Salı, Ocak 10, 2012

Justine Brüksel'den.... ah pardon bildiremiyor!

(Foto şuradan.)


Dün gece Poliş'le konuşurken Brüksel lahanasıyla harika bir garnitür yaptığını söyledi. Öyle güzel anlattı ki yemeği, bu akşam yapmam kaçınılmazdı, eh zaten boş günüm, Mentalist'leri de bitirdim, akşam bir ziyafet çekeyim kendime dedim. Demez olaydım! Öyle valla, evdeki hesap yine çarşıya uymadı. Anlatayım; sabah geç kahvaltıma Mentalist'in son iki bölümü (4*9 - 4*10) eşlik etti, çay içip keyifle Patrick'in gülümsemelerini izlerken aklımda hep Brüksel lahanası vardı;) (inanın bana;p) Akşam altı gibi çıktım mutfak alışverişine, Brüksel lahanası ve biftek alıp üstüne dolaşacaktım güya, hava almak sağlıklıdır değil mi ama? Çok sağlıklıymış anladım, on beş dakikada hem alışveriş yapar hem de havamı alırım diyordum, aldım evet, havamı aldım tabii, lahanaları değil;p Neredeyse bulunduğum muhitteki tüm marketleri ve manavları dolaştım, yok yok yok. Sonra aşağıdaki Tansaş'a gideyim belki orada vardır dedim. Mini Tansaş'mış ama bana epey büyük geldi, bir heyecanla girdim içeri, ı ıh orada da yokmuş. Kasadaki kıza sordum, sanırsınız Sierra Nevada'da altın arıyorum, bir umut, bir istek. İleride bir market daha var ama, bilmem ki, dedi kız. Ben bilirim, dedim içimden, hah ha bugüne bugün hafiye gibi bir şeyim, Mentalist izliyorum ya;p Yok dostlar, eve gelene kadar üç Kipa (küçük), iki Diasa, iki Gürmar, bir Kibarım (fazla takılmayın, İzmir'e özel bir güzellik;)), iki bim ve onlarca market geçtim, bulamadım benim lahanayı. Bu zoraki gezi sırasında, Rüya'nın odasına duvar süsü ve çok fazla lüzumsuz şey aldım elbette. Ama sadece o kadar. Bir de tam evin önüne geldiğimde, istisnasız haftanın her günü arabasıyla berber dükkanının önünde durup sebze satan bir adam var onu gördüm, ona da sorayım ne olacak ki dedim. Zaten tozutmuş, iyice geyiğe sarmışım. Adam ne dese beğenirsiniz; ilk önce ani bir hareketle poşetlerin birine doğru yöneldi  (evet, o sıra kalbim hızla atıyordu) ve sabah vardı ama kalmadı dedi. Hah ha, hadi canım, yapmayın, dedim. O da güldü, yok valla, vardı ama hemen bitti, kış ya, vitaminli diye alıyorlar, dedi.  Yalan, fakat hoştu, ikimiz de gülüyorduk muhabbetin sonunda;) Uzun lafın kısası; eskiden oturduğum yolu gözümde büyütmeyip Hatay'a gitseydim (eski semtim), oradaki büyük Tansaş'ta Brüksel lahanamı da belamı da bulacaktım ihtimal, ama ben burnumun dikine gidip neredeyse tüm Yeşilyurt'u tavaf ettim. Saçmalık.
-------
Şimdi o güzel tarifi (merak edenler için Poliş şu iki siteye bakmış; biri bu, diğeri de şu. oralardan yardım alıp, değiştirerek yapmış) yapmak yerine biftek ve fırında patates yapacağım. Olsun, fırında kremalı patates muhteşem bir eşlikçidir ve etin yanına basit, tatsız tuzsuz lahanalardan daha güzel yakışır, eminim buna;p

Yemek zamanı, patatesleri hazırladım ama fırına sürmeliyim. Et işi kolay. Bana ve link verdiğim tarifleri deneyen herkese afiyet olsun, ne diyeyim?;)
--------------------------
p.s.: -Yemek tarifi bakarken şunlara da rastladım, belki ilginizi çeker.
1 2 3 4
 -Yazıya iliştirdiğim şarkıyı daha önce de koymuştum bloğa, fakat Julie London'ın sesini pek beğeniyorum ve konuya da uydu. Böyleyken böyle.

