiler üşüşüyor. İmalar, işaretler.. Kalbime çekilmenin yolunu bilsem bir sızıyı büyütür, ona tutunmaya çalışırdım. Düşünceler, hayaller ürerdi belki.. dünyayla aramdaki boşluğu dolduracak. Varlığım günden güne anlam kazanırdı ve Nezir'e anlatacak bir şey bulabilirdim o vakit."
l. tekin/aşk işaretleri

Büyülü cümleler kuran bir büyücüydü o. Varlığımı hacimsiz yapan, gözlerime anlam kazandıran. Latife, ismiyle müsemma güzellik ve incelikti. Ve yazılarıyla iyi ki hayatıma sızdı.

Latife Tekin'in kitaplarıyla başka bir yazar sayesinde tanıştım. Yanlış hatırlamıyorsam Alev Alatlı bahsediyordu, Tekin'den. Onu siyasi bir duruştan ötürü savunuyor (sonradan komik ve tuhaf bir durum oldu, geçelim şimdi.) ve bir cep kitabı yazıyordu bu savunu için. Ben ilk önce Buzdan Kılıçlar'ı okudum sanırım, sonra muhteşem Sevgili Arsız Ölüm ve diğerleri geldi. Aşk İşaretleri'nin zamanını hatırlayamıyorum. Hatırlamak tuhaf olurdu belki de. Bu kitabı, kulağıma fısıldanır gibi okudum ve ben o sıralar utangaç bir çocuktum. Otobüse biner, ardımdan Nezir geliyor sanırdım, giderken gözlerimi kapatır Nezir'in gölgesini düşünürdüm, bir sokağın tehlikesini aşkla geçerdim. Siz peki, asıl tehlikenin aşk olduğunu bilir misiniz?


Tekin, kitabının bir aşkı değil, aşkın işaretlerini, bir "âşık"ı anlatacağını yazarken hiç ama hiç unutmamıştı, "elimde bir aşk kitabının hayalî ağırlığı var" diye başlıyordu cümlelerine. Nasıl masum, nasıl kutsal bir şey yaratacağını iyi biliyordu, merhametli, kederli, "parlayan iyilikle" dolu. Sessizliğin önemli olduğunu öğrendim ben, vicdanın ses ile yaralandığını. Orada bir Cihan vardı bir de ömrünü işaretleyen adam. Nezir.

Cihan'ın sevgisini tarif edişi beni uyuşturmuştu, dinleyin bir; "Varlığınızdaki güzel susuşa yüz çevirip ruhunuzun bütünlüğünü koruyan sessizliğe ihanet ettiniz mi? ... Büyü bozuldu... Onun maceralı sesi beni sardıktan sonra, içinde eridiğim aydınlık, kelimeler yoluyla keşfedilecek manalı bir âleme dönüştü birden. Dünya ve üstündekiler..."  Âşık olduğu adamın diline sığınıyordu kadın, soluğunun gücünden kendi varlığını hissedemiyordu. Bana soruyordu tam o sırada; "İnsan, kaderini vaadeden kişiyle karşılaşır da onu saflıkla, merakla dinlemez mi?"  Nezir'i fırtınalı bir havada görüyordu (neden olmasın, sevdiğimiz rüzgarla esmez mi kalbimizde?). Soğuk işlemez bir kadına öyle bir zamanda. "Öyle bir zamanlar" kadınları delirtir. Bir kadın en çok bunu bilir. Yüreği zehirlenir, Cihan bir değişimden geçer, kadın bir değişimden geçer, ruh itiraz etmez, gövde uyarmaz. Ah, can gözümüzün boyasında. Yanar, yalan yok! "Kelimelerin uçurumuna düşeceğim, hayatımın yanıltıcı gölgeler ortasında geçeceği aklıma mı gelirdi?" Sevgilimin kelimeleri, binlerce yıl önce okuduğum bu kitapla geliyor aklıma. Ben kelimelere tutuldum, onu tuttum sonra. Nasıl sarıldı bana, etrafı kim umursar!? Şimdi böyle güzel severken, Cihan'ı daha çok anlıyorum.

