Cumartesi, Ocak 12, 2013

oyalanmak için filmler ve şaşırtıcı bir kitap

(evde film izlemenin kış hâli) 

Size de aynısı oluyor mu, merak ediyorum; çok fazla sorun varken, çözülmemiş bir sürü dert bir köşede beklerken, bir kahve içeyim ondan sonra düşünürüm oyalaması. Ben hep böyleyim; kafam karışık, gece yatarken, kalktığımda, işte, evde hep, her zaman can sıkan saçmalıkları düşünüp, durum içinden çıkılmaz bir hâl alınca küçük şeylere sığınıyorum. Sıcak bir banyo yapayım, sonra bakarım çözümüne, bir kahve içeyim, öyle hallederim, gibi. Tam komedi. Aklıma hemen, Rüzgar Gibi Geçti filminde Scarlett'ın başı sıkıştığında ve çaresiz kaldığında "bunu sonra düşüneceğim, eğer şimdi düşünürsem delireceğim" demesi geliyor, biraz çatlaktır ama haklıdır kadın, çok severim;) Rhett Butler, başka tabii, canımdır o benim. Hele filmin sonunda küfreder gibi söylediği; "Frankly, my dear, I don't give a damn", lafı müthiştir. Durun linkini vereyim, merak edenler izlesin. Şurada.

Nasıl geldik ki biz buraya? Hmmm, evet kafalar karışık. Böyle zamanlarda en güzel şey film izlemek. Kitap okumak faslına birazdan gelelim, o iş daha çok kafa karıştırıyor çünkü, hele de okumak için muhteşem kitaplar seçtiyseniz. Kaç gecedir -nöbet tutmuyorsam eğer-, film izliyorum. Geçenlerde Michael'i izlemiştim. Yönetmeni daha önce çok kereler Haneke ile çalışmış biri, filmi de festivallerde gösterilmiş. Filmin konusu, pedofili. Konusu itibarıyla zaten ilginç bir film, bir de oyunculuklar güzel olunca daha da sarsıcı olmuş. Ben yine de anlatılan can sıkıcı, korkutucu durum dışında bahsedilecek bir şey bulamıyorum film hakkında. Üzüyor, acıtıyor ama o kadar, ötesi yok. Ne olay dışında söyleyecek sözü var filmin ne de farklı bir tavrı, durum budur diyor sadece. Kendimi kötü, korkunç olaylardan soyutlamam, bu yaşıma kadar onlarca, yüzlerce beter şey görüp duydum, ve hatta yaşadım, ama yine de pedofili hakkında bir film daha izlemek istemiyorum artık. Midemi bulandırıyor, kabus gibi üstüme çöküyor, çocuklara yapılan kötülüğü (ah ivan!) bir türlü anlayamıyorum, nefret bile az geliyor böyle durumlarda. Geçelim. Red Lights, seyrettiğim başka bir film. Bunun hakkında yazmaya değmez, çok sıradandı. İşin kötüsü filmin oyuncuları Cillian Murphy ve Sigourney Weaver'ı çok beğenirim ben, konusu da ilginçti, ama "ben aynı zamanda her şey olabilirim" diyen kafası karışık ve anlamsız senaryosu yüzünden filme yazık olmuş. İnanç, paranormal olaylar ve mistisizm meselesini daha sağlam işleyen filmler izlemiştim, oysa Red Lights klişeye sığınmış. Dün gece ise, uzun süredir bir köşede bekleyen Demirkubuz'un Kıskanmak filmine (film,  Nahid Sırrı Örik'in Kıskanmak romanından uyarlama)  gitti elim. İstanbul'a gitmeden Yeraltı'sını izlemiştim yönetmenin, sevmiştim. Güzel ve farklı bir uyarlamaydı bana göre. Belki bu da iyidir dedim, fakat ı ıh, hiç ama hiç sevmedim. Dün twitter'da bir arkadaşla da konuşmuştuk; oyunculuklar kötüydü, en kötüsü de filmde -güya- herkesin aşık olduğu erkek güzeli delikanlı rolünde oynayan çocuktu. Saçının peruk görüntüsü ve film boyunca başı önünde oynaması komikti. Bir de erkek güzeli bana kalırsa Visconti'nin Morte a Venezia'sındaki Tadzio gibi olur, bakan bir daha bakmak ister. Demirkubuz'un oyuncusuna ise kusura bakmasın ama, bir kere bakmak yetiyordu;) Filmi izledikten sonra ekşi'den film hakkında yazılmış yorumlara baktım, beğenen, beğenmeyen ne ararsan var, burada bir tuhaflık yok, ekşi hâli;p İşin ilginci herkesin söz birliği etmişçesine filmdeki "çirkin" Seniha'yı oynayan oyuncunun (nergis öztürk) performansını yere göğe koyamamasıydı. Bende bir tuhaflık var sanırım, sırtını hafif kambur yapıp, göze batan, ben makyajım diye bağıran suratıyla gayet normal oynuyordu kadın. Güzel, muhteşem filan değil, hatta bana kalırsa, çokça karikatürizeydi oyunu. Üstelik çok sıkıldım ben, oyunculara çirkin makyajı yapılınca harika oynuyor yanılgısından. Charlize Theron, Nicole Kidman vs. yap makyajı al ödülü, valla fenalık geldi. Virginia Woolf'u oynatmak için takma burun yapmışlardı yahu kadına, sanki yazara benzeyen -çirkin demeyeyim de- Kidman kadar güzel olmayan başka kadın yokmuş gibi. Neyse, ben niye bu kadar sinirlendiysem;) Diyeceğim, Nergis Öztürk'ün oyununda aman aman bir şey yoktu ve en büyük şansı karşısında kimsenin sevmediği (ben de sevmem), oyunculuğu beter birinin (berrak tüzünataç) bulunmasıydı. Onun karşısında kim oynasa muhteşem görünürdü sanırım. 

