(La Notte filminde Jeanne Moreau)
"...
bunu ta başından biliyordum
bunu ta başından biliyordum
bir gün buralarda sonuncu kalışım olacaktı
ellerinin bir anlık şeklini tutacağım
bozkırdan günün son treni geçecek
ben her şeye ardından bakacağım
bunu ta başından biliyorum
durdum bekliyorum, gelme.
..."
g. Akın/siyah beyaz*
durdum bekliyorum, gelme.
..."
g. Akın/siyah beyaz*
Sabah, kahvaltı yapmadan dışarı çıktım, kulağımda müzik. Uzun süredir böyle müzik dinlemiyordum, mp3 player'ımı unutmuştum bir yerlerde. Güzel oldu hatırlamam. Kimseye değmeden yürümeye çalıştım, konuşmadan işlerimi hallettim. Hava çok güzel, konuşmaya, bakışmaya gerek yok. Sadece bu havayla bile yaşanır.
Eskilerden bir şarkıya takıldım, uzun, upuzun yürüyüşümde onu başa sarıp sarıp dinledim. Hemen üstteki, Placebo şarkısı. Çok olmuş dinlemeyeli. Benim ilaçlarla aramda güzel bir ilişki vardır, başım sıkıştığında hemen onlara sığınırım. Hiç utandırmazlar, başımın ağrısı geçer, boğazım yanmaz. Bir zamanlar uykuya da onlarla giderdim, uzun süredir gerek duymuyorum. Ama o hissi sevmezdim, yalan yok, uyku hapı aldıktan sonra beynin sallanması, bir ileri bir geri, yastığa düşüyormuşsun gibi bir uyku gelir sonra. Hiç hoş değildi, rahatsız olurdum. Geçelim. Duracağım yer şu; miyop gözler, dalgın bakışlar için de bir hap olmalı; kimseye görünmeden sokağa çıkmalı, saydam, sessiz.
İnsanlara ve dünyaya uyum sağlayabilmek için dilimde döndürüp durduğum bu ilaç çok tatsız, keyif vermiyor. Peki, ne yapmalı?
İnsanlara ve dünyaya uyum sağlayabilmek için dilimde döndürüp durduğum bu ilaç çok tatsız, keyif vermiyor. Peki, ne yapmalı?
-------------------------
*Şiiri Piktobet'in bloğunda okudum, Gülten Akın'ın şiirlerini severim, fakat bunu daha önce görmemiştim. Piktobet'in sitesi onlarca alıntıyla dolu, çok beğeniyorum ben. Meraklısına tabii.
6 yorum:
şiir güzel, yazın güzel, sen güzelsin. canım seni o kadar özledim ki. çok uzağım şimdi sana, telefon edecek konuşacak vakit bile bulamıyorum. seni çok seviyorum.
insanlara ve dünyaya uyum sağlamak ... neden?
bir arkadaşıma gidip "bütün bu iki ayaklılar beni hayalkırıklığına uğratıyor, ben neden onlar gibi değilim?" diye çemkirdiğimde "onlar kime göre normal? normal, neye göre doğru?" demişti bana. canından geldiği gibi davran demek de bir çıkış olacak tabi justine ama bana çok dendi ve ben pek faydasını görmedim. herkes der bunu.
ama ilaçlar -benim onlarla pek aram olmasa da ve sen de dikkat et- en azından bir şeyleri götürüyor.
kahvaltı yapmamakta yaramaz çocukların tebessümüne benzeyen bir şey var, kıpır kıpır (:
sevgiyle.
Canım Poliş!;) Biraz fazla mı bağırdım acaba? Sevgimin ve özlemimin büyüklüğünden sesimin tonunu ayarlayamadım, kusura bakma;p
Kendi işime sinir olmayı bırak, senin işinden de nefret ediyorum canım, gıcıklık durumunu abarttım yani. Şaka bir yana, senin işin gibi bir iş, öyle anlamsız ve bitmeyen çalışma saatleri sinirlerimi yerinden oynatmaya yetiyor. Sabahın köründe çalışmaya başlayıp, gece yarılarına, hatta öbür günün sabahına kadar çalışmayı benim aklım almıyor. Saçmalık. Sendika, çalışan hakları filan faso fiso, bu ülkede bir bok olmaz, değişmez hiçbir şey.
Neyse, tamam. Hemen bitirip gel Polişka, hatta dayanamazsan bırak gel, sana yabancı bir şey değil nasıl olsa;)
Çok sarıldım, canım benim.
Zedkacığım, hoşgeldin, nasılsın?
Bugün hastayım ben, çarşambadan belliydi tabii perşembenin gelişi;p Hissetmiştim ve dünkü yazımın -bana göre- hastalık kokması da biraz ondandı. Boğazım kötü, farenjit oldum yine. Neyse, geçer gider, tek sıkıntım bahar gelmişken tam, kış hastalıkları biterken ve ne güzel hasta olmadan atlattım kışı derken, birden gelmesi, saçmalık.
Şimdi sinir bozucu bitki çaylarından içtim, hemen bir kenara koydum fincanımı ve kahve yaptım;) Yutkunabilsem her şey daha güzel olacak. Evet, ilaç meselesine gelirsek, hemen antibiyotiğe başladım. Biliyorum, hoş değil antibiyotik kullanımı ama başka türlü geçmez benim farenjitim. On sekiz yıldır hastanede çalışıyorum, ve ilaçsız çözüm yok, onu biliyorum.
-----------
Sevgili Zedka, normali ve kime göre neye göre kısmını pek sorgulamamak gerek bana kalırsa, oradan çıkış yok çünkü.
