(geçen yaz olympos tatilinden; ablamla kâh kitap okuyor, kâh sohbet ediyor, kâh içiyorduk, eh arada da fotoğraf çekiyorduk tabii;) kâh ne komik kelime yahu ve ben tatili gerçekten özledim:/)
Çok çok az kaldı, yarın geçsin ertesi gün izin başlıyor, hmmm yarın akşam nöbetçiyim, sabah eve geleceğim, ve akşam İstanbul. Ben böyle komik komik hesaplar yaparım, mesela parmak hesabım ünlüdür. Matematiğim fena değildir aslında, hesap kitap işlerinden anlarım ama iş böyle basit işlemlere gelince orada kimseye çaktırmadan parmaklarımla saymaya başlarım. Gece karanlıkta, yatakta kolay olur, benim elim yatağın altına doğru gider ve parmaklar tek tek sayılır, bir iki üç... tam komedi! Bir de fark edenler oluyor hâliyle, Poliş iyi bilir, hastanedeki arkadaşlardan görenler oldu, ve C. tabii. Bir zaman telefonla konuşurken beni görmeden anlamıştı; "sen yine ne yapıyorsun öyle, parmağınla mı sayıyorsun?", daha önce görmüştü evet ;p
Geçenlerde bir gün, arkadaşın biriyle konuşuyorduk hastanede, bana yekten sordu; "sen neden kimsenin düğününe derneğine gitmiyorsun", diye. İlginçtir, bu yeni evde düğün gürültüsünden dolayı delirdiğimi de biliyor kendisi. Yani ben bir düğüne gitsem -kazara elbette- ancak seri katil olarak milleti taramaya filan giderim sanırım. Neyse, bunu geçelim, devam etti arkadaş, senin düğününe gelen olmazsa ne yapacaksın? A ha, işte zurnanın zırt dediği yer (zurna deyince bile aklıma sokak düğünü gürültüsü geldi, çirkin, dayanılmaz. neler çektiğimi bir bilseniz, acırsınız bana), daha önce de böyle pragmatik bir anlayışla karşılaşmıştım. Evlilik iyi bir şey, sen gecenin bir yarısı sakatlandığında nasıl hastaneye gideceksin, demişti arkadaşım ve şimdi kendisi hastaneye beraber gitmek için üçüncü eşini buldu, eh yol arkadaşı bulmak zor iş tabii, deneme yanılma yöntemi gerekiyor;p Ne diyordum, evet işte, evlilikle değil ama bu faydacı anlayışla ilgili bir sorunum var. Küçük parmak hesaplarıyla, o gitti ben de gideyim, o gelmedi, öyleyse buradan evimde oynayıp eşlik edeyim demeyin, bir zahmet düğünüme de gelmeyin lütfen;p Hah ha, bu ne yahu, böyle bitmeyecekti bu bahis, iyice saçmaladım. Uykum geldi sanırım, ya da hastanedekilere (okuyan olduğunu sanmam ya) buradan laf atıyorum. Yoksa evlilik filan yok gündemde, evlilik sosyal insanlar içindir hem, benim gibi net sosyalleri için değil;) (twitter, daha dün bir bugün iki, eee face adresim de yok, varsa yoksa canım bloğum var, nasıl net sosyali oluyorsam, o da başka bir muamma? kendi kendisini yalanlayan, saf justine)
Rüyamda uçak kazası oluyormuş ve ben kazayı önceden hissediyormuşum, böyle saçma şeyler gördüm. Bildiniz, Final Destination serisi. Hayır, etkilenmedim o saçma ve muhteşem(!) seriden, sadece aynı oradaki tipler gibi binmesem mi acaba deyip durdum rüyamda. Annem de kahvaltıda fırtına varmış, uçuşlar erteleniyormuş filan falan deyince gülmeye başladım. Acaba? Yok canım, alt tarafı İzmir-İstanbul, 45 dakikalık yolculuk. Ama, yoksa? E heh, şaşkın ben.
Şimdi alakasız olacak, fakat söylemeliyim; hep var olan bir şeydi, baharda coştu iyice, şu pazarı, pazarcıları, enginar ve taze sebzeleri öven yazıları görünce çok gülüyorum ben. Tamam, dozunda ve içtenlikle yapılınca güzel de diğer türlü çok sakil duruyor inanın. Eğreti, komik, özenti. Baklayı aldım, neredeyse pişirmeden yedim, bademle kahvaltı yaptım, sütü mayaladım, ineği bağladım kaçmasın, evet evet çok pastoraliz hepimiz. Bir de böyle ballandırarak anlatanlardan birini gördüm tesadüfen, şok oldum, pazarcıyı da yemişti valla. Acıdım zavallı pazarcıya. Bu konuyu da yeşil erik candır diye bitirelim hadi;)
Bu geçen zamanda yeni bir kitaba başladım, Kurt Vonnegut okuyorum, Mezbaha No. 5. Çok mutluyum Vonnegut okuduğum için, kaç zamandır bekliyordu kitaplığımda, sonunda kavuştum kendisine. Akıcı, komik ve sarkastik bir dili var yazarın, komedi ve sarkazmı özellikle ayırdım, çünkü ironi yapıp lafı orada bırakmıyor Vonnegut, basbayağı güldürüyor, hani Aslan Asker Şvayk gibi, saf komedi. Çok hoş.
Hmmm, hastanede yarım bıraktığım mevzuyu tamamlayıp, bakla seven millete de hiç yoktan laf attığıma göre artık sizinle vedalaşabilirim. Tatilde belki sık yazamam -ki yazmayı düşünüyorum-, bir önceki ısınma yazısı olmuştu, bu yazı da bloğu tazeleme ve sizlerle merhabalaşma yazısı olsun madem.
Herkese sevgi ve öpücüklerimi gönderirken, etrafı rahatsız eden düğünleri yapmak yerine sadece nikâh yapsanız ya, böylesi daha sakin ve dingin olmaz mı dostlar, diye de soruyorum;p Aaa pardon, etrafı rahatsız etmeden eğlenenleri tenzih edelim hemen, sonra başımıza iş almayalım giderayak, zaten enginarcılara bile sataştım. Ciao!;p
------------
p.s.: -Müzikleri dinlemeden geçmeyin lütfen, yine(!) çok güzel şarkılar seçtim sizin için.
-Yazıya koyduğum fotoğrafın bir benzerini daha önce koymuşum bloğa, yedi farkı bulun gibi olmuş.
-Son olarak, biraz önce yağmur başladı, ya fırtına?;)
Geçenlerde bir gün, arkadaşın biriyle konuşuyorduk hastanede, bana yekten sordu; "sen neden kimsenin düğününe derneğine gitmiyorsun", diye. İlginçtir, bu yeni evde düğün gürültüsünden dolayı delirdiğimi de biliyor kendisi. Yani ben bir düğüne gitsem -kazara elbette- ancak seri katil olarak milleti taramaya filan giderim sanırım. Neyse, bunu geçelim, devam etti arkadaş, senin düğününe gelen olmazsa ne yapacaksın? A ha, işte zurnanın zırt dediği yer (zurna deyince bile aklıma sokak düğünü gürültüsü geldi, çirkin, dayanılmaz. neler çektiğimi bir bilseniz, acırsınız bana), daha önce de böyle pragmatik bir anlayışla karşılaşmıştım. Evlilik iyi bir şey, sen gecenin bir yarısı sakatlandığında nasıl hastaneye gideceksin, demişti arkadaşım ve şimdi kendisi hastaneye beraber gitmek için üçüncü eşini buldu, eh yol arkadaşı bulmak zor iş tabii, deneme yanılma yöntemi gerekiyor;p Ne diyordum, evet işte, evlilikle değil ama bu faydacı anlayışla ilgili bir sorunum var. Küçük parmak hesaplarıyla, o gitti ben de gideyim, o gelmedi, öyleyse buradan evimde oynayıp eşlik edeyim demeyin, bir zahmet düğünüme de gelmeyin lütfen;p Hah ha, bu ne yahu, böyle bitmeyecekti bu bahis, iyice saçmaladım. Uykum geldi sanırım, ya da hastanedekilere (okuyan olduğunu sanmam ya) buradan laf atıyorum. Yoksa evlilik filan yok gündemde, evlilik sosyal insanlar içindir hem, benim gibi net sosyalleri için değil;) (twitter, daha dün bir bugün iki, eee face adresim de yok, varsa yoksa canım bloğum var, nasıl net sosyali oluyorsam, o da başka bir muamma? kendi kendisini yalanlayan, saf justine)
Rüyamda uçak kazası oluyormuş ve ben kazayı önceden hissediyormuşum, böyle saçma şeyler gördüm. Bildiniz, Final Destination serisi. Hayır, etkilenmedim o saçma ve muhteşem(!) seriden, sadece aynı oradaki tipler gibi binmesem mi acaba deyip durdum rüyamda. Annem de kahvaltıda fırtına varmış, uçuşlar erteleniyormuş filan falan deyince gülmeye başladım. Acaba? Yok canım, alt tarafı İzmir-İstanbul, 45 dakikalık yolculuk. Ama, yoksa? E heh, şaşkın ben.
Şimdi alakasız olacak, fakat söylemeliyim; hep var olan bir şeydi, baharda coştu iyice, şu pazarı, pazarcıları, enginar ve taze sebzeleri öven yazıları görünce çok gülüyorum ben. Tamam, dozunda ve içtenlikle yapılınca güzel de diğer türlü çok sakil duruyor inanın. Eğreti, komik, özenti. Baklayı aldım, neredeyse pişirmeden yedim, bademle kahvaltı yaptım, sütü mayaladım, ineği bağladım kaçmasın, evet evet çok pastoraliz hepimiz. Bir de böyle ballandırarak anlatanlardan birini gördüm tesadüfen, şok oldum, pazarcıyı da yemişti valla. Acıdım zavallı pazarcıya. Bu konuyu da yeşil erik candır diye bitirelim hadi;)
Bu geçen zamanda yeni bir kitaba başladım, Kurt Vonnegut okuyorum, Mezbaha No. 5. Çok mutluyum Vonnegut okuduğum için, kaç zamandır bekliyordu kitaplığımda, sonunda kavuştum kendisine. Akıcı, komik ve sarkastik bir dili var yazarın, komedi ve sarkazmı özellikle ayırdım, çünkü ironi yapıp lafı orada bırakmıyor Vonnegut, basbayağı güldürüyor, hani Aslan Asker Şvayk gibi, saf komedi. Çok hoş.
Hmmm, hastanede yarım bıraktığım mevzuyu tamamlayıp, bakla seven millete de hiç yoktan laf attığıma göre artık sizinle vedalaşabilirim. Tatilde belki sık yazamam -ki yazmayı düşünüyorum-, bir önceki ısınma yazısı olmuştu, bu yazı da bloğu tazeleme ve sizlerle merhabalaşma yazısı olsun madem.
Herkese sevgi ve öpücüklerimi gönderirken, etrafı rahatsız eden düğünleri yapmak yerine sadece nikâh yapsanız ya, böylesi daha sakin ve dingin olmaz mı dostlar, diye de soruyorum;p Aaa pardon, etrafı rahatsız etmeden eğlenenleri tenzih edelim hemen, sonra başımıza iş almayalım giderayak, zaten enginarcılara bile sataştım. Ciao!;p
------------
p.s.: -Müzikleri dinlemeden geçmeyin lütfen, yine(!) çok güzel şarkılar seçtim sizin için.
-Yazıya koyduğum fotoğrafın bir benzerini daha önce koymuşum bloğa, yedi farkı bulun gibi olmuş.
-Son olarak, biraz önce yağmur başladı, ya fırtına?;)
50 yorum:
Parmak hesabına pekiyi! Ben de büyük çarpma işlemlerinde küsüratları parmakla hesaplardım ama farklı bir yöntemle. Öyle sıradan gidince uzun oluyor. Ama dün kaç saat uyuduğumu hesaplarken ellerimi kullandım ve tabii iki elin parmaklarını geçtiğimde gözleri büyüyen sadece ben değildim :)
Oh ne güzel, tatil. Oh ne güzel, gitmek. Bir şeyleri düşünmeden geçsin zamanın dilerim. Deli dolu, güzel. Sergi mergi ne bulursan içeri gir ;) Final Destination ne paranoyak eder insanı. Deli gibi tekrar tekrar izlerdim o insanların yüz ifadeleri için. Deli sayılabilirmişim şimdi tekrar düşününce.
O üç kişiyle evlenen arkadaş, sabah sabah beni güldürdü, sağolsun ;) Düğün, gökten bütün hazırlıklarıyla kendisi inse bile o salonun gürültüsü -veya ortamın, bütün o insanlara mutluluğunu ispatlamalıymışsın hissi ... Ben öyle hissederim. "Texas'ta üzerinde kirli kot pantolonla evlenmek" mantığındayım ben hala. (bir arkada bir filmden duymuştu.)
Pazar muhabbeti de ... Uzaktan bakınca içinde dörtten fazla kişi bulunduran ve boyutu metrekare hesabı yaparsak 20 metrekare olsun, her on metrekare başına bir kişi daha eklense ... Böyle bir düzeneğimiz var, burada insanlar bir şeyler yapıyor hani. Hah, ben o topluluğun bir adım ötesine geçemiyorum. Bir kalabalık geliyor, ben kendimden taşıyorum. Hani böyle konuşkanım ama benim problemim zaten insanlarla konuşmak değil. Çok insan görmek ... O yüzden, pazar, büyük market, -süper diyecektim sanki? :)- düğün müğün pehh .. Benden uzak cehenneme direk.
Aslan Asker Şvayk senin bloğunda görüp okumaya karar verdiğim bir kitap. Ama iki cilt olması gözümü korkutmuştu. Önce aradan çıkaracağım birkaç kitap var. Sonra onlara başlayayım bari. Vonnegut okumadım hiç ama duydum birkaç yerde. Sarkastik de ne hoş kelime! :)
Öpüyorum canım yanaklarından, dilerim deli dolu bir tatilin olsun -kaç gün olduğuna bakmadan- İyi yolculuklar. :)
zaten önce müzikleri açtım:)
iiyi istanbul tatilleri, bu mevsimde ortaköy, beşiktaş pek bi güzel oluyor ama kavakların pamukçukları da bu mevsimde mi uçmaya başlıyordu acaba?
ben bir seferinde sanırım mayıstı gittiğimde, allerjiden mahvolmuştum.
İyi tatiller Castin'cim, yolculuk nereye? Keyifli geçsin günlerin, bolca dinlen gel, tatilde sakın nöbet tutma:))
Burada da hava karardı sanırım şarr diye indirecek, Antalya'nın o deli yağmurundan yağmasa bari.
Sevgiler...
düğüne gitme meselesi benim için de sorunlu oldu hep. annem çok ısrar ederdi gençken, kalk gidelim bak, seninkine gelmezlerse ya? diye korkuturdu :) çok yakın arkadaşlarımınkiler dışında bir düğüne gitmedim sanırım, içim sıkılır öteden beri düğünlerde. nikah başka ama bak, o imza kısmında gözler dolar hemen, duygusal bir an sonuçta ama o düğünlerdeki gürültü, abartılı giysiler, makyajlar, gelinin damadın, yakınlarının telaşı, yok hiç gerek yok.
taze sebzeleri övenlerle ilgili yazdıklarına çok güldüm :) bloglarla kendimizi ifade etmeye başlayalı beri en sıradan, gündelik şeyler bile bir manaya büründü yahu! ben kendimi de azade tutmuyorum gerçi, eriğe az övgüler düzmedim blogumda.
sana iyi tatiller diliyorum. erguvanlar, laleler geçti, akasyalar da bitmek üzere ama şimdi iğdelerin saltanatı var, nefis kokularıyla dolu istanbul'da rüzgarlar. bir de güller açtı tabiy. yakında ıhlamurlar başlar.
böyle işte.
öptüm seni.
Tam benim zamanım gelmiş. Tatile gidiyorum, tatilden döndüm diyen sayfalara kaşlarımı düşürüp içimde sızı ile bakıyorum. Herkes tatildeyken daha çok çalışılan bir sektöre de saygılar.
Ailede ilk evlenendim. Bizimkisi bir nevi zorunluluk:) Anneme gelinlik yok düğün yok tamam mı dedik kadın helak oldu. Haftalarca duygu sömürüsü yaptı gelinliğe tamam dedik:) Ama düğün yoktu gayet sessiz sedasız evlendik. Sanki şimdi evlensem iyi bir döktürürmüşüm gibi hissetsem de yapıma ters oynamak:)
Pazarcıyı yemedim ama antalyadan enginar getirttiğim zamanlarım oldu:)
Kıskanmıyorum tamam tamam iyi tatiller diliyorum.
canımcığım,
ilk olarak; geliyorsun ama yağmurlar da geliyormuş, ne biçim iş bu! zaten burada hava bir tuhaf, kapalı, yağsam mı yağmasam mı diye düşünüyor. sevmem böyle havaları. ya adamakıllı yağacak ya da yağmayacak!
düğün olayında ise şöyle bir durum var; düğün aslında biraz da 'kim ne taktı, kim ne takmadı' olayıdır. sen onların düğününe gitmediğin ve bir şey takmadığın için, onlar da senin düğününe gelmeyecek, sana bir şey takmayacaklardır. yani bu da demek oluyor ki düğün masrafları cebinizden çıkacak. amannnn çok da fifi:-) düğün yapmazsak masrafı da olmaz di mi! ya düğün deyince aklıma hep o düğünde çılgınca dans eden kırmızılı kadın geliyor, düğünlere ciddi bir yaklaşımla bakamıyorum:p
rüyana gelince, hayır olsun! biliyorsun beni de köpekler filan kovaladı ama bir şey olmadı çok şükür:-) final destination'dan etkilenmedim demene ise çok içerledim. final destination serisi etkilenilmeyecek filmler midir aşkolsun! final destination benim hayatımı çok etkilemişdir, bir su ısıtıcısına, bir solaryum cihazına ya da bir saç kurutma makinesine farklı gözlerle bakmamı sağlamıştır. bu ölüm şekillerini yazan senaristlerin ellerinden öperim, çok farklı, çok yenilikçi:-)
ve son olarak (bana acımayın!) ben parmak hesabı dışında hesap bilmem zaten. matematik derslerim boş geçti küçükken ondan:-) matematikten çok korkarak başladım olaya ben, kendimi çok korkuttum, o da beni sevmedi zaten. aramızdaki ilişki bu; soğuk ve mesafeli.
bir an önce burada olmanı istiyorum canım. geldim gittim, o kadar kısa bir süreydi ki doyamadım sana. çok sarıldım, çok da öptüm!
Yaşasın, 'pekiyi'mi de aldım!;) Kaç saat uyuduğumu hep parmaklarımla hesaplarım ben; hastanede bir saat, evde iki, hmmm kaç ediyor, üç, iki saat daha uyusam...;p
Ben de Texas ve kirli pantolon olayına çok güldüm Zedkacığım, nasıl bir filmmiş ki o, böyle spesifik hedefler koymuş kendisine, izlemem gerek hemen;)
Yazıda bahsettiğim üçüncü evliliğini yapmış kişi benim çok eski bir arkadaşım Zedka, hatta şu an iki davama da bakıyor kendisi, avukatım aynı zamanda. Geçenlerde konuşmuştuk, ben evlilik adamıyım sanırım, olmuyor başka türlü demişti. Bir de İkea hakkında laflamıştık, güldürmüştü beni, eşi, eşinin annesi öyle çok alışmışlar ki İkea gezmelerine, yeni doğmuş bebeklerini de alıştırmışlar, üçü haftada iki kere İkea'yı tavaf ediyorlarmış, çok dertliydi çok;)
Senin konuşkanlığın benimkisine benziyor sanırım, bin suskunluktan uzun, soluksuz bir neşe çıkıyor bazen. Ama bazen tabii.
Aslan Asker Şvayk, -bana kalırsa- okunması gereken kitaplardan Zedka, okuması çok keyifli üstelik. İki cilt diye gözünü korkutma, ben birinci cildi okudum ve ikinci cildi çok sonraya bıraktım mesela. Zaten ağırlık ilk ciltte, ikinci cilt daha ince;p Şvayk, ana karakterin etrafında dönen olayların anlatıldığı karakter komedisi türünde bir roman, ve aslında kesik kesik okumalara açık. Ben ilk cildi elimden bırakamadım, güle güle okudum, kesmedim okumamı ama pekâlâ tefrika hâlinde de okunabilir.
Tatil dileklerin için teşekkürler, ben de öpüyorum seni, çok sevgiler.
Beğendin mi peki müzikleri Guguk Kuşu, e hani onu söylememişsin?;)
Teşekkürler dileğin için, Ortaköy aklımda benim de, geçen gidememiştim, gitmek istiyorum bu sefer. Bıraksalar Ortaköy Camii'yi saatlerce seyrederim, barok tarzı özellikle o camiye çok yakıştırıyorum ben, harika, olağanüstü bir görüntü. Gösterişli ama kibirli değil, süslü ama ucuz değil, vakur ve biricik.
Benim alerjim yok sanırım, bu yaşıma kadar bir sorun yaşamadım, ablamın eşi Deyvo çok çeker çiçek tozlarından, alerjiden. Nasıl beter bir şey olduğunu anlıyorum.
Sevgiler, iyi günler olsun.
Sevgili Leylak Dalı, ne tatlısın, tamam nöbet tutmayacağım tatilde, uzanıp keyif yapacağım hep;))
Yolculuk İstanbul'a tabii, böyle kısa tatillerde benim rotam bellidir, İstanbul sadece. Ama Ağustos'u dört gözle bekliyorum, Kaş'a gitmek istiyorum bu sefer, iki ya da üç yıl oldu gitmeyeli, hiç bu kadar uzun bir ara vermemiştim. Bakalım, neler olacak?
Millet yurt dışına gidiyor değil mi, benim hayallerimin kısırlığına bak;p
Sevgiler çok.
Canım Neocuğum benim, sen kendini ayırmadın ama, ben seni elbette azade tutuyorum abartılı övgü sahiplerinden, değil mi ki sen eriğe sevgini ve saygını belli ettin, sana laf söyletmem artık;p
Yeşil erik ne güzel bir meyvedir yahu!;)
Nikah iyidir, evet. Evlenirsem eğer, nikah yeter. Bir zaman anneme; anne benden düğün filan bekleme, yaparsam nikah yapar geçerim demiştim, zahmet olmazsa haber verirsin gününü kızım, demişti, eh haklı kadın tabii, haber vermek lazım;p
Eminönü civarlarında karşılaşmak umuduyla, aklımda olacaksın hep;)
Öptüm, sarıldım, çok sevgiler.
Sevgili Ebru, üzüldüm şimdi sen böyle yazınca. Çok çalıştığını biliyorum, okumuştum işinle ilgili, sitem dolu yazılarını. Saçmalık, çok kötü, anlamsız. Ben çalışan kazanır, işleyen demir ışıldar, diyen biri de olmadım hiç, aylaklığa övgü insanıyım (bertrand russell'ı sevgi ve saygıyla anıyorum;p) bildiğin. Üzülüyorum hâl böyle olunca, kendim için, ve çalışan, işinden memnun olmayan herkes için. Yapacak bir şey yok tabii, ama seni biraz teselli edecekse, iznim kısa sürecek benim de, onu diyeyim. On beş gün kadar tatil yapacağım, sonra Haziran ve Temmuz'da kesintisiz çalışacağım, sana eşlik ederim ben, hiç merak etme;)
Hah ha, dediğin şey doğru sanki, döktürür gibi hissediyorsun ama iş yapmaya gelince olmuyor değil mi?;) Ben de oynayamam öyle, içince benim müziklerimde salınırım, deli gibi dans ederim ama (C. şahit;p), bilinen figürleri filan yapamam. Yerim dar, türkçesi;p
Pazarcıyı yiyen sen değilsin, evet, sana şahitlik bile yaparım, o kadar yani;p Ayrıca enginar candır, yiyelim yedirelim, abartmadan sadece.
Teşekkürler ve çok sevgiler.
Olsun Poliş, yağsın, hiç ama hiç takmıyorum artık. Çok sıkıldım nöbetlerden, kar bile yağabilir hani;p
Bir dakika yahu! Ne demek kimse bir şey takmayacak, hastanedeki tüm ama tüm düğün ve diğer kutlamalara katılıyorum ben, hediye işine tabii. Hiç ayırmıyorum kendimi onlardan, bir şey gelecek diye değil elbette, iş arkadaşlarımla aram iyice açılmasın diye;)
Kırmızılı kadın idolüm oldu benim, tekrar analım kendisini;
düğünün yıldızı :p
Final Destination serisine haksızlık mı yapmışım? Ayıp etmişim öyleyse, hiç aklımdan çıkmaz o salak seri, bilinçaltıma sızmış resmen;) Geçen gün tavla oynuyorduk hastaneden bir arkadaşla, dışarıdaydık ve fırtına vardı. Tenteler rüzgârla sarsıldı ve aynı anda yukarıya baktık, ben "final destination" dedim sadece, gülmeye başladık. Böyle de etkili ve güzel bir seridir o seri, bakma sen salak dediğime;))
Matematik ve Poliş, böyle bir film serisi de ben çeksem, ne güzel komedi filmi olur valla, bir düşünmeli bu işi;p
Yarın senin şehrindeyim! Tabii bir gün sonra görüşürüz sanırım seninle, bakalım;p
Çok öptüm, canım benim.
Justine,
Bu yazıyı okurken öyle çok güldüm ki. Belli belli, keyifli bir anında yazmışsın. Komik kadın;)
Bir iki arkadaşımın düğünü hariç eğlenebildiğim bir düğün hatırlamıyorum ben. Zaten bir tür eğlenme müsameresi gibi oluyor düğünler. Of, yazarken bile içim daraldı. Bir kere çok fazla insan oluyor, küçük bir grupla eğlenmek yine daha olası. Bir de "düğün sahibi" halleri var ki bana çok komik geliyor. Genlere mi işlemiş nedir, her düğün sahibi aynı zamanda usturuplu eğlence dünyasının da hakimiymiş gibi bir tavırlara giriyor, aynı şekilde davranıyor. Komik ya!
Bloglarında sebze-meyveye güzelleme yapanları anmışsın. Bazen oluyor öyle cidden. Ben de gezide çektiğim fotolara baktım. Tekrar tekrar turp resmi çekmişim hayranlıkla. Bir tezgaha sıralanmış kırmızı kırmızı turplar. Pek beğenmişim ve etkilenmişim belli;) Bu arada ben de iflah olmaz bir yeşil erikçiyimdir. Camiada öyle tanınırım;)
Ben geldim sen yola çıkıyorsun demek. Şimdiden güzel bir tatil dileyeyim sana.
Öpücükler!
justine,
iyi tatiller şimdiden. ne güzel. ama algımla ilgili bi sorunum var. sen şu sarı mayoyla şezlonglara uzandığından beri, yani header'a şu fotoğrafı koyduğundan beni benim için tatildesin. böyle de uzun bir tatil. sen istediğin kadar geceleri nöbette sabahla, gündüzleri koşturmaktan paralan, ben seni hep tatilde gibi düşündüm bunca zaman:)
bu arada, düğünlerden ben de hiç hoşlanmam. ama nikahlar güzel hakikaten.
sevgiler çok.
hımm. pardon. sarı olan şezlonglar, mayo beyazdı. sanırım yoruldum ve fena halde kafam şişti. denizi de özledim çok fena.
Organikçilere laf atmışsınız teessüf ederim. İstanbul'da yağmur yağıyor şimdi, siz geleceksiniz diye herhal. Asit yağmuru mudur yağan? Herhalde, bahsettiğiniz bakla İStanbul bostanlarında yetişir Arap Krallarına satılırmış 1950 li yılalrda. Kalmadı. İstanbul bostanlarıyla ünlüydü, İstanbul'a da yeterdi bir zaman. Bakla deyip geçmeyelim, hani zurnanın deliği demiştiniz. Bakladır o işte. Şehir çılgın bir devasa amip gibi ÇILGIN PROJELERLE Edirne'ye doğru beton dalgalarıyla yol alırken bir avuç savaşçı devlere, iktidar sahiplerine, bakla sevmezlere karşı elde kalnn ekilebilir birkaç karış toprak için savaşıyor. Gazaları mübarek ola, her tür "vah vah zavallım garibeler" acınsamalarına karşın, kitaplar arasına soktukları "benden sonrası heyula anlayışı" başlarını, kaldırmadan orada tutsunlar.. Görmesinler, duymasınlar, dilsiz kalsınlar kitabi dünyalarında. Her sayfa bir ağacı yazıştır oysa, insandır övünen nedense..... !!!