"Garip şey.. insan, yüzündeki belli belirsiz bir seğirmeye, kaslarının en hafif esneyişine yoğunlaşan birine bağlanıyor." Cihan'ı, Yener'i, Gülhan'ı ve Sait'i hatırlıyorum. Silikler elbet fakat Nezir'in peşinden gittikleri hafızamda net. Onun gölgesi gibi dolaşıyorlar. Hakaret ya da tersleme işe yaramıyor, kelimeleri büyülü Nezir'in. "Aptallar, dinleyin uğultuyu. Havada dilekler, dualar uçuşuyor, gökyüzünün kapıları garibanların nefesiyle açılıp kapanıyor." O'nun ellerine diğerlerinin ellerine uğramayan düşünceler doğuyor. Kelimelerle, zihinlerindeki yansımalar ve gözlerine dolan dünya arasında bağ kuramıyorlar. Öyle bir bağ kurup konuşabilecekler mi, biz okurken hep bunu düşünüyoruz. Aşktan ve büyüden sıyrılıp kendin olmak. Mümkün mü?

Oysa, "gökte bir yıldız titrer, sinirleriniz boşanır." Büyüsüne kapıldığın kişi sana hayatı öğretir. "Hayatı atlamayı". Hep bir filtre ile dünyaya bakmayı. Denize bakıp, apışıp kalınır mı ey faniler, Nezir o çocuklara boş bulunmamayı öğretiyordu. Gördükleriyle uyuşup kalmamayı. "Sır, gözlerimizde.. Gözlerin gösterisinde. Hah hah ha! Göstericinize kanmayın. Gösterisi hileli. Bu bir üçkâğıt. Her şeyi gizlemek için dönüp duruyor öyle. Dünyayı gösterir gibi yapıp. Göz, gerçeğin aynası değil, gerçeğin sırdaşıdır, sırların ajanı. Yutar mıyım hiç? İlk elden çakmanız gereken budur işte. Gözlerinizle yarışıp görüneni yaya bırakacaksınız.. her dakika, her saniye. Gözlerinize fark atamazsanız, gördüklerinize emilirsiniz. Hayatta dökülmektir bunun manası. Yaşamak, görüneni atlatıp görünmez olanı göğüslemektir. Anlayabiliyor musunuz? Haybeye yürümüyoruz, gecenin kalbini arıyorum. Dünyayı silkelemek kolay değil. Yoğunluk lazım! Hız alınacak bir yer. Kestirmeye çalışın, karanlığın özü nerde?"

Cihan'ın anladığını hissetmişti, "Sende dümenin Allahı var. Ama unutma, hayat boyu kız olacak nanesin." diyordu. Tanrım, nasıl korkmuştum okurken, Nezir her şeyi biliyordu. O siyah paltosu, rüzgarlı yürüyüşü, ünlemli ve tehlikeli cümleleri... hayır Nezir'le sevişilmezdi. Canlı canlı giriyordu adam uykuya! Mışıl mışıl dalınmaz diyordu, uykuya sızan büyücüydü o. Gülhan'ı bakışından dolayı uyardığını hatırlıyorum şimdi, o bakışla kendini göremezsin dediğini. "Gözlerinin önünü al." Tekrar ediyorum; Nezir her şeyi biliyordu. Cihan'ın onu deli gibi arzuladığını, o tutkuyu hissetmişti. "Cihan.. kızlığını mı göstermek istiyorsun, ha? Başkasını bul. Tamam mı? Benden sana evet gelmez." Burada kesin ağlamaklı olmuşumdur. Oysa bir aşkın içinde bin türlü aşk var. Nereden bilecektim o yaşta. O zamanlar keman dersi alıyordum, aklım fikrim ince mi sesini çıkarmaktaydı, ağlak olmak kolaydı, evet:)

Dünyada, neden bazı insanlar uçurumlarıyla dolaşır, düşündünüz mü hiç? Birilerinin içine düşmeleri an meselesidir. Onlara hafiflik çok görülmüştür. Nezir, sadece bir ışık olmasın?

