Birkaç gün sonra tatilim bitiyor, evden ayrılırken bedenimden bir şey kopuyor gibi hisseden ben, bulunduğum yerin şeklini alan vücudumu ısındığı yerden toplamak, çıkarmak için zorlanıyorum. Şimdi buralar sıcak, karlar, yağmurlar, şiddetli rüzgârların sonunda yüzünü gösteren güneşin sakin ve uzak hâli kadar sıcak. "Bana bak ve yaşamaya devam et!"; sarı, heybetli güneş, denizin insanlarına böyle yol gösterirmiş, öyleyse biz neden bundan nasiplenmeyelim? Son günlerde, sıkıcı bir durum yüzünden iktisatla fazla haşır neşir oldum, bir ara o durumu da anlatırım, fakat şimdi diyeceğim başka bir şey, iktisat çalışırken fayda teorisi ve hayatından hep bir şeyleri elemek aklımda takıldı kaldı. Fırsat maliyetini hepiniz bilirsiniz, işte hayatımızın fırsat maliyetlerini hesaplamakla geçtiğini anladım en sonunda. Bu yılın bana kazandırdığı tek şey budur, hayırlı olsun;p
Cuma gecesi Life of P.'yi izlemeye gittik C. ile. Ang Lee sevdiğim bir yönetmen, bazı filmlerine bayılmasam da onun hayata bakışını izlemeyi seviyorum. Life of Pi filmi gayet hoştu, açık denizde çocuğun kaplanla (kitabı okuyanlar richard parker yazmadığım için kızabilirler. evet o muhteşem Bengal kaplanının bir adı var; richard parker) mücadelesi ve dostluğunu (belki yol arkadaşlığı demeliyim?), izlemek keyifliydi. Ben, kulağımda Blake'in dizeleri, "Tiger! Tiger! burning bright / In the forests of the night...", gözlerim ekranda, heyecanla izledim filmi, size de tavsiyem olsun.
Şimdi çıkmalıyım, C. işten geldi, hazırlansın Seraplar'a gideceğiz. Bu gece Lilişka, ablam, Deyvo, Poliş ve sevgilimle beraberim. Hepiniz için güzel bir yıl diliyorum, yeni yıl, eski yıl hepsi birbirine karışsın, hiç önemli değil, tüm hayatınız mutlu ve keyifli geçsin. Bunu umalım en azından.
Blake'in dizeleri kapanış, yok hayır, bana kalırsa her zaman için muhteşemdir, öyle bitirelim. Çok, çok seviyorum bu şiiri;
"Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?
Hangi uzak derinlerde, göklerde
Yandı senin ateşin gözlerinde?
O hangi kanatla yükselebilir?
Hangi el ateşi kavrayabilir?
Ve hangi omuz ve hangi beceri
Kalbinin kaslarını bükebildi?
Ve kalbin çarpmaya başladığında,
Hangi dehşetli el? ayaklar ya da
Neydi çekiç? ya zincir neydi?
Beynin nasıl bir fırın içindeydi?
Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
Ölümcül korkularını alabilir avcuna?
Yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
Güldü mü o, görünce eserini?
Kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?
Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabilir o korkunç simetrini?"
William Blake (çeviri: Selahattin Özpalabıyıklar)
Cuma gecesi Life of P.'yi izlemeye gittik C. ile. Ang Lee sevdiğim bir yönetmen, bazı filmlerine bayılmasam da onun hayata bakışını izlemeyi seviyorum. Life of Pi filmi gayet hoştu, açık denizde çocuğun kaplanla (kitabı okuyanlar richard parker yazmadığım için kızabilirler. evet o muhteşem Bengal kaplanının bir adı var; richard parker) mücadelesi ve dostluğunu (belki yol arkadaşlığı demeliyim?), izlemek keyifliydi. Ben, kulağımda Blake'in dizeleri, "Tiger! Tiger! burning bright / In the forests of the night...", gözlerim ekranda, heyecanla izledim filmi, size de tavsiyem olsun.
Şimdi çıkmalıyım, C. işten geldi, hazırlansın Seraplar'a gideceğiz. Bu gece Lilişka, ablam, Deyvo, Poliş ve sevgilimle beraberim. Hepiniz için güzel bir yıl diliyorum, yeni yıl, eski yıl hepsi birbirine karışsın, hiç önemli değil, tüm hayatınız mutlu ve keyifli geçsin. Bunu umalım en azından.
Blake'in dizeleri kapanış, yok hayır, bana kalırsa her zaman için muhteşemdir, öyle bitirelim. Çok, çok seviyorum bu şiiri;
"Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabildi o korkunç simetrini?
Hangi uzak derinlerde, göklerde
Yandı senin ateşin gözlerinde?
O hangi kanatla yükselebilir?
Hangi el ateşi kavrayabilir?
Ve hangi omuz ve hangi beceri
Kalbinin kaslarını bükebildi?
Ve kalbin çarpmaya başladığında,
Hangi dehşetli el? ayaklar ya da
Neydi çekiç? ya zincir neydi?
Beynin nasıl bir fırın içindeydi?
Neydi örs? ve hangi dehşetli kabza
Ölümcül korkularını alabilir avcuna?
Yıldızlar mızraklarını aşağıya atınca,
Göğü sulayınca gözyaşlarıyla,
Güldü mü o, görünce eserini?
Kuzu'yu yaratan mı yarattı seni?
Kaplan! Kaplan! gecenin ormanında
Işıl ışıl yanan parlak yalaza,
Hangi ölümsüz el ya da göz, hangi,
Kurabilir o korkunç simetrini?"
William Blake (çeviri: Selahattin Özpalabıyıklar)
2 yorum:
Hey Justine! :) Mutlu yıllar dileyeyim dedim ben. İstanbuldasın, İstanbuldasın. Bİliyorum bunu çoktandır ve ses etmiyorum . Ama bil ki bir gün İstanbuldayım, çay içelim mi demeni bekliyorum ;)
Hey!;)
Bu sefer olmadı, büyük ihtimal olamayacak da (yarın gidiyorum) ama bir dahaki aynı şehirde bulunmalarımızdan birinde (belki sen izmir'e gelirsin, neden olmasın?) "çay içelim mi" teklifini hem söylemek hem de duymak için sabırsızlanıyorum ben de. Buralarda tanıdığım, sesi en cıvıl cıvıl, en tatlı gülümseyen kadını görmek harika olacak, eminim;)
Mutlu yıllar Elektracığım, çok sarılıyorum sana, yazılarından tanıyıp sevdiğim ailene de selam ve sevgiler.
p.s.: Bu gelişimde çoook çok eski arkadaşlarımla da buluşacaktım güya, öylesine birgün ayarlayıp buluşamadık, zamanı verimsiz kullanan biriyim ben, hep söylerim. Bir de başka sıkıcı şeyler vardı, sınavlara çalışmak gibi, onu da bir ara anlatırım. Neyse, olmayınca olmuyor işte.
Yorum Gönder