Bak şimdi üzüldüm seni üzdüm diye. Alıştım aslında. Hani otura otura sıkılır ya insanlar hiç öyle çalışmadım. Hoş buna çalışmak denmez. Aynen ben de çalışanın kazandığını düşünmeyenlerdenim.
İyi tatiller diliyorum bir kez daha ve müzikler merkezi yayına inat çok güzel:)
Alkımcığım, gelmişsin üstelik ayağının tozuyla yorum bile yapmışsın, şapka çıkarıyorum sana;p
Evet, dün fena değildim ben, keyfim yerindeydi. Çok geç zamana bıraktım aslında yazıyı, daha erken otursaydım pc başına iyice geyiğe sarardım, biliyorum kendimi. Seni güldürdüğüme de çok sevindim ayrıca, yazının artısı bu bana göre;)
Resmini çekebilirsin tabii turpların, pancarların ve diğerlerinin, ona izin var benden (e heh), hiç sebze görmemiş gibi ballandıra ballandıra anlatmalara sinir oluyorum sadece;p Belki ben küçükken köy gördüm, ondan böyleyim; güzelliğini, muhteşemliğini biliyorum ama dillendirilmesine alışmamışım.
Yeşil erik camiasına beni de kabul ederler mi acaba, hani sen ön ayak olsan, takdim etsen bir törenle beni, ne güzel olurdu valla;)
Teşekkürler, benden de öpücükler ve çok sevgiler Alkım.
Sevgili Aglea, demek beni bunca zaman başıboş, tembel ve sefih bir hayat sürüyor sandın ha, hem de tüm bu algı uyduruk bir header yüzünden, hiç olmadı bu iş, çok bozuldum;p Oysa nerede Durrell'in İskenderiye'yi işsiz güçsüz keyifle gezen Justine'i, nerede iki günde bir nöbet tutan zavallı ben;)
-----------
Tamam, panik yok; şezlonglar sarı, benim bikini sarı ve üzerine giydiğim tişört beyaz. Bu büyük sorunu çözdük, ama denizi özlemen için ne yapabiliriz onu bilemedim, düşüneyim ben bunu;p
Çok sarılıyorum sana, sevgiler canım.
p.s.: Sesinde bir sıkıntı yok değil mi Agleacığım, olmasın lütfen. Hepimizin yaşadığı günlük hayat koşuşturması ya da varoluşsal sorunlarımızdan olsun, başka da bir şey istemez.
Hmmm, demek yağmur ben geleceğim diye yağıyor, şimdi iyi mi, yoksa kötü mü bu, pek bilemedim?;) Bereket diyelim olur mu, ben gayet memnunum havalardan, bir tek uçuşum rötar yapmasın yeter.
Ben bakla severim, sorun yok o konuda. Üstelik şehri, doğayı mahveden tüm çılgın projelerden de nefret ediyorum. Organikçilerden çok, bu ismi bilmeden yıllardır tarımla uğraşan eken biçenlerin hep olması için duacıyım, dünyayı ayakta tutan zanaata saygı duyarım ben. Gerisi çok laf, marjinal iş.
Sevgiler Zapere, aşağıda bir yorumunuz vardı oraya bakayım şimdi.
Ebru biz böyle üzülüp duruyormuşuz, sarmal bir şekilde;p
Müzikleri beğenmene sevindim, çok sevgiler.
tamda konu üzerine gelmiim . hem de biraz önce kına gecesinden. arkadaş içinn çiğ tavuk yedim mecburen. çünkü bu tür şeyleri sevmediğimden ne kendi kına gecemi yaptım ne de düğün yaptım. nikahtı hemen bitsin bu iş diye. aslında şöyle hafif müzik ve rüzgar eşliğinde ağaçlar altında seçme misafirler eşliğinde düğünüm olsun isterdim. ama bizdeki kapalı mekanlarda ( bu geceki gibi) üst üste millet, çocuklar koşturuyor, amaaannn nefret ede ede gittim geldim işte. bazı şeyler mecburen!
;)
Öyle, bazı şeylere mecburen katlanılıyor Buket. Ben ablam ve abimin nikâh-düğünlerine o yüzden gittim;p Hoş onlarınkisi arkadaşlarla eğlence gibiydi ya, neyse aynı şey sonuçta.
Sevgiler.
iyiyim justine'ciğim. ama çok teşekkür ederim sesimdeki titreşimi hissetmen çok hoşuma gitti:) aslında dün yorumu yazarken, vazgeçeyim de eve gidip sakin kafayla yazayım dedim ama, o hengamede hemen yazasım geldi. yorucu bir haftanın son saatleri, bi posa haliydi, bir de ben diyete başladım ya. 5 kilo vermek istedim. ama o demek kadar kolay bir şey değilmiş anladım. yorgunluk, kalabalık ve açlığın sesime verdiği sıkıntı dışında bir şeyim yok. tekrar teşekkür ederim incecikten hissettiğin için:) çok öpücükler, sevgiler.
Agleacığım, saçımda havlu, ellerim yeni cila sürülmüş ve yüzüm maskeli bir hâlde sana yazıyorum. Görsen, eminim çok gülerdin;p Saat beş gibi havaalanında olacağım ama ben daha bavulumu bile hazırlamadım! Şükür oradan oraya giderken çok şey taşıyan insanlardan değilim, iki üç parça eşya yetiyor bana.
Çok sevindim iyi olmana, ne bileyim o yorgunluğu ve sıkıntıyı hissetmiştim sanki. Tamamdır, kimsenin canı sıkkın değilse bavulumu hazırlayıp, yolculuğuma çıkabilirim artık, hadi bakalım değiş Justine;))
Çok sarıldım, canım.
p.s.: A, biliyor musun ben bir ara hiç olmadığım bir kiloya ulaşmıştım, 54! Benim için tuhaf bir durumdu, kendimi bildim bileli 45-46 filandım çünkü. Master tezini yazıp, savunmamı yaptıktan sonra çok rahatlamıştım sanırım. Evde sinema keyfi, cips, kola, çikolata derken 54-55 olmuştum işte. Ama herkes çok beğenmişti. (millet kilolu seviyor, aklında olsun;p) Neyse işte, sonra ne oldu bilmem hızla verdim. Şimdi 50-51 kilo civarında geziniyorum. Biraz alsam fena olmaz ya, bakalım. Bana kalırsa sen de hiç zorlama, beş kilo bir şey değil üstelik, uğraşmadan, spor yaparak hemen verirsin, aç kalıp canını sıkma;)
justine, aglea hatırlatınca aklıma geldi. ben bu şezlonglu fotonun hikayesini merak ettim. neden şezlonglar boş? çok mu erken bir vakitte gitmiştin?
tam yaz değil de yazın gelmesini bekleyen bir yer gibi gelmişti bana. o yüzden seninle özdeşleştirmiştim.
öyle ya da böyle çok güzel bir foto ve sen şu anda İstanbul'da olmalısın. hoşgeldin;)
bakla deyince sen, benim evin yakınında bi köşede kendi yetiştirdiği sebze meyveyi satan bir teyze var, geçenlerde o satıyordu bakla, alayım dedim, daha önce hiç bakla pişirmemiştim, saatlerce sürdü pişmesi, üstelik de tatsız tuzsuz bişeydi, yoğurtla falan öyle yedik işte, bakla güzel bişey değilmiş meğersem:) (benim bakla maceramı nasıl buldun?:P) ama yeşil erik candır evet:)
düğündeki kadına daha önce de çok güldüm, şimdi bi daha izledim, yine güldüm, o nasıl bi kendini kaybetmektir:)
ne güzel, tatil var, yolculuk var, hep sen sevdiğimiz şeyler bunlar:) iyi yolculuklar sana, gez eğlen doya doya:) (diyorum hep, idealimdeki iş falım sakızlarına mani yazmak:))
şarkıları dinlemeden geçtiğim hiçbir blog olmaz benim. o nedenle , yarı fırça, yarı sitem dolu uyarını hiç ciddiye almadım :P
düğünleri sevmem, ailece sülalede adımız yabaniye çıkmıştır bu nedenle. gerçekten mutluluklarını görmek istediğim insanlarınkini kaçırmam. ama umurumda değilse açıkçası gitmem. hiç de taviz vermem. düğünlerin görgüsüzce gürültülü yapılıyor olmasını çok terbiyesizce bulurum. çok da sinirlenirim. hele kentin ortasındaki davul zurnalı etkinlikleri şikayet etmişliğim bile vardır. anlayacağın sevimsiz biri olabilirim böyle şeyler karşısında.
enginarı, pazar yeşilini, kırmızısını, turuncusunu çok severim. :) mevsiminde 40 enginar yeme takıntım vardır. şu anda 25 yedim bitti. 15 daha yedikten sonra da duracağımı sanmıyorum. ama valla çiğ yemem:P
tatil ben sana bunları yazarken başladı o halde. ve sen İstanbul'dasın. vakit olsa da kahve içsek seninle. ne güzel olur.
iyi tatiller, sevgiler.
Hey!
Evet İstanbul'dayım, sizin şehrinizdeyim bayanlar;)
Dün akşam geldim ve bavulu C. ile onun evine bırakıp Poliş'e gittik. Yemek faslı, muhabbet filan derken, gece döndük. Şimdi C. ile beraber oturuyoruz, kahvaltı-çay keyfi yaptık, o benim çaldığım müziklere (cohen, bandista) cura gibi bir aletle (anlamam bu işlerden) eşlik ediyor;p Kısacık bile olsa size merhaba demek istedim. Yarın o işe gidince sohbet edeceğim sizlerle, hatta dedikodu bile yaparız belli mi olur?;p
Çok sevgiler.
İstanbul bayanların şehri mi yalnız? Hayır hayır erkeklerin şehridir çün kiii.. İstanbul isimli bayana aşığızdır !.. :))
Merhaba!!!
Yine harika şarkılar koymuşsun. Nasıl becerdim bilmiyorum senin koyduğunu görmeden "Nouvelle Vague"nin şarkısını dinledim.
Alkımcığım, header fotosu Bodrum'dan. İki-üç günlüğüne abim ve Meloş'un (abimin eşi) yanına gitmiştim, onların tatil yaptığı yere. Fotoğrafı da Meloş çekmişti. Akşam üzeri herkes akşam yemeği için hazırlanıp plajı boşaltmışken biz de otelimize gidiyorduk. Ben, akşam denizde tek tük insanın kaldığı saatleri çok severim, o saatlerde yüzmeyi de, dolaşmayı da. Sabah da çok sakin ve güzel oluyor deniz kıyısı, plaj ama ben uyanamıyorum işte, keşke sabah da yüzebilsem;) Her neyse, işte plaj bu yüzden boş, akşam herkes kalkınca, belli bir saatten sonra hemen toparlıyor çocuklar şezlongları, eh böylelikle güzel bir fotoğraf fonu oluyor bize. Yine de canım Melike sağolsun, o çekmek istemişti ve çok da güzel çekmiş valla;)
Hoşbulduk;) Sarıldım, sevgiler.
