Çarşamba, Mayıs 06, 2020

"senin mi kan, yaralarımdan mı hey kaptan!"


"O, buruşuk haritalar üstünde yollar ve rotalar çizerken, sanki görünmez bir kalem de, onun alnındaki kabartma haritaya bir şeyler karalıyordu."


Tamamen tesadüfen dinlediğim yukarıdaki şarkı, aklımı henüz okuduğum (üç dört ay ancak olmuştur) o kitabın* sakallı, topal ve aksi kaptanına götürdü ve dilimde hep aynı cümle, "hey kaptan, aklım sende kaldı!". Kaptan Ahab'la buralarda olmadığım dönemde -sonunda- tanıştım. Sizinle konuşmadığım zamanlarda çok kadın, çok adam, çok çocuk ve çok hayvan tanıdım ama hiçbiri beni Ahab kadar etkilemedi, ondan çekindiğim kadar hiçbirinden çekinmedim ve onu dinlemek istediğim kadar hiçbirinin karşısına oturup ağzından çıkan sözleri beynime kazımak istemedim. Melville, Ahab'ı Ishmael'in ağzından anlatıyor bize, Ishmael her şeyden önce denizi çok seviyor, denizden ayrı kalmak tabutçu dükkanının önünde dikilmekle eş onun için, ölesiye kasvetli, bize öyle diyor, inanıyoruz. "Ishmael deyin bana." lafından başlayarak söylediği her şeyi aklımızın bir kenarına not ediyor, bu sayede kitabın sonunda denize açılacak, bir gemide tayfalık yapacak kadar iyi biliyoruz gemiciliği. Ben öyleyim en azından. :) Ahab'ın balina avcılığı için yapılmış ve donatılmış gemisinin adı Pequod, gemi Nantucket limanından bilinmeyene açılıyor, hedef balina avlamak elbet ama geminin diğer mürettebatına göre Ahab biraz daha net yolculuğun amacı konusunda, onun niyeti yıllar önce bacağını koparan beyaz balina Moby-Dick'le karşılaşıp öç almak. Bunu gemideki tayfalara ve yardımcı kaptanlara açıkladığı bölüm kitabın en çok etkilendiğim bölümlerinden biriydi, intikam tutkusuyla çırpınan bir yüreğin nasıl acı çektiğini böyle ustalıkla anlatan başka bir metin okumadım sanırım. Yok, haksızlık edemem, Shakespeare'in çoğu eseri ama özellikle Othello bu acıyı nefis anlatır. Zaten Melville'in Moby Dick'ini okurken çoğu zaman Shakespeare metinleri geldi aklıma, aynı coşkulu anlatım, aynı heyecan. Bloğu unutan unutmuş, okuyan kimse kalmamıştır da, olur a varsa biri buranın kitap anlatma, özet sitesi olmadığını bilir, onun için özet geçip okumak isteyenin hevesini kırmayacağım. Belki daha sonra, bloğa yazmak eskisi gibi sıradan ve rutin bir iş olursa benim için, o zaman anlatırım diğer karakterlerin bana düşündürdüklerini, yardımcı kaptanlar Starbuck, Stubb ve Flask'ı ama en çok Starbuck'ı! Ishmael'in yakın arkadaşı Queequeg'i (tanışmalarını okumak çok keyifliydi, kitabın en çok güldüğüm kısımları oralardı sanırım) ve özellikle Moby-Dick'i, o güzeller güzeli (hayır, bende etkili olmadı canavar imgesi) beyaz balinayı. Ama şimdi bir şiirle bitireyim yazıyı, çok çok gençken okuyup asla unutmadığım, handiyse ezberlediğim Gülten Akın şiirini yazıp noktalayacağım bu satırları. Bu olağanüstü şiiri, şairin romanı okuyup nasıl bir heyecanla yazdığını öyle içten, öyle derinden anlıyorum ki, aynı heyecanı şiiri her okuyuşumda hissediyorum çünkü, gözlerim doluyor etkisinden. Çok seviyorum seni Gülten Akın, şiirin canımdır. 

Göğü gördüm imkâna tutuldum düşü sevdim
dalıp çıkmalarım "orda bir şey"e dönüktü
kaç kez bir şey, başka bir şey

sıçradım hem yittim

hem belirlendim

derin durdum, teknenin altına girdim

sarstım

sarsıldım vuruşun gitgide usta vuruşuydu

sustum düşe düştüm
senin mi kan, yaralarımdan mı
hey kaptan
ne balinayım ben şimdi inadı içinde
ne senin mavi balinan**

-----------------



İki satır kendimizden bahsetmeden gidilmez, ateş almaya gelmiş gibi olur değil mi? Eee, nasılsınız görüşmeyeli? Beni sormayın! Bir garip hâllerdeyim, sıkıntı, sıkıntı, sıkıntı. Son olayları anlatıp hem kendimi hem de sizin içinizi daha da karartmayacağım ama hayatımdaki konuşulacak değişikliklerden bahsedersem eğer, taşındım en başta, İzmir'i yıllar sonra geride bırakıp İstanbul'a yerleştim. C. ile evlendik, birlikte yaşıyoruz artık, sadece bunu değiştirdi evlilik, izinlerde yaşadığımız simülasyon uzuuuuuun mu uzuuuuun bir duruma dönüştü böylelikle. Olsun bakalım.:p İstanbul'a alıştım, zaten yatılı okulu burada okuduğum için sorun olmadı alışmak ama etraftaki güler yüzlü insan sayısı azaldı birden, İstanbul gülmüyor dostlar, suratlar hep asık, her daim içki sonrası baş ağrısı hâllerinde. Bu da olsun bakalım, dert değil, biz de somurturuz koltuğumuzda. Aaa evet koltuk, yine koltuğumdayım ahah, bir bu değişmedi işte. Popomun izini bu sefer buradaki koltukta bırakıp gidiyorum yatmaya, artık Oblomov'un tembelliği mi dersiniz durumuma yoksa Bernhard'ın berjer koltuğunda çemkirmesi mi bilmiyorum, fakat ben, biri kurgu biri gerçek o iki adamı da seviyorum, öyle böyle değil hem, çok! 



--------------

* Ben romanı YKY baskısından, Sabahattin Eyuboğlu ve Mîna Urgan'ın müthiş ve şiirsel çevirisiyle okudum, tavsiye ederim. Fakat sakın ama sakın benim yaptığımı yapıp kitabın başındaki Urgan'ın yazdığı önsözü okumayın, önsöz güzel olmasına güzel, yalnız romanın en önemli kısmını anlatıyor, spoiler veriyor bildiğin, şok olmuştum okuyunca. Bir de yakınlarda  (2019'un sonlarındaydı sanırım) Sel Yayıncılık Deniz Keskin çevirisiyle romanı bastı, okuyanlar memnun, ona da bakılabilir. Ben bir de Ayrıntı Yayınları'ndan çıkan Chaboute' nin çizimlerini yaptığı Moby-Dick kitabını çok merak ediyorum, alınacaklar listemde var, elime geçtiğinde konuşuruz. 

** Şiiri şairin sesinden dinlemek isteyenler için nefis bir sitenin bağlantısını bırakıyorum buraya, ben belki milyon kere dinlemişimdir.