20 yorum:

neo dedi ki...

sevmeyeni çoktur ama ben bayılırım brüksel lahanaya - tamam abarttım, bayılmak iddialı oldu- severek yerim :) kafe fernando tarifine yakın bi şekilde yapıyorum, buharda pişirip tereyağlı, bol karabiberli bir sosla sıcak yemek güzel oluyor. üşenmezsem sarmısak bir de.

ben de bugün pancar haşladım, bak pancar için bayılırım diyebilirim, o renk, pişerken çıkan o koku, yerken damağa yayılan toprak aroması. kah sarmısaklı sirkeli sos, kah nar ekşisi, zeytinyağı eşliğinde süper olur.

julie london'u ben de severim. andy williams dinliyorum bu ara, o da eskilerden.

şimdi patlamış mısır yiyicem, yeni takıntım bu ara. yanında ne izlesem aceba? sherlock'u izledim. belki bi bölüm dexter.

pek hoş böyle sohbet etmek :)öptüm seni.

nezleli karga dedi ki...

Justinecim,
Bir mola vermiş kendimce bilgisayar başında kaytarıyordum ki yazını gördüm.

Ben bu Brüksel lahanasını bir türlü lezzetli bir şekilde pişirmeyi beceremedim, o yüzden benim için son derece hassas bir konu. Biraz önce çayın yanında gofret yemenin küçük pişmanlığı da konuya yoğun ilgi göstermemi tetiklemiş olabilir tabii:)
İlk tarifte önerilen hardal güzel olabilir sahiden. Krema soslu tariflerin çoğunda sos tadı sebzenin, vs.nin önüne geçiyor genellikle. O yüzden 2. tarifteki gibi limonla biraz seyreltmek iyi fikir. Bir deneyeyim bakalım.

Güzel bir gece diliyorum sana. sevgiler.

Adsız dedi ki...

Canım benim,
O kadar güzel anlatıyorsun ki herşeyi, inan ne yapıyorsan benim de yapasım geliyor. Hasta olmak dışında:))Canım lahana çekti,sen sonra patates ve bifteğe dönmüşsün ya, canım onları da çekti! Ama en çok seni çekti canım. Oturup konuşmayı, sarılmayı, seni dinlemeyi, seni ve bizlerden esirgemediğin neşeni...
serap

justine dedi ki...

Neocuğum, canım ya, şimdi nelerle uğraştığımı bir bilsen, bana acırdın, valla acırdın. Sen oralarda, patlamış mısır eşliğinde izlemek için güzel bir dizi ararken, ben burada sınav prosedürleriyle uğraşıyorum;) Bir zamanlar Toti Hanım'a bahsettiğim şeyi yapmaya çalışıyorum şimdi, emekliliğime yarasın diye aptal bir bölüm okumak için saçma sapan formların arasında kayboldum kısaca.
Neyse, çayım var yanımda en azından. Neo, sen Oz'u seyretmiş miydin? Eski bir dizi biliyorum, ama ben bir zamanlar izlemiştim onu ve çok sevmiştim. Sağlam bir diziydi, biraz sert ve erkeksi, yine de güzel. C.'ye tavsiye etmiştim geçenlerde, tüm bölümlerini izlemiş ve çok beğenmiş o da, belki sen de beğenirsin. Film deseydin binlerce yazardım (sevdiğim filmlerin listesinden, imdb sağolsun), ama dizi deyince herkes her diziyi biliyor zaten. Çoğu da güzel üstelik. Nip Tuck'a bakıyordum bir zamanlar, sonra iyice tozutunca bırakmıştım. Adam gibi bir estetik operasyon için giden tek allahın kulu yoktu, varsa yoksa manyaklık;p Downton Abbey'i izlemişsindir, ben bayılmadım o diziye. Ee, The Killing'in çekilen bölümlerini de bitirdik. A, dizi kalmamış yahu elimizde!
(aslında yorumunu okuduğum gibi mentalist'i izlesene diye espri yapacaktım ama pek beğenmedim esprimi, yapmadım. bu yapılmamış hâli;p)

Hmmm, pancarı ben de severim, turşusunu yiyorum sanırım daha çok. Senin dediğin şekilde de yapayım bir ara, pancarın her hâli hoştur. (dizilerden nasıl da pancara geçtim, kafa bi milyon benim)

A, senin hastalığın geçti değil mi? Senin orada da geçmiş olsun demiştim ama habire, bir orada, bir burada geçmiş olsun dileğinde bulunduğumuz için arada kaynadı gitti;) Ben daha iyiyim bir iki gündür, kırk gün kırk gecelik gribimin kutlamalarını bitirdim sonunda. Sağlıklı olmak muhteşem bir şey. Ve ben yarın ultrason çektireceğim;p

Bir bardak çay daha içeyim üşenmeden, kaynayıp duruyor mutfakta. Çok öpüyorum seni.

justine dedi ki...