Yok yahu Zerkacığım, bakla güzel bir sebzedir aslında, fakat biraz ağırdır evet. Hatta belli bir yaşa kadar çocuklara yasaklıdır.
Ben baklayı çok severdim ama bir zaman başıma ne geldi, dur bak anlatayım;) Evde yalnızdım yine ve bakla yapmıştım, ya aspiratörü çalıştırmamışım ya da olacağından bakla kokusu tüm evi sarmıştı. Öyle ağır gelmişti ki o koku bana, bırak o zaman yemeyi, çoook uzun bir süre bakla yemedim ben. Geçenlerde annem yaptı, küçük bir tabağa koydum, birazcık yedim. Geçiş aşaması olsun dedim, yavaş yavaş;) Şimdi duraklama dönemindeyim, ama normalde baklayı severim, çok güzel ve farklı bir tadı var bence. Sen de tekrar dene bir, belki ilk denediğin bakla sertti, ondan beğenmediniz.
Çok öpüyorum seni Zerkacığım, tatil dileklerin için teşekkürler.
Ben de enginarı, pazar yeşilini ve tüm renklerini severim, e heh tanışabilir miyiz bu durumda sevgili bayan?;p
Enginarlı pilav yedin mi hiç Elektracığım, ben ba-yı-lı-rım! İnanılmaz bir lezzettir o, nefis! Peki şimdi kaçıncı enginarındasın, etti mi kırk?;p (bkz;))
Kahve içmek gerçekten harika olurdu, ben şu zamana kadar sadece telefonla konuşma kısmına gelebildim, blog arkadaşlığında;p
Çok sevgiler ve teşekkürler.
Hep öyle sevgili Zapere, hep öyle, bu şehre hepimiz aşığız ;)
Hey! Londoner gelmiş!;)
Dün gece, sadece maillerime bakmak için oturdum pc başına, senin yorumunu gördüm ya, artık o saatten sonra benden mutlusu yoktu. Hatta C.'ye seslendim Londoner gelmiş diye, şahidim bile var yani;p
Birbirimizden habersiz aynı şarkıyı dinlemenin tek bir açıklaması var Londoner, kalplerimiz bir bizim, ve bu güzel bir şey;p
Çok sevgiler, arada gel, selamını esirgeme olur mu?
evet evet yemiştim Justine pilavlı çeşidini. bu hafta hiç yiyemedim enginar :(( Cumaya niyetleniyorum . Valla biz bir 6 kişi blogdan gerçek hayata da taşıdık tanışıklığı. öyle de keyifli ki:) uygun olursan twitterdan bir mesaj, ayarlarım ben. iyi gezmeler sana.
Cuma için afiyet olsun öyleyse;)
Güzel arkadaşlıklar, neşeli sohbetler tabii keyiflidir, umarım biz de becerebiliriz bu işi;)
Sevgiler çok.
cASTİN sizin tatil kaç gün?? :)
Deliye her gün bayram olması gibi, bana her gün tatil diyeceğim ama, böyle de kendime haksızlık yapmış olacağım;) On iki gün yıllık izin kullanıyorum sevgili Zapere, haftasonları ile on altı gün yapıyor. Kısacık on altı gün, göz açıp kapayıncaya kadar geçecek eminim, ki geçiyor bile!
Şaka bir yana, biz radyoloji çalışanlarının diğer çalışanlara göre biraz daha fazla izni vardır, normal otuz günlük yıllık iznin yanında bir ay şua izni de kullanıyoruz. Şua izni zorunlu ve bölünemeyen bir izin. Vs. vs.
Böyle işte.
;)
Evet geldim!! Bu sözlerine kısa da olsa karşılık yazmadan duramam. Ne güzel seni mutlu etmek. :) Ee madem C.'ye kadar ulaştı ismimiz ona da selam söyleyeyim.
Daha sık gelmeye çalışacağım..
Sevgiler çok...
Peki.
;))
http://siyaset.milliyet.com.tr/-basbakan-vajina-bekciligini-biraksin-/siyaset/siyasetdetay/26.05.2012/1545483/default.htm
Şaka gibi..AMA GERÇEK !!! :(((
Evet, öyle. Çok çirkin ve gereksiz. Yalnız, nasıl da alıştırdılar herkesi, her sözlerine bir iki tepki verip geçiyoruz.
----------
Bir şeyler yazdım yazdım, sildim. Sonra konuşuruz.
Sevgiler.
merhaba justine;
ilk önce yine hayretle ve zevkle yazılarını okuyorum..çok ama çok beğeniyorumm yorum yapamasamda senin sıkı takipçinn oldumm;)))seninlee çok ama çokk konuştuktann sonraa tabikii;))sana bu konuda çok ama çok teşekkürlerimi sunarım..ayy heyecanlandımm yinee..seni öpüyorumm iyi tatiller k.i.b
sevgiler nilgün...
Teşekkürler Nilgün, çok hoş sözler bunlar;)
(hmmm, fakat ne zaman konuşmuştuk biz, kusura bakma hatırlayamadım?)
Yoruma geç cevap yazdım, tatilde böyle oluyor tekrar özür.
Çok sevgiler.
Tatil bitiyorrRRRR... :))
Olsun, biri biter diğeri başlar, daha yaz iznim var;p
Bu defa dönüş hangi gün..."(şu gün) YOLDAYIMMMM" ne zaman yazılacak.. :))
Döndüm bile;)
Yarın bir aksilik çıkmazsa eğer (bol fotoğraflı!) yazı yazmak istiyorum, hiç sevmiyorum bloğun böyle ölü olmasını.
Sevgiler.
Yorum Gönder