Filmler böyle. Karışık kafaları daha da karıştıran kitaplar demiştim değil mi? Evet, şimdi onlardan birini okuyorum ben. Morel'in Buluşu, sarsıcı bir kitap. Onu okuma şansına eriştiğim için şanslıyım. Romandan (aslında novella daha doğru bir tanım), ilk Mehmet Bey bahsetmişti bana, okumayı çok istiyordum. Daha önce yorumlarda bu isteğimden bahsetmiş ve Mehmet Bey'in kitap hakkındaki harika yazısının linkini vermiştim. İstanbul'a bu son gidişimde C. hediye etti kitabı, bu vesileyle hem C.'ye hem de Mehmet Bey'e çok teşekkürler. İki gecedir yatağa Morel'in Buluşu ile giriyorum. Küçücük bir kitap, ama ben bitmesin diye yavaş yavaş, gizemli cümlelerin tadına varmaya çalışarak okuyorum. Beni şaşırtıyor, heyecanlandırıyor, korkutuyor bu roman. Birdenbire ve hazırlıksız, en sevdiğim kitaplarımın arasına sıkı bir giriş yaptı Casares'in romanı. Çoğu zaman, inanılmaz cümlelerden başımı kaldırıp, yazarın bunu yazarken nasıl bir ruh hâlinde olduğunu düşünürken buluyorum kendimi. Sabaha karşı, gece lambasının aydınlattığı yine de karanlık! odamda, deli gibi şeyler geliyor aklıma. Bunu yazan normal biri olamaz, diyorum fısıltıyla, kendi sesimden korkarak. Delicesine merak ettiğim bir yazar Casares, tüm kitaplarını (işin kötüsü, çevrilen iki kitabını buldum sadece) okumak istiyorum. (Bir Fotoğrafçının La Plata Maceraları, C.'nin bana hediye edeceği kitap kargosunda sorun olduğu için geç gelmiş, şimdi İstanbul'da beni bekliyor kitap, saçmalık.) Neyse, durumlar böyle buralarda, daha önce çok sevdiğim Beyaz Kale hakkında kafamı toparlayıp bir şeyler yazamadım diye üzülürken şimdi de Morel'in Buluşu'nu yazma telaşına düştüm. Bakalım, ne zaman, nasıl olacak. Sözün özü, bu kitap bambaşka, okumadıysanız okuma listenizin bir köşesine yazın; muhteşem bir okuma zevki tadacaksınız ve hatta daha önce olmadıysa olağanüstü, inanılmaz zeki bir yazarla tanışacaksınız. Söylemiş olayım da, benden günah gitsin.
--------
p.s.: -Müzikleri dinlemeden geçmeyin sakın, hepsini tatil günü için, kahve keyfimin yanına yakışsın diye özenle seçtim;) 
-Morel'in Buluşu, Helikopter Yayınları tarafından basılmış. Çevirisi müthiş, Yourcenar'ın kitaplarından sonra, bir de bu kitapla beni kalbimden vurmaya devam ediyor yayınevi. 
 --------
-Kahve keyfi bitti, yazımı da yazdım, öyleyse şimdi sıcak bir banyo, yemek ve okuma zamanı. Morel'in Buluşu'na döneceğim, sanırım kitap bu gece bitecek, bakalım adada başka neler oluyor? Pek gizemli;p

26 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Helikopter yayınlarının kapak dizaynlarına bayılıyorum. Bende İklimler var, o kapağı karşıma koyup saatlerce seyredebilirim. Bir numarası da yok aslında ama minimalizmin zaferi sanırım. Morel'in Buluşu'nu merak ettim, listeme ekleyim
"Kıskanmak"a gelince, festivalde izlemiş ve ben de hiç sevmemiştim, en başta da Nergis Öztürk'ü. Hiçbir filmde sevemedim zaten ben onu. O yıl en iyi kadın oyuncu ödülü almıştı, çünkü başrolde kadının olduğu film bir tek bu vardı :) Bir yönetmen ünlü olunca tüm filmleri iyi olacak saptaması ters geliyor bana. Pekala kötü bir filmdi işte, üstelik romanını okumuştum-Nahid Sırrı Örik'i severim ben-ve ilginç bulmuştum, film şaşırtmıştı beni.
İşte böyle, keyifsizim ben de, berbat bir kolon spazmı sancısı yaşadım ve hafiflese de devam ediyor. Hava durumu desen o da berbat, direkt ruh durumuma etki ediyor. Neyse bu da geçer elbet.
Sevgiler yolluyorum yağmurlu yaşlı Antalya'dan...

guguk kuşu dedi ki...

küçükken her gece kurduğum bir hayal vardı o hayali kurmadan asla uyumazdım. Bir uçak kazası oluyor ve ıssız bir adaya düşüyorum, kaza kısmını tamamen atlıyoruz tabiii. sonra kendime ağaçlardan, sazlıklardan vs vs ev yapma çabalarım, yiyecek arama ve bulma gayretlerin...inanılmaz bir keyif alırdım. Bu kitabu okumak belki çocukluk hayallerimle buluşturur beni. İnsanın herzaman okunacak bissürü kitabının olması ne büyük mutluluk sevgili justine.

pelinpembesi dedi ki...

ah justine sen ne iyi arkadaşsın.yani ihtiyacım olan arkadaş şeklinde. şöyle bana kitap, film tavsiyesi olacak, içten, zevkli..abartmıyorum , o kadar çok kişi tanıyorum ama ypk işte. bir yazınla hemen notlarımı aldım, bilmediklerimi araştırmaya başladım bile. böyle yazılarına bayılıyorum:)

justine dedi ki...

Kitabım iki saat kadar önce bitti, ilk önce şaşkınlığını üzerimden atamadım, sessiz odada sadece ısıtıcının sesiyle okumuştum kitabı, aynı sessizlikte kaldım uzun bir süre. Sonra nette bir şeylere baktım. Size cevap yazmak için oturmuştum bilgisayarın başına. Canım sıkıldı. Hep söylerim, beş dakikada değişir her şey. Sonra konuşalım. Hepinize iyi geceler diliyorum. Sevgiler.

zerka dedi ki...

evde film izlemenin kış hali fotoğrafı çok hoşuma gitti ben de o aşırı sıcak tutan büyük patik ya da patikimsilerle geçiriyorum kışı. yün hırkalar, battaniyeler sonra, seviyoruz bunları hep:)
kitaplığının düzenine hayran kaldım bir de.

kitabı çok merak ettim, listeye eklendi, baş sıralara. insanın etkileyici bir kitapla karşılaştığını anladığı o an ne güzel bir an değil mi? bu sıralar, pek çok kitabı yarım bıraktım, eskiden sevmesem de okurdum kitapları sonuna kadar, artık mızmız ve nazlı bir okur oldum, beğenmezsem hemen bir kenara bırakıveriyorum:)

kareli battaniyem şarkısını ilk defa dinledim burada, gülerek, çok iyi. patiklere ve hırkalara da şarkı yazılmalı bence:)

umarım daha iyisindir şimdi, sarılıyorum sana, sevgiler çok.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Senin bu iç sesinle, karışık düşünce akışınla yazmana bayılıyorum Justine. Sıkıcı sorunsallar aslında en iyi kahve içerken, banyo yaparken falan düşünülüyor sanki. Garip bir denge. Özlemişim seni uzunca okumayı.

Sevgiyle.

Zelda Capulet dedi ki...

Morel'in Buluşu beni de çok sarstı. Radyoz'da söz etmiştim bir alıntıyla yakınlarda. Helikopter hakikaten çok iyi kitaplar basıyor; her türlü minimal tasarımı sevdiğimden dolayı da çok seviyorum bu kitapları. İklimler, Doğu Öyküleri, Sicilya Konuşmaları da çok ama çok güzeldi. Diğer yanda geçenlerde editör bir arkadaş uyandırdı. Aslında bastıkları kitapların hepsi yeni değil; üstelik inanılmaz pahalı satıyorlar... hala bulmak mümkün farklı yayınevleri'nden. Biraz kafam karıştı, her bastıkları kitabı alma eğilimindeydim; şimdi bir durup düşünüyorum :-)

Ebru dedi ki...

Not aldım. zaten sayfana gelince elime defterimi alıyorum:) Ama acemi öğrnci olunca bari biraz ders dediğimden sanırım şubat sonuna kalacak ama olsun.
Bir de yansıtamamak var tabi. Eskiden okuduklarımı paylaşırdım şimdi geç kalıyorum sonra da canım istemiyor şunu yapayım yazarım durumunda tam da:) Ama yaptığım şeyden sonra film kopuyor.
Özlemiştim.
Müzikleri akşam dinleyebileceğim.
sevgilerr

justine dedi ki...

Minimalizm candır;) İklimler'i son zamanlarda çok sık duydum, Nuri Bilge'nin İklimler'iyle de alâkası yokmuş sanırım. Merak ediyorum.

Kıskanmak ve Nergis Öztürk'le ilgili söylediğin her şeye katılıyorum Leylak Dalı, ama ilginçtir o kadın hangi rolde oynarsa oynasın beğeniliyor. Atlıkarınca diye bir film izlemiştim, ensest konulu. Mert Fırat'ın rolü çok zor ve sınırda bir rol iken, yine yeniden Öztürk'ün oyunculuğu beğenilip abartılmıştı.

Nasıl oldu ağrın, iyileşmişsindir umarım? Çok çok geçmiş olsun. Yine yağışlı bir yerden (ama bugün güneş çıkıp şaşırtı bizi) ben de selam ve sevgiler yolluyorum canım Antalya'ya. Antalya benim için tatil ve güneş demek, ne olursa olsun;)

justine dedi ki...

Robinson Guguk Kuşu;p Hayalin ne hoşmuş, benim adalarla ilgili düşüncelerim, 'yanına ne alırdın'dan öteye gitmedi, gidemedi maalesef;)

Morel'in Buluşu'nu okumak -çocukluk hayali demeyelim de-, hepimizin hayali olabilecek bir icatla buluşturacak seni, bana inanabilirsin. Öpüyorum seni Guguk Kuşu, çok sevgiler.

justine dedi ki...

Buketciğim yazıyı sevmen mutlu etti beni, onu bırak, not alıp kitabı okuyacak olman daha güzel. Pelin'i ve seni öpüyorum, sevgiler, selamlar.

justine dedi ki...

Zerkacığım, o bahsettiğin patikler (ev botu?) var ya Poliş'in hediyesi bana, ve öyle çok işime yaradı ki bu buz gibi evde, anlatamam. Sıcacık tutuyor ayaklarımı, hatta dışarı giderken çıkarmak zor geliyor, çok haklısın, aşırı sıcak;) Hah, kitaplığın düzenine gelelim, o iş öyle değil işte, ah keşke olsa diyeyim;) Daha önce Leylak Dalı ile konuşmuştuk bu konuyu, düzenli kitaplıklar şaşırtır beni, çok çok karışık olmasa da düzenli olmaz hiçbir zaman benim kitaplarım. Peki öyleyse, nedir bu durum diyeceksin;p Şöyle; geçenlerde bir Haneke röp.ü okudum. Linki şurada. Söyleşide ev kütüphaneleri ile ilgili şöyle bir cümle geçiyordu; "Her kitabın bir hikayesi, orada olmasının bir sebebi vardır ve eğer yoksa, o zaman en azından alfabetik sıraya göre dizilmesi gerekir."
Şimdi, benim kitaplığım expedit tarzı, yani çift sıralı. Evlerde separatör niyetiyle kullanılmaya daha elverişli. Böylelikle ikinci sıradaki kitaplara daha kolay erişilebilir. Ben öyle kullanamadığım için ikinci sıra beni zorluyor saklı kalıyor arkada. Her neyse, ben bu röp.ü okudum ya, aman tanrım, bir sinir oldum kendime. Kalktım, gittim kütüphanenin önüne, ilk sıranın üzerindeki elime alıp alıp üşenip yerine koymadığım tüm kitapları arkaya ittim. İkinci sıra işe yaradı;p Hah ha, hani cinayet filmlerinde elinle kurbanını uçurumdan hafifçe itip kazaymış gibi bir tavır takınırsın ya, işte öyle bir havayla yerime oturdum. O fotoyu çektiğimde (ve hâlâ) zavallı kitaplar arka taraflarda can çekişiyordu özetle;p Bir ara düzeltirim herhalde, Haneke etkisi geçsin;p

Yaş ilerledikçe, sevmediğin şeyleri yarım bırakma konusunda aynı fikirdeyim seninle, film, kitap artık ne olursa, bırakıyorum ben de. Eskiden tavsiyelere sonuna kadar inanma ve umut konusunda daha önyargısız ve saftık sanırım.

O şarkıyı yeni keşfettim, sadece bir kere dinledim. Dur tekrar dinleyeyim birazdan, güzel değil mi? Battaniye doğası gereği güzel bir şey zaten, şarkı nasıl kötü olsun;p

Evet, daha iyiyim canım, sağol. C. sinir etmişti beni, küçük bir kriz durumu atlattık ve şimdi geçti. Bu krizler bizi birbirimize daha çok bağlıyor filan falan hah ha, nasıl bir geyiktir bu;))

Çok sarıldım sana, öpücükler ve sevgiler.

justine dedi ki...

Atze, canım Atzeciğim! İyi ki geldin, çok özlemişim ben seni. Nasılsın, neler yapıyorsun? Dedim ya, özlemişim seni, çok sarılıp öpüyorum, canım.

justine dedi ki...

Zelda, dediğin şeyi ben de C.'den duydum, pahalı satıyorlar, diye. Ama ben inceledim geçenlerde sitelerini. Diğer kitap siteleriyle karşılaştırıldığında gayet iyiler. Tabii kendi kitapları, elbette daha indirimli satmalılar ama Metis'i ve indirim konusundaki sert tutumlarını görünce Helikopter kötü görünmüyor gözüme. Bir de çok güzel kitaplar seçmişler, çok sıkı hepsi. Sadece kurgu tarzında olanlar değil diğer serileri de(İnsan ve Toplum, Sahaftan Seçmeler, Mor Kitaplık vb.) çok ilginç. Kapsamlı bir yayınevi değil orası tamam, ama butik yayınevi gibi insan tüm kitaplarını almak istiyor;) Minimal kapak tasarımları da harika, sadece kitabı okurken kıvırmak biraz zor, oldukça sert yapmışlar ciltlemeyi.

Çok sevgiler, sarılıyorum sana.

justine dedi ki...

A, bir de, Morel'in Buluşu'nu okuduğunu biliyorum, bahsettiğin yazıyı da hatırlıyorum. O yazını gördüğümde çok şaşırmıştım, deli gibi okumak istediğim ve aklımdaki kitabı, sevdiğim birisinin elinde görmek mutlu etmişti beni;)

justine dedi ki...

Ebrucuğum fotoğrafın değişmiş, ne hoş olmuş böyle. Hep diyorum ya, yazıştığım kişiyi görmek, gülüşünü, bakışını bilmek önemli benim için. Üstelik başka birinin (ünlü, ünsüz) profil fotosu yapılması tuhaf geliyor bana. Filmden bir sahneyi anlarım da bire bir başka birinin yüzü yabancılaşma yaşamama neden oluyor. Mesela seni Alanis Morissette ile özdeşleştirmiştim ben, onunla konuşuyor gibiydim seninle konuşurken;p

Neyse geçelim bu uyduruk muhabbeti;p Senin çok yoğun olduğunu biliyorum, okuman bile büyük iş. Çok sağol bir de gelip seslendiğin için, bunlar küçük ama önemli şeyler bana göre.
Çok sevgi ve selamlar.

Ayça Yaşıt dedi ki...

Canım Justine,

Gördüklerimi algılayamadığım için bir süre buralarda olmama rağmen ses edemiyordum. Bilirsin gözler yazıyı takip ediyor ama kafa, ah teneke kafa ne yazdığını algılamıyor. Neyse ki şimdi su gibi içiyorum yazdıklarını. Çok özledim ben de. Şimdi Rollo May'in "yaratma cesareti" diye pek psikolojik terim bombardımanı yapan kitabını okuyorum. Sonra bir kitap alışverişine çıkayım, blogundan not ettiğim çok kitap var. (:

Gülen yanacıklarından öpüyorum çok.
Sevgiyle.

alkım doğan dedi ki...

Justiiiine,
Ne çok hissime tercüman olmuşsun! (Kareli Battaniyem çalıyor arkada, ilk kez dinliyorum) Kendini çirkinleştiren, vs. oyuncuya verilen payeye deli oluyorum. Bilmem kaç kilo almak, burnunu uzatmak iyi oyuncu olmaya yetiyormuş gibi. Virginia Woolf için çok daha iyi bir oyuncu bulunabilirdi. Nergis Öztürk de aynı hesap. Kıskanmak'ı ben de beğenmedim. Fotoğraf açısından iyiydi sadece. Hele o son sahnedeki iç konuşma çok fenaydı bence.(Peki biz neden bu kadar dert edip kızıyoruz Justine;) Bu durum da komik.)

Helikopter yayınlarını hep görüyorum, baskıları hoşuma gidiyor ama daha hiç kitabını okumadım. Burada konuşulan kitaplara bir bakacağım.

Scarlet çok sık aklıma gelir benim. Onun o pervasız söyleyişinin (ben o mertebeye ulaşamadım henüz) bazı durumlarda içimi rahatlattığı bile olur. Oyalanmak güzel, oyundan kopmak istememek gibi biraz da, balkondan seslenen annenin sesini duymazdan gelmek...

Güneşli bir hava var bugün, çok güzel! Sen alışkınsındır güneşli havalara.

Sevgiler, kelebekler Justinecim!!!




justine dedi ki...

Atze;) Kitap alışverişi dedin de, ben de İdefix kargomu bekliyorum bugün sabahtan beri, gönderi dağıtıma çıktı yazıyor, ne yapacağımı şaşırdım. Dışarı çıksam çıkamıyorum, kalsam Meloş ve Rüya bekliyor:/ Bir garip hâller işte.

Okuduğunu anlayamama durumuna yabancı değilim, öyle zamanlarda boş veriyorum her şeyi, olmuyor çünkü. Ben de çok öptüm seni, kocaman sarılıyorum bir de.

justine dedi ki...