Alkımcığım, gerçekten de limon çok çok önemliymiş. Hem kremanın yoğunluğunu alması, hem de lahananın kokusunu yok etmek için. Krema çok fazla eklenince herhangi bir yemeğe, bana da baygınlık veriyor. Kararını bileceksin bana kalırsa, azı karar çoğu zarar diye boşuna dememişler.

Benden önce deneyeceğine eminim tabii;) Sen bir yap bakalım, Poliş kadar beğenirsen bu sefer yapmam şart olur ve üşenmem, bulmak için lahananın anavatanına kadar giderim. Neresi acaba, Brüksel?;p

Çayın yanında gofret mis gibi gider, afiyet olsun sana. (ki çooooktan olmuştur) Sarılıyorum, çok sevgiler.

justine dedi ki...

Canım ablacığım, ben seni arayacaktım Pazar günü güya, nasıl unuttum, neden unuttum hiç bilmiyorum;) Sağlıcakla vardın mı, diyecektim sanırım, nöbet öyle yoğun ve yorucuydu ki kaldı öyle. Patates ve bifteğim çok güzel oldu, sen gel yine yaparım. Tabii sen pilavla da doyulur, niye uğraştın bu kadar diye yine komik bir konuşma yaparsın ama olsun, en azından yerken mızmızlanmıyorsun;p

Seni ve uzuuuun uzuuun yaptığımız keyifli sohbetlerimizi özledim, çok sarılıyorum sana.

yagmur dedi ki...

Annemle babama kendimi gaza getirip yaptigim ilk yemekti biftek yani bruksel lahanasi. Biftek guzel de bu minik seyler cok fazla saglikli degil mi? diyerek begenilerini iletince uzak durmustum. Sanirim ben de begenmemistim de bahane olarak onlari gosteriyorum :))

O degil de oyle guzel anlatiyorsun ki canim bruksel lahanasi cekti. Bu vesileyle bir daha mi denesem ne?

mavinin kanatları dedi ki...

justine merhaba,
yemek yapamamanın verdiği ızdırapla ve de gözyaşlarıyla bunları yazıyorum.ühü ühü üüüü.o kadar yemek tarifi de gözyaşlarıyla sulanmış oluyor ama neyse.dr jivago da bir tane bile 'peki'kelimesi yok. çok aradım ama bulamadım.yazın muhteşem olmuş yine.bu aksak şehirde kendi gölgemi çiğnerken açlıktan olsa gerek.ne diyorum allahım ya ,yorum yapmamana üzüldüm .hayallerim yıkıldı.yine de bu durum beni kederlendirse de sana sevgi ve saygılarımı yolluycam.adam masaya lahanayı koydu.adam masaya sevinçlerini koydu.sevinçle kal.

Clea dedi ki...

hmmm ilginç demek İzmir ya da Yeşilyurt brüksel lahanası sıkıntısı çekiyor:) ben de nedense İstanbul'da adım başı brüksel lahanası kaynağına rastlıyorum, manavda marketlerde falan. ister gelişim yaza denk gelsin yine de gelince sana yapacağım canım:p ama tahmin ediyorum ki patatesin de pek şahene olmuştur, ki yemişliğim var senin elinden o güzel yemeği.

şu anda kendi evimdeyim ve nasıl karanlık kasvetli bir hava var biliyor musun. bir kaç işim var sonra mentalist izleyeyim bari, sana yetişmem lazım! bu arada benim ısrarla alma dememe rağmen gelip evime kurulan akvaryumdaki balıklardan biri yan yüzüyor. evet bildiğin yan yan duruyor öyle, bir ona bakıyorum bir de havaya iyice bunalıma gireceğim sanırım bu evde:p biliyorsun daha önce balıklarla olan deneyimlerimiz pek iyi yönde değildi:) ah ne çok gülme işareti kullandım ya, neyse ama yazdığın komik yazıya da uyan bir yorum oldu sanırım! çok öpüyorum, çok sarıldım canım.

justine dedi ki...

Bifteğin yanındaki minik şeyler, iyiymiş bu tanım;) Canım, bu tarifle dene bakalım bir kere daha, bence hep yediğimizden farklı olacak. Ben hem Poliş'e hem de onun baktığı yerlerdeki tariflere güveniyorum. (Ben de o meşum(!) lahanaları bulduğum gibi yapacağım, kendime söz verdim!;))

Sarıldım Yağmurcuğum, iyi akşamlar.

justine dedi ki...

Sana da sevgiler saygılar mavininkanatları. Hoşçakal.

justine dedi ki...

Poliş, demek akvaryum var artık evinde. Hmmm. Neyse, olsun tamam, seyretmek güzeldir balıkları;p Ben hayvanların hapis gibi evde yaşamalarını sevmiyorum ama, neticede balık, ha evdeki akvaryum suyu, ha başka bir su;p (Deneyimi hatırlıyorum evet -o olaydan sonra ve diğeri-, ne kuş ne de balık giremez benim evime. Çok üzülmüştüm.)

Ben uyuyakalmışım yahu. Dışarıdan geldim, uzanmıştım öylesine koltuğa, belki bir iki saat uyurum diyordum, çok olmuş. Telefonu sessize almasaymışım tabii, bu kadar geç uyanmazdım ya, neyse. Ben de bunlar beni neden aramıyorlar diyordum, özellikle bana uyandırma sözü veren biri;p

Şimdi bir şeyler yiyeyim, sonra biraz okuyacağım. Dün çok sinirlenmiştim aptal formların içinde boğuldum ve hiçbir şey yapamadım diye, bu gece benim, doya doya okur, seyrederim, ne güzel;)

Çok sarıldım canım, görüşürüz.

Clea dedi ki...

ah canım canım benim. demek uyuyakaldın. bilirim akşam uykularını çok tuhaftır. keşke yanında olsaydım şimdi. gerçi o zaman ne okur ne de seyredebilirdin. bol bol konuşurduk:)

justine dedi ki...

Çay koydum;)

Clea dedi ki...

"çay içtin, çay içtin, çay içtin, gözbağını çözemez hiç kimse":)

justine dedi ki...

Hep söylüyorum;)

Salon faslı yeter, yatağıma gideyim ben artık, bu gece bitiyor kitabım. Gülerek okuyorum; müthiş, şahane, çok güzel, hiç bitmese diyerek;)

Uyusan da uyumasan da iyi geceler olsun, öpüldün.

zerka dedi ki...

justine, bugün dia’da brüksel lahanası gördüm, hemen aklıma sen geldin, sonra aldım onu, sepete yerleştirdim, yarın pişirmeyi düşünüyorum, bakalım neler olacak:)

justine dedi ki...

Sana güveniyorum Zerkacığım, çok güzel olacaktır eminim, ve şimdiden afiyet olsun;) Aynı tarifteki gibi yapacaksın değil mi?

p.s.: Şimdi iyice farkına vardım ki, İzmir Brüksel lahanası açısından bunca fakirken, İstanbul'da adım başı lahana var;p Poliş de her yerde var diyor, en küçük, mahalle marketlerinde bile varmış!

zerka dedi ki...

evet, cafe fernando’daki tarifin aynısını yaptım bugün, yalnız biraz daha uzun pişirdim, diri sevmiyorum çünkü bu tarz sebzeleri ama tarifteki süre iyiymiş, benimkiler biraz dağıttılar kendilerini:) ama hakikaten şahane bir şeymiş bu, o nasıl bir lezzet, yok böyle bir tat:) yeni tarifleri bekliyoruz iştahla:)

justine dedi ki...

Afiyet, bal, şeker olsun canım, ki olmuş zaten;)

Cafe Fernando, Poliş ve sen "yok böyle bir tat" dediğinize göre, hemen, ama hemen yapmalıyım ben de. Artık nereden bulurum lahanaları, Brüksel'e filan mı giderim bilinmez, fakat en yakın zamanda yapacağım.
Öpüyorum seni, hoşçakal.