"Yansımalar ortasında halkalanıp sözlerin dibe çeken yüküyle arkasından bakakaldık. Omuzlarının hareketi, astarı torbalanmış ceketinin savruluşuyla dengeleniyor. Yürüdükçe hava açılıyor önünde. Ardında rüzgarlı bir kapanış. Nezir.. Korunağın içinde. Hiçbir ışın hiçbir ses ona ulaşamaz. Yüzünde imaların kalkanı. Dört bir yana işaretler estiriyor. Ansız gölgelerin macerası!"

Herkesin bir nişanı vardı kitapta. Çığlık, Gülhan'ındı. Gökyüzünde yıldızları bile yoktu, ama O'na sahiptiler. Eşyaların gereksizliğini anlatıyordu Nezir onlara. "Adamın gökyüzüne cevabı, boktan bir çanta, küpe, kemer.. Şaşkınlar, birbirlerinin şaşkınlığını satın almak için yarışıyorlar. Anlamalı ve uzak durmalıyız böyle enayiliklerden."  Şimdi düşünüyorum da bir otel odasında hiç eşyam olmaması için uğraşırken bir "izm"den mi yoksa henüz okumadığım, tanımadığım Nezir'den mi etkileniyordum? "Zihnimizdeki ağırlıklarından kurtulup eşyalardan soğuyalım. Bir tekine bile sahip olmak için istek duymaya değmez." Hay, sen çok yaşa Nezir efendi, keşke sihrin bu zamana Cihan'ın etkisinden daha şiddetli sarksaydı. Cihan benim canım oysa.

Çok dayak yemişti zamanında Nezir. Hikâyesini ders alsınlar diye anlatıyordu, seyir olsun diye değil. "Hep birlikte beni döverlerdi..devamlı. Bir gün içime bir his geldi. Aklım yeni eriyordu daha. Kafamın boşluğunda, onları üstüme çeken ışığı gördüm. Anladım, beni dövmüyorlardı. Bana tapıyorlardı." Sonra, dövülen Yener'e bir nişan; "Dayak yiyorsan, Allah gibi düşüneceksin kendini. Ondan sonra bırak..vursunlar. Vuranlar niye vurduklarını bilemez, sen onların ruhuna hâkim olursun.."

Nezir'in parmakları düşünceliydi. Hayatın güzelliğine, tuhaflığına, sersemliğine karşı boş bulunmamayı biliyordu. "Hay hay! Aklımda!"  Hep böyle söylüyordu, işe yarasın yaramasın, ben okurken inanmıştım. Ve ne kadar masumdu Cihan, hep onun yanına gitmek istiyordu, "merak yüzünden mi?" diye soran bir kadın. Sesinin inceliğine düşer mi hiç Nezir?  "Ne denir? Veda!.."

Sevdiğimiz kişiye görünme arzusuyla dolup taşıyoruz. Oysa Cihan, Nezir'den elini çekse kaç yazar? Büyü orada mıdır? Kitabın sürprizini söylemem korkmayın, kim kime nefesini sunmuş, büyü bozulmuş filan, şunu söylerim ama; çirkinliğini kabul etmeli insan. Kitabı okuyunca bunu öğreneceksiniz. "Ama.. çirkinsin! Çirkinliğini kabul et. Işığı kesip atacak halin yok ya.. Seni eğri büğrü gösteriyor işte. Dünyada, evladım, güzeller çirkinleri çirkinler güzelleri görüyor, görecek.. Işık, düşünüp dengeyi kurmuş. Merak etme..tipsizliğin gözlerimizi ırgalamıyor. Üzülüp dertlenmen gerekmez."

Bu kitap, bıçak ucuna benzer bir acıydı. Lütfen siz de yaşayın. Pişman olmayacaksınız. Aşk pişmanlığı kaldırır mı? Yalnız kirpiklerinizi hazırlayarak girin içine. Kış ışığı soğuktur.

"Filtre!"


*Tüm italik ve koyu yazılar kitaptan. Tabii, yine de uyarayım dedim:)

Hiç yorum yok: