Cumartesi, Eylül 21, 2013

hayat kalır

(tatilde -olympos'ta- bu odada kaldık. bizim alışmamızı geçelim, sanırım oda da bize fena alıştı, geçen yıl da aynı numaradaydık çünkü. hanımlar beyler, 15 numaralı işbu oda küçük, konforsuz ama sevimlidir, bilen bilir.)


Rüya gibi geçti, bitti. Eğer uzun süredir bir şeyler karalamak için bu sayfalara dönmüyor, dönemiyorsam inanın bunun nedeni zamanın hızına, ayak uyduramamam, tatilin bittiğine bir türlü akıl sır erdiremememdir, ötesi yok. Daha dün, ertesi gün yolculuğa çıkacağımı yazıyordum size, bavulumu hazırlıyor, koşturup duruyordum. Oysa işte bakın bugün... Hmmm, peki, ağlamaya gerek yok, ah-vah etmek de bir işe yaramıyor üstelik. Ayrıca, bırakın tatilin bitmesini, iki berbat ve öldürücü nöbet bile tuttum ben, zaman geçiyor değil, geçmiş yahu. Hem de şiddetle!

(tahminim, en sevilmeyen fotolar, insanların ayaklarının olduğu tatil fotoları. eh bunca yıldır hiç koymamıştım, benim için tek bir ayak fotosuna dayanın artık. valla, tatilimin keyfini çok da güzel anlatıyor, yalan mı?;)

Neye, nereden başlayıp anlatayım bilmiyorum. Burası günlük filan gibi diyorum ama uzun bir süre yazmayınca eller de kekelemeye başlıyor. Öyleyse baştan, sondan, ortadan yazayım bir şeyler, siz de delidir ne yapsa yeridir deyin, okuyup geçin lütfen. Tatilde aşk kitabı okumak istiyorum demiştim, dediğimi yaptım. C. ile, onun Esenler'deki şahane kitapçısına gittik ve ben kitaplar arasında kayboldum. Kendime geldiğimde elimde Jane Austen vardı. Aşk ve Gurur'u iyi bilirdim ama okumamıştım. Hem klasik okumuş olurum hem de bundan âlâ aşk romanı mı olurmuş dedim, kararımı verdim. Tatilin ilk günü, yolda başladım okumaya, olympos'taki son akşam bitirdim. Ben okurken çok keyif aldım; akıcı, eğlenceli ve 'aşklı meşkli' bir roman Aşk ve Gurur, yormuyor. Fakat şurası kesin ki Austin benim yazarım değil, hatta onun kafası bana çoook çoook uzak;p Roman çerez gibi, cümleler basit, sıradan, karakterler yeterince işlenmemiş.  Yine de tatil için iyi seçimdi, Elizabeth ve Darcy'yi tanıdığıma da memnunum, Gerisi için de sağlık olsun diyeyim. 



Yüzerken her şeyi unuttum; kavgaları, telaşları, beklemeleri, bir şey beklemenin verdiği hüznü ve sevinci, ağlamaları, gülmeleri, işi, gücü, kısaca hayat denen her türlü saçmalığı unuttum. Sadece gökyüzüne ve dağlara baktım, suyun sesini dinledim. Yüzmek şahaneydi, tüm yorgunluğu unutturan olağanüstü bir deneyim. (işte olympos'tan bir türlü vazgeçemememin nedeni budur; kocaman dağları, yüzerken dağların koynumda olması ve havası ve suyu... evet tamam, çok özledim.)