Battaniyem şarkısı için reklam ücreti almalıyım;p Biz her şeyi kafasına takan, küçük ayrıntılarda boğulan insanlar için hayat cehennemdir canım, ama ne yapalım böyle doğmuşuz, sorunlar, dertler, küçük küçük meseleler derken, yuvarlanıp gideceğiz işte;)

Scarlett ne sinir bir tipti değil mi? İnatçı, dediğim dedik, keçi gibi bir şey, bırak bir kadını, bir insanda olmasını istemediğim her türlü kötü huy vardı onda, asla anlaşamayacağım bir karakter, ama çok tatlıydı valla;) Onunla Rhett başa çıkabilirdi sadece, ki o da dayanamadı maalesef, çok yazık;p

Güneş yüzünü gösteriyor fakat hâlâ soğuk buralar Alkımcığım, biraz ısınsa keşke.

Sen ne yaptın? Taşınma dertleri bitmiştir umarım, yerleşme işi bitmez tabii. Kolaylıklar diliyorum işlerinde Alkım, çok sevgiler.

justine dedi ki...

Kargom geldi! Pek mutluyum;p Buradan yurtiçi kargo ve idefix yetkililerine sevgi, selam ve, hah ha, mutluluktan tozuttum;p

zerka dedi ki...

demek ki neymiş, görüntüye aldanmamak gerekirmiş:) arkadan seslerini duyurmak için haykıran kitapları yok sayarak bir düzeni nasıl koruyabiliriz ki?:)

ben de aslında hayranlıkla birlikte birazcık şaşırmıştım, benim tanıdığım justine’in (ne kadar iddialıyım:)) kitaplığı böyle düzenli olamazdı:P hani senin böyle dağınık ama ahenkli bir yazma tarzın var ya, kitaplığında da böyle dağınık bir ahenk aradım sanırım:) anlatmak istediğim şeyi anlatmakta çok zorlanıyorum şu an:) dağınık derken, bir nehrin dağıtan ama sürükleyen akışı gibi, ya da rüzgarın esişi gibi mesela, öyle işte:) uzaklardan böyle çıkarımlar yapmak yanıltıcı olabiliyor, bu yüzden her türlü itiraz hakkın bulunmakta söylediklerime:)

haneke röportajını da baştan sona okudum bu arada, çok beğendim, hani çok sevdiği bir filmden bahsediyor ya, sonra da, vaktiyle bu filmi o kadar çok sevdiğime akıl sır erdiremedim, diyor, o kısmı özellikle beğendim nedense:)

kitaplarınla mutluluklar:)

justine dedi ki...

Çok güldürdün beni Zerka, çok tatlısın sen;))
Ben o linkini verdiğim röportajı sonuna kadar okuyamadım daha, araya başka bir iş girdi ve kaldı öyle. Kitaplık kısmında ayağa kalkınca da yarım kalmıştı zaten;p

Kitaplarımı inceleyeceğim şimdi, Rüya'yı görmeye gittik annemle kargo geldiği gibi, ancak gelebildik eve.

Çok sevgiler, iyi geceler Zerkacığım.

justine dedi ki...

Şimdi röportajı bitireyim diye açtım zaten -neredeyse- sonuymuş o kısım, nasıl bir kafa dağınıklığı, nasıl bir leylayım ben:) Kaçtım!

alkım doğan dedi ki...

hadi gözün aydın, kitapların gelmiş. ben de çok heyecanlanıyorum. içinden ne çıkacaklarını bilsem bile.

taşınma işleri bitti justinecim, ama yerleşme işleri devam ediyor dediğin gibi. perdeydi (ah, perde:), aynaydı, askıydı, eksikler çok. "but i'll worry about that tomorrow!"

:)

justine dedi ki...

Evet değil mi, içinden ne çıkacağını biliyorsun, hatta ezbere biliyorsun çünkü sipariş verirken yüz kere incelemiş, zevkle seçmişsin kitapları, ama gel gör ki heyecanına da engel olamıyorsun;) Şimdi o kitaplar bir süre sehpanın üzerinde duracaklar Alkımcığım, sonra yavaş yavaş kitaplıktaki (bkz; gizemli arka sıra;p) yerlerini alacaklar. İlk önce hepsini iyice bir inceleyeyim, sonra...

Güle güle oturmanı diliyorum, bir de, perde önemlidir sakın geçiştirme;p Kendini de yorma sakın, Scarlett sağolsun onun felsefesi bizim felsefemiz;p

Çok sevgiler.