Calvino, Bay Palomar'a "derin düşünmede" şunları söyletiyor, senin de okumanı isterim;
Bay Palomar, başkalarıyla ilişki kurmada zorlandığı için çok dertli. Söylenmesi gereken sözcüğü bulabilme, herkesle gerektiği gibi konuşabilme yeteneği olan kişilere imreniyor; böyleleri, kimle olurlarsa olsunlar rahat ediyorlar, başkalarını da rahat ettiriyorlar; insanlar arasında kolayca hareket ederek, ne zaman kendilerini savunmak, araya mesafe koymak, ne zaman sevgi ve güven kazanmak gerektiğini hemen anlıyorlar; başkalarıyla ilişkilerinde verebileceklerinin en iyisini veriyorlar ve başkalarını da en iyiyi vermeye heveslendiriyorlar; bir kişiyi, onunla ilişkilerinde ve koşullar göz önünde bulundurulmadan nasıl değerlendireceklerini hemen biliyorlar.
Bu yetenekler -diye düşünüyor, Bay Palomar, bunlardan yoksun olan birinin üzüntüsü içinde- dünya ile uyumlu olarak yaşayanlara verilmiş. Onlar için, yalnızca insanlarla değil, nesnelerle, yerlerle, durumlarla, fırsatlarla, gökkubbedeki takımyıldızların koşusuyla, moleküllerdeki atom topluluklarıyla da uyum sağlamak doğal. Evren adını verdiğimiz bu eşzamanlı olaylar çığı, sonsuz karışımların, yer değişikliklerinin ve bunların zincirleme sonuçlarının ortasında, öldürücü göktaşlarının yörüngelerinden kaçınıp, uçuş boyunca yalnızca yararlı ışınları alarak, en dar zaman aralıklarından sıyrılmayı bilen mutlu insanları sarsmıyor. Evren, evrenin dostu olanın dostu. Keşke, ben de böyle olabilsem -diye imreniyor, Bay Palomar-.
Sonra onlar gibi olabilmek için evrenle ilişkisini iyileştirmeye çalışıyor. Olmuyor. Yanlış anlamalar, kararsızlıklar, uzlaşmalar, yarım kalmış işler kafasını karıştırıyor. En önemsiz sorunlar onu sıkıştırıyor, önemlileri gizleniyor. Peki, aksayan ne?
Calvino şöyle cevap veriyor; Başkasını tanımanın şu özelliği vardır: Yolu mutlaka kendini tanımaktan geçer. Bay Palomar'da olmayan ise tam bu.
Hmmm, sanırım Bay Palomar kendisini sevmiyor Zedkacığım, onun işi zor;) Palomar'ı bitirdikten sonra elime almayı düşünmüyordum, kafamı çok karıştırmıştı, biraz zaman geçsin okumanın üzerinden diyordum. Bitirip sehpanın üzerine atmıştım. Bak, sayende neler oldu;) Özet geçtim senin için. Beraber tekrar okuduk, en sevdiğim bölümleri, harika oldu. Belki şimdi vedalaşabilirim bu güzel kitapla.
-----------
Dün kahvaltı yapmadım demiştim değil mi? Yok, Zedkacığım, çok çok acelem vardı, bankaya uğrayacaktım vs. vs. Ama keşke dediğin gibi olsaydı, o kıpırtıyı her şeye tercih ederim;)
Çok sevgiler, iyi günler.
hoşbuldum, seni de iyi bulmak üzere tekrar geleceğim buraya, hep geleceğim sen oldukça.
Bay Palomar, okumak istediğim bir kitap ama elimde başka bir sürü kitap varken ona uzak durmak istemiştim biraz. Daha çok merak ettim şimdi, çünkü eğer Palomar'ı doğru anlamışsam -bu neden olduğunu bilmediğim, sürekli sulanan sol gözümle- "biz kendimizle tanışmalıyız Bay Palomar, n'olur bunu beraber öğrenelim" diyeceğim kendisine.
Çok güzel bir alıntıyla beni mutlu ettin, teşekkür ederim, senin için de bir şey yapabilmişssem ne iyi!
Kıpırtıları hisset, onları kaybetmemen dileğimle
çok çok mutun olsun.
sevgiyle.
Sen çok güzelsin Zedka, sözlerin, varlığın, her şeyinle güzelsin, teşekkürler.
Şimdi Orhan Pamuk'un Saf ve Düşünceli Romancı'sını okuyorum, sadece göz atacaktım, takıldım kaldım. Çok keyifli, eğleniyorum okurken. Boğaz ağrım, derinden ve bazen şiddetli ben burdayım demese, her şey daha güzel olacak;) Çayımı yavaş yavaş içiyorum, boğazımı rahatsız etmeden ve Pamuk'un roman okuma serüvenini anlatışını dinliyorum. Gençliğinde insan roman okurken, müze ziyaretçisinin bir resimden beklediğini bekler, diyor; hareket, çatışma ve manzaranın zenginliği. Çok haklı, ben de öyle düşünüyorum. Okudukça aklıma yıllar önce okuyup çok etkilendiğim romanlar geliyor. Anna Karenina mesela, çok çok sevmiştim. Şimdi bu yaşın bakışıyla tekrar okumak istiyorum onu. Onlarca örnek var böyle, bazı romanları elime almak bile istemiyorum şimdi, unutulmuş gitmiş.
Bana kalırsa Palomar'ı sonraya sakla Zedka. Yine sen bilirsin ama Calvino'nun okumadığın diğer romanları varsa ilk önce onları listene koy. Palomar deneme tarzında bir kitap aslında. Roman filan yazdığına bakılmasın, öyle değil. Calvino'yu tanıdıkça o sorunun cevabını daha içten verecek sana; evet hanımefendi diyecek, beraber öğrenelim kendimizi tanımayı, bunu ben de çok isterim;)
Sarılıyorum sana, çok sevgiler.
Yorum Gönder