İstanbul'a döndük, yine sokaklarında turladık, Süleymaniye'ye tekrar gittik (hayranıyım!), Zeyrek yokuşunu geç saatte güzel güzel tırmandık. Şehri gezerken boş durmadık tabii; aklında birini tut, bulayım oyununu oynadık, eh bize adam mı dayanır, tutacak ünlü ünsüz herkesi bitirdik;p Çok güldük, çok yorulduk ama İstanbul'u gezmeyi bitiremedik. Fotoğraftaki kedinin olduğu sahaftan Martin Mystere aldık C. ile, o eskiden okurmuş zaten, ben okumamıştım, iyi oldu tanıştım. (laf aramızda, pek sevmedim. neyse belki başka bölümleri okur ve fazla ciddiye almazsam severim, bakarız.)  Sonra ne yaptık? Ben C.'nin işten gelmesini bekledim, ona yemek yaptım, elbette kavga ettik (bu sefer sanki biraz daha fazla;/), barıştık, her kavgadan sonra bir daha olmasın diye kendime söz verdim, yemin ettim. Haliyle sözümü tutmadım, bir sonraki hep daha şiddetli oldu. Olsun, sanki bu kavgalardan sonra birbirimize daha çok bağlandık, birbirimizden vazgeçemeyeceğimizi anladık, akıllandık.. hah ha, biri beni durdursun.;p  

Aşk örgütlenmektir, yazan şirin çanta arkadaşım Ayhan'ın hediyesi, sağolsun unutmamış Gezi standından almış benim için. Sevimli, tatlı, muhteşem arkadaşım okumayacak burayı biliyorum, olsun yine de yazayım ben; Ayhan seni seviyorum canım, sinir bozucu, katlanması zor, uyuz birisin, fakat canımsın sen benim, unutma bunu;) Şimdi fotolara tekrar baktım, onunla bir fotomuzu koyacaktım hemen bu lafın üstüne, ama üşendim. Sonraya kalsın, lafı yine geçer elbette, o zaman koyarım. 

İkinci foto, Gedikpaşa'dan. Gezdiğim en tuhaf yerlerden biriydi bu semt, rahat rahat dolaşmak zor -belki kadın olduğum için, bilmiyorum- ama eğlenceliydi. C.'nin bir çöpün yanından geçerken, kanlı çuval gibi bir şeyi görüp, en doğal ses tonuyla; "bu da cesettir büyük ihtimal" demesini unutmadım. Gezip görmeyenler için küçük bir not; aklınızda olsun, Gedikpaşa için toplanmamış çöpler, binaların tepesinden sokağa güpegündüz atılan eşyalar, odun parçaları ve ağır roman kitabından fırlamış gibi duran bıçkın tipler semboliktir, bu karakteristik özellikleri kafaya takmaz ve bir turist gibi gezerseniz rahatsız olmazsınız. Yoksa şaşkın ördek gibi etrafa bakmak hem sizi hem de oranın yerlilerini üzer. (miş, mış. neden böyle diyorum, çünkü c.'nin uyarısıydı bu, iyi hatırlıyorum, saçmalama diye cevap vermiştim ben de;p)


Dağınık, kendi kendimle konuşur gibi sayıklayarak yazdığım bu yazı bitsin artık, geç oldu. Game of Thrones'a tekrar başladım dün gece, ondan bir bölüm izleyip yatayım. Aslında bu gece bloğa yazmaktan yine vazgeçmiştim, yarın sabah sağlam kafayla yazarım diyordum, ne oldu da başladım bilmem. Çay içip fotolara bakarken dalmış gitmişim. İzlediğim filmler, geçici görev için gitmek zorunda kaldığım Torbalı (iki nöbet daha var!) ve işte çooook fazla şey kaldı, anlatamadım. Anna Karenina'dan da bahsetmek istiyordum burada. O romanı ilk gençlik yıllarımda Gerede'de okumuştum ben, en sevdiğim kitaplardan biridir. Geçenlerde son uyarlamasını izledim ve tahminimin aksine beğendim. Romanı bir an için unutup sadece aşk kısmını ve Anna'nın çektiği derin acıyı düşünürsek gayet iyi çekilmiş ve oynanmış bir filmdi. Ama sonra konuşalım bunu. Geceleri yatağa giderken yanıma alıyorum Anna'yı, bir bölüm okumadan da uyumuyorum, elbette konuşacağız, konuşulur. 

Aşk demiştik değil mi, öyleyse son fotonun neresi olduğunu yazıp bitirmeli, denk düşmüş olur. Kadıköy'deki Çinili kafe bizim C. ile ilk buluşma yerimizdi. İkinci kattaki, cumbalı yerde oturmuş (tam da fotodaki masa;)) saatin nasıl geçtiğini anlamamıştık. Hatta garda, kalabalık içindeki öpüşmemizi saymazsak Çinili ilk öpüştüğümüz yerdir, çok özeldir benim için. Tekrar gittik, iyi oldu. 

Hadi şimdi iyi geceler, ben dizime döneyim, siz de canınız nereye gitmek isterse oraya. Zaman geçiyor, benim gibi şaşırmayın, hayat kalır ona bakın siz. 

20 yorum:

Leylak Dalı dedi ki...

Ay hoşgeldin, ben de diyordum nerelerde bu Justine? Özledik yahu :)

justine dedi ki...

Hoşbuldum, ben de sizi özledim, çoook!;)

TheSaint dedi ki...

özlemişiz gerçekten...bu yaz da bu yazı gibi aktı geçti...

pelinpembesi dedi ki...

hoşgeldin justine, özledim yazılarını. aşk ve gurur insan beynini çalıştıran 10 kitap içine alınmış ama bu nasıl bir değerlendirme anlamamıştım. en güzel aşk romanı anna karenina bence..

Adsız dedi ki...

Nihayet! Justine seni öyle çok özledim ki hasretinden kendimi abidik gubidik ev işlerine vurdum. Kış için menemenler, soslar, kitapları bir renklerine bir yayınevlerine göre dizmeler .. Haha, şaka bir yana, daha önce de demiştim, bu sene pek bir özlettin, tabi benim de başım doluydu ama olsun. Hoş geldin!

İlk önce sana böyle güzel bir şarkıyla geleyim dedim ama takıldım kaldım, zevk meselesi malum .. Gene de bak bakalım, şöyle bir şey, hoş, denemekten zarar gelmez değil mi ;)
http://www.youtube.com/watch?v=XxNyt3pChE8

evvet, bunun ardından kocaman bir noktalı virgül gerekiyor. Anna Karenina'yı izlemedim ben, okumadım da. Ortalığın yatışmasını bekliyordum sanki ya da bahane buluyorum ama ben filmi sevmeyeceğini düşünmüştüm, Keira souçta ;) Neyse neyse .. Aşk ve Gurur'da, kitabın sonunu hatırlamıyorum ama filmin sonunda Elizabeth'in Darcy'nin "elleriniz üşümüş" diyerek küçük bir öpücük kondurduğu bir sahne vardır. Aklıma her geldiğinde tebessüm ederim. İkna'sını okudum, son romanıymış ve tamamlayamadan ölmüş. -Ölmüş çok mu kaba kaçtı?- Ardından notlarına bakılarak tamamlanmış bir roman. O sebeple biraz aceleci bir havayla bitiyor zaten. Austen romanları birbirlerine pek benziyor sanki. Konu farklı olsa da karakterler bana birbirlerini çok andırıyor. En azından İkna ile Aşk ve Gurur için bu geçerli ..
Ha bir de, sen de öyle kullandığın için öyle diyorum ama Gurur ve Önyargı diye bağırıyorken başlık, çevirmenlerimizin azizliği bize neler yapıyor görüyorsun. :/

Çok konuşuyorum hem de hızlı konuşuyorum. Öyle canlandır gözünde veya ;) C. ile ilgili olarak değil de genel bir nokta olarak, dozunda kavgalar edebildiğim insanları daha çok seviyorum ben. Kestirip atan, alttan alıp içinde kalmasına sebep olan insanlardan ziyade kavga edip en açık halinle bir şeyleri ortaya dökmek .. Karşılıklı kişilik savaşlarına döndürmeden. Yıpranıyorsun, açıklama yapmak vs derken yoruluyorsun ama bence daha iyi mi oluyor ne? ;) Ama geçen tatil yazında da böyle bir şeyler okuduğum için endişelenmiştim biraz. İyisinizdir iyi, iyi olun, lütfen?

Amaan öyleyken böyle be Justine, ne diyeyim? Çok çok özlemişim! Bu arada ufaklığınızdan da bir haber et, artık parklarda daha mı çok göreceğiz seni :P Sevgiyle canım.

justine dedi ki...

Yarın Torbalı'dayım yine, bloğu boşlamayayım dedim ama yine dönemedim buralara.
Nöbet bir bitsin de sağlıcakla, sonrası iyilik, sağlık, sohbet, muhabbet. Bakalım, bakalım.;)

justine dedi ki...

TheSaint, hislerimiz karşılıklı, işte bunlar hep sevgiden.;p

---------

Buket, hoş buldum. İnsanın beynini çalıştıran roman nasıl oluyor acaba, pek merak ettim?;D Anna Karenina'ya ise laf yok, Tolstoy sevgimin nedeninin yarısı diğer romanlarındansa, diğer yarısının hepsi Anna sayesindedir. Özetle; Tolstoy'u severim Anna'dan ötürü!

justine dedi ki...

Zedka, canım!

Sen ne tatlısın yahu, senden gelen her yorum yüzümü güldürüyor, ve inan o an hangi ruh halinde olursam olayım geçip gidiyor, seviniyorum.

Ahah, benim yüzümden kendini ev işlerine vurmuşsun, ama ne güzel olmuş, menemenler, soslar, kitap tasnifleri oh miss. Çok mutlu oldum valla, eğer yine böyle şeylere yol açacaksa yokluğum ben bir süre daha uzaklaşırım, hiiiç mi hiç sorun olmaz.;p

Şarkıyı dinledim, nefis. Daha önce de Ayhan göndermişti bu şarkıyı bana. İki sevdiğim insan aynı şarkıyı bana dinlemem için yollayınca daha da şahane bir şey oldu, tekrar tekrar dinledim durdum;)

Anna Karenina konusunda haklısın canım, ben de sevmeyeceğimi düşünüyordum, ama inan bana Keira, çenesinin itici hâli ve ısrarla müdahale olmadığını söylediği şişirilmiş dudakları dışında iyi bir oyuncu aslında. Gözleri çok güzel o kızın, eh ben de ışıl ışıl gülen kahverengi gözlere hastayım.;) Bir de, Aşk ve Gurur uyarlamasını tekrar izledim kitabı okuduktan sonra. Romanı okurken hayal ettiğim Elizabeth oydu gerçekten, müthiş uymuş karaktere. Hatta sonradan çoooook beğenilen BBC versiyonuna da baktım, orada Elizabeth'i oynayan oyuncuya inanamadım. En fazla Elizabeth'in annesi olabilir o kadın, hiç olmamış. Şurada resimleri var, bakınca bana hak vereceksin; jennifer ehle like elizabeth bennet

Hmmm, böyle işte. Sanırım oradaki Elizabeth yorumu beni etkiledi, fakat yine de Anna'yı izleyene kadar nasıl olacak diye şüphe ediyordum. Hâlâ Anna için çok zayıf, biraz fazla neşeli bir surat olduğunu düşünüyorum ama olmuş. Gayet güzel anlamış karakteri. Bir de yönetmeni çok takdir ettim, romanı düz uyarlamaktansa farklı bir tarz denemiş, sanki kitap okurken okuyanın kafasında oluşan görüntüleri hayal etmiş, öyle çekmiş filmi. Tiyatro gibi demiyorum ben buna, sahne sahne ama sahnelerin hepsi okuyucunun kafasında, bir bölüm kapanıyor, diğeri açılıyor, hep imaj. Levin gidiyor, Anna ile Vronski geliyor, kafamızda parlayan karakterler. Evet, hâlâ kitabın çoğu yeri atlanmış diyorum -zaten öyle zor ki tüm o devasa romanı filme çekmek-, ama en azından aşk kısmını adamakıllı verebilmişler bu sefer. (Levin'i ve kafasındaki binlerce çelişkili düşünceyi anlatabilen bir uyarlama bulursam yapanın gözlerinden öpeceğim.;)) Diğer uyarlamaların hepsini izlemiştim ama ı ıh, sadece bayık bir aşk hikâyesiydi izlettirilen, burada en azından aşkı hissettim ve Anna'nın inanılmaz çaresizliğini. Beni sev! derken yaşadığı acıyı, Vronski'ye inanmak istemesini ama inanmanın ne kadar zor ve imkânsız olduğunu, kendini o trenin altına nasıl bir ruh hâliyle attığını. Her neyse işte, fena bir uyarlama değildi izlediğim. Sen oku bakalım kitabı, arkasından da filmi izlersin, bakalım sen ne düşüneceksin?

Kavgalar, evet. Aman be Zedkacığım geçelim bu konuyu boş ver. Sonra uzun uzun konuşuruz, dedikodu da yaparız hem, olur mu? Sonra sonra, hep sonra! İyiyim ben merak etme lütfen, hem Anna değiliz sonuçta, atmayız kendimizi.;p

Ufaklık (Günhan Dylan ismi), büyüyor. Çok göremedim bu sefer onu, doğduğunda oradaydım, on on beş gün sonra gittiğimde bile şaşırttı beni doğan hızla büyüyor, mucizevi valla.

Çok sarılıyorum canım sana, güzel yorumun için teşekkürler. Şimdi kalkıp bir şeyler hazırlayayım ben, açlıktan ölüyorum.
Sevgiler.

-----------
p.s.: Dediğin doğru, elbette Gurur ve Önyargı olacak kitabın adı ama Can Yayınları öyle çevirmişse ve okuduğum versiyonu Aşk ve Gurur diyorsa değiştirmek saçma geldi. Dönüşüm-Değişim diye düşün, ben Dönüşüm çevirisini okumuştum, asla Değişim demedim, sonra bir de Ecinniler ve Cinler var. Of, bitmez bu örnekler, anladın sen beni;)

zapere dedi ki...

Nöbetler nasıl geçiyor? Maceralı mı?? :))

justine dedi ki...

Uvvvv, hem de nasıl! Ama ben yine de kimseye tavsiye etmezdim.:P

Adsız dedi ki...

Bak sen hele! Hala ortalardan kaybolmaktan bahsediyor, yok öyle yağma! Buralarda ol, bana böyle okuyunca "aman tanrım bütün bu kitaplara filmlere nasıl yetişeceğim ben!" diye çığlıklar attırmak isteyen portfolyo yorumlar yaz :P

Jeniffer Ehle'ye baktım, fotoğraflar pek yetmiyor, bir bakacağım o BBC versiyonuna .. Ama ben de zannetmiyorum, Keira cuk diye oturmuş çünkü karaktere. Ötesine kalbim razı gelmiyor :P

Günhan Dylan, haha çok tatlı olmuş Justine yahu, bayıldım! Kafiyeli gibi ama değil gibi de bilemedim :) Dur bakalım, benim okulum başladı bu ara ama öyle güzel ki .. Yani okul değil ama bu yeni tempo .. Haftada üç gün mü ne doluyum sadece ama Aman Allah'ım! o nasıl bir doluluk! Akşam trafiğine kalıyorum bir de, öyle olunca akşam trafiği geçene kadar dolanıyorum ortalıkta, öyle dönüyorum eve :) Evdeyim, boheme kaptırıyorum kendimi, yavaşça ve tekin adımlarla ;) Bahar için aklımda bir İzmir planı var, bir arkadaşım var orada görmeyi çok istediğim .. Belki dedikodumuzu o günlere saklamalıyız, ne dersin ;)

Çokça sevgiyle canım, kolay gelsin, bütün yükün geçsin gitsin üzerinden.

zapere dedi ki...

Ama nöbet maceralarınızdan da bahsedin az biraz. Alaca kuşak dizileri tadında olmalı herhalde...... Boş koridorlarda yanıp sönen floresanlar eşliğinde beyaz önlükle volta atarken, morg ne tarafta kalıyor acep? Öcüler falan uuUUu, frankestain koridor köşesinde pusuya yatmış, sessizlik sessizlik. İçi ürperir insanın,tangır tungur ne düştü öyle maouwWW.. Ay tüylerim diken diken oldu, aman taksi çağırın eve gideyim ben... :))))))

justine dedi ki...

Nobetciyim bugün. Sabah basladi, 24 saat. Torbalı'da son nöbet!

O dediğiniz "korkunclukları" çok gençken yaşadım ben zapere, hiiiç korkmadim, gülmedim de, hayat işte insan çeşit çeşit.:P

Zedka, konuşacağız canım, bir yarın olsun da.;)

zapere dedi ki...

Hoşluk olsun demiştim, hastaneler biraz monoton yerler. Gece kaldığım günler olmuştu.. Belki ben rast gelmedim. Acil kısmı mutlaka hareketlidir. Zor bir meslek, pek konforlu olduğu da söylenemez. Siz neredesiniz, arada böyle başka yerlere mi yolluyorlar ?

Adsız dedi ki...

orası deep green mi üf ne biçim özledim olymposu

justine dedi ki...

I ıh, orası Deep Green değil, Bayram's pansiyon. Deep Green'i bilirim ama, orası da güzeldir.

Zedka, canım. Çok yoğun ve sıkıntılı günler geçirdim. Bakamadım bir türlü buraya kusura bakma lütfen. Sesin ne güzel geliyor, cıvıl cıvıl, hep mutlu olursun umarım. Tamam, hep mutluluk çok saçma, çok alıkça bir dilek ama umarım en azından okuduğun bölüm için hep böyle güzel şeyler düşünürsün.;) Sarılıyorum.

Zapere, anlıyorum ben sizi. Açıklamaya hiç gerek yok, ben de size şaka yapmıştım;) Sorunuza gelince; hep bir yerlere yollamıyorlar aslında, daha önce 2004 yılında geçici göreve gitmiştim, 10 yıl oldu sayılır, sıra gelmiş çare yok, gittik.:/

Sevgiler, iyi günler.

mert y. dedi ki...

sevgili justine, ne göz alıcı nasıl içtensin yazılarında. gerçek hayatta da böyle misin? tanısam aşık olur muyum şimdi olduğum kadar sana? keşke daha çok yazsan. kitaplardan, filmlerden bahseden bir kadın ne güzel şey. öyle usandım ki avm gezme, üst baş gösterme meraklısı olanlardan. ama c. var değil mi? o halde c.ye selamlar :)

Vuslat AKTEPE dedi ki...

"Yaz bitti
Geriye tuzlu su kaldı
....
Sıvamak lazım kolları
Kışım kavgaya kaldı" Demiştim bir aralar. Elbette herkesin kışı ve kavgası bir olmayabilir. Ama sevinçler ve anıların yürekte bıraktığı kekre herkes için ortak olabilir pekala... Güzel bir tatil ve güzel anımsamalar olmuş. Sevindim. Geriye nöbet mi kalmış? Tuzlu sudan her halükarda iyi değil mi?

Umutla...

justine dedi ki...

Sevgili mert y.;
teşekkürler yorumunuz için. Hiiiç şımarıp havalara girmeden, "latife yapıyorsunuz, estağfurullah" diyerek hemen kaçayım.;) C. selamınızı aldı, sevgiler.

justine dedi ki...

Vuslat!
;)

Hoşgeldin, nasılsın?
Yaz bitti gerçekten, keşke biraz daha oyalansaydı bizimle. Denizini, sıcağını, neşesini biraz daha yaşasaydık. Neyse, kış için pijamalarımız, battaniyemiz, filmlerimiz ve kitaplarımız hazır, bekliyoruz bakalım, soğuk bize vız gelir.;p

Çok